5000 ambulans ile hizmet veriyorlarmış

Öyle diyor pezevengin sadrazamı…
Demirtaş’ın eline kan bulaşmış, 50 civarında kişi…
Olabilir mi?
Olabilir!

16 sene içeresinde, acilim – saçılım gibi…
Şehir savaşları ki bir ilkti cumhuriyet tarihinde böylesi…
Ankara, İstanbul gibi yerleşim yerlerinde, şehrin göbeğinde patlayan bombalarda kaç yüz kişi canini yitirdi?

Bugüne kadar kaç şehit, gerçek şehit verdik…
Kaç gazi?

Ekonomiye hiç girmiyorum…
Siz okumaktan ben yazmaktan bıktım…
Kendim ÖVDÜM sağlık hizmetindeki reformları…
Sonrasında gördük ki sadece göstermelikmiş…
Her şeyde olduğu gibi!

5000…
Ya donanımları?
Daha iki, üç gün öncesi öldü insan yetersizlikten…
5000, 5000 koca ülkede…
Trafik sorununu hiç sorma…
Almanya’da…
Düz hesap, 2017 verileri ambulans sayısı yaklaşık 18000…
Fazlası var, eksiği yok…
Tam donanımlı!

Gösterdiğin gayret yeter gayri

Sahi…
Neden seçimlerden sonra…
Gösterdiğin olağanüstü gayret, hırsızlık, arsızlık, peşkeş çekme ve “adam” kayırma ile s.ktin memleketi…
Yalancı, dolandırıcı, adi seni!

Çete başından…
Ve çetesinden hesap sormayan…
Eninde sonunda yüce Türk milleti sonrasında tanrı önünde hesap verecek!!!

Bak bu sadece İstanbul, gör ne hale getirdiler

Bilgisizliğin, bilinçsizliğin, görgüsüzlüğün…
Açgözlülüğün…
Pazarlamacı zihniyetin görsel hali!

Yeşil vardı bir zamanlar yeşil…
Yeşil demek nefes demek, oksijen demek, yasam demek hayat!
Bak insanların kılık, kıyafetine…
Gör ya gör, gör Kasımpaşa görgüsü, cehaleti bizleri ne hale getirdi!


izle


izle


izle


izle


izle


izle


izle

Boğaziçi

Yurtdışı Türkiyeliler ve Türkler oy verme işlemine başladı…
Demokrasi…
Sadece arada bir oy vermek değildir, seçim yapmak, tercihte bulunmak…
Erkler ayrılığı…
Taleplerde bulunabilmek ve bu taleplerin karşılanıp karşılanmadığını denetlemek…
DENETIM…
Gözlemlemek…
Gerekli hallerde hesap sormak, cezalandırmaktır…
Adalet elzemdir…
İster Boğaziçili ol iste başka bir üniversitenin öğrencisi…
Görün gerçekleri…
Üretmeden büyüme olmaz, sat sav nereye kadar…
Miras yedi gibi…
Çocuklar…
Eğer kendinize entelektüel diyorsanız, diyebiliyorsanız…
Halka, insanlara, ana – baba, aileleriniz üzerinde etken ve etkili olun.

Arkadaşlarınız yargılanıyor…
Biliyoruz ki hapishaneler “eğitim yuvası”, bkz. PKK…
IŞID ve diğer örgütlenmelere…
Bu topraklar bunu hak etmedi. Üretici ve tüketici…
BIR MADALYONUN iki yüzü…
Üreteceksin ki tüketesin, tüketeceksin ki üretme gereği duyasın…
Al gülüm, ver gülüm meselesi!

Demokraside bunun gibi, yazmışımdır aristokrati neden demokrasiyi icat etme gereği gördü…
Yine yazmışımdır Platon’u, Sokrates ve diğer Yunan felsefecileri…
Demokrasiye bakışlarını…
Demiyorum aristokratı geri gelsin, seçkinlerin yönetimi, kalbur üstü tiplerin, para babalarının…
Ama bilgi ama görgü ama liyakat gerekli!

Not:
İngiltere’ye rağmen…
Dolar dört buçuk Euro beş yirmi üzeri sabitlendi gibi…
Dur bakalım yarına, yârin çok önemli…
Yarınlar…
Çok, çok, çok önemli!

Ben kaçtım…
İlaç vakti, belki (!)

Yine âlemin g.tü ile osuruyor

Affedersiniz, özür dilerim…
Yaratık, iğrenç varlık alışmış…
“Armut pis ağzıma düş”
Hazır para, emek vermeden, çalışılmadan kazanılan cinsine…
RTE…
Yine çağrı yapıyor “24 Haziran sonrası yastık altı…”
İnsanlar…
Zar zor iki kuruşu yana koymuş, nakit para, döviz, altın gibi…
Defalarca yurtdışına çağrı yaptı…
Getirin, gelsin paralar…
Değirmenin suyu bitti!

Yurtdışından ekonomik operasyon yapılıyormuş…
Bak sen şu işe…
Daha dün yazdım, Kapitalizm kârı topluyor, sıcak para çekiliyor piyasadan…
Anlattım enflasyonu, yurtiçi ve yurtdışı önemini…
Amerika yükseltti seni, seni sen yaptı…
Kendisini besleyen eli ısıran köpek misali değnek ele alındı. İtle birlikte herkes dövülüyor…
Bekle…
Yarın piyasalar nasıl kapanacak?!

Büyümeymiş…
Büyüyen tek şey senin, yandaş ve yoldaşın bilmem nesi!

Bahçeli…
Haklısın vallahi…
“Terörist her yerde teröristtir”
Doğru söze ne denir?
A.cık ağızlı, dünyanın her yerinde a.cık ağızlıdır!

Adam daha ne yazsın?

Bakanımızın şeyinde değil
6 Haziran 2018

Tarım bakanımıza “partinizin milletvekili adaylarının pek beğenilmediği söyleniyor” diye soruldu. Tarım bakanımız “söylesinler, çok da şeyimde değil” diye cevap verdi.
*
Devlet adamı dediğin böyle olur.
*
Kanada’da mercimek yoktu, 1972 yılında üniversitelerinde “mahsül üretim merkezi” kurdular, mercimek araştırmalarına başladılar, hatta ürün çeşitliliği için Türkiye’den mercimek örneği aldılar.
Bizim çok da şeyimizde olmadığı için, bugün Kanada’dan mercimek ithal ediyoruz, mercimek ithalatımızın yüzde 80’i Kanada’dan.
*
Yoğurt… Biz icat ettik, adını biz koyduk, dünyanın hangi lisan konuşulan ülkesine giderseniz gidin, yoğurdun üzerinde Türkçe “yoğurt” yazar, gurbet ellerde marketleri dolaşırken, rafta akrabanı görmüş gibi olursun, sarılasın gelir. Ama bizim çok da şeyimizde olmadığı için, durup dururken yoğurdumuzun standardı değiştirildi, AB’ye uyum ayağıyla protein oranı düşürüldü, yüzde 12 oranında yağsız kuru madde bulunması şartı tamamen kaldırıldı. Geleneksel olarak sade tüketilen, kıvamlı, koyu Türk yoğurdu, cıvık hale getirildi. Böylece, Türk pazarında yer bulamayan, meyveli, cıvık Avrupa malı yoğurtlara yol açıldı. Çok kısa sürede çocuklarımızın yoğurt konusundaki damak zevki değişti. Ve… Fransa devleti, tarihte ilk kez, bir Türkiye Cumhuriyeti bakanına, tarım bakanımıza “şövalye” madalyası taktı! Çok da şeyimizde olmadığı için “niye bu Fransa bizim bakanımıza madalya verdi” diye merak etmedik.
*
İnek ithal ediyoruz, koyun ithal ediyoruz, çok da şeyimizde olmadığı için alıştık gari… Ama aynı zamanda, uğurböceği ithal ediyoruz. Hani “uç uç böcecik annen sana terlik pabuç alacak” var ya, işte onu ithal ediyoruz. Tarımdaki zararlıları yok etmeye yarıyorlar. İthal tarım ilaçlarıyla bizim uğurböceklerinin neslini yok ettik, şimdi, tarımdaki zararlıları yok etsinler diye İspanyol uğurböceklerini ithal ediyoruz.
Süt ürünlerinde kullanmak için “bakteri” ithal ediyoruz. Çok da şeyimizde olmadığı için “yerli ve milli” bakterimiz yok mu birader diye düşünmüyoruz!
Fare ithal ediyoruz, laboratuvarlarda deney yapmak için memlekette fare bulamıyoruz iyi mi…
Memleketin adı Turkey, çok da şeyimizde olmadığı için hindi ithal ediyoruz.
*
Angola, Eritre, Kongo gibi Afrika’nın gelişmiş ülkelerinden (!) saman ithal ettiğimizi zaten biliyorsunuz… Çok da şeyimizde olmadığı için solucan ithal ediyoruz.
İthal ettiğimiz solucanlarla gübre yapıyoruz. Çünkü sadece toprağın üstünü değil, toprağın altındaki yaşamı da kuruttuk. Elalemin solucanını ithal etmezsek, bu memlekette gübre bile üretemiyoruz.
*
Narenciye para etmiyor, dalında çürümeye bırakıyoruz, ağaçları söküyoruz. Çok da şeyimizde olmadığı için, ilaç ve çay üretimi için, portakal kabuğu, mandalina kabuğu, limon kabuğu ithal ediyoruz.
*
İskenderun demir çelik, Ruslar yaptı, parasını domatesle ödedik. Seydişehir alüminyum, Ruslar yaptı, parasını portakalla ödedik. Aliağa rafinerisi, Ruslar yaptı, parasını salatalıkla ödedik. Oymapınar barajı, Ruslar yaptı, parasını mandalinayla ödedik. Türk tekstilinin temeli, Nazilli Sümerbank basma fabrikası, Ruslar yaptı, bir lira bile vermedik, kabak biber greyfurtla ödedik.
Sebzemiz meyvemiz narenciyemiz işte bu kadar kıymetliydi.
Çok da şeyimizde olmadığı için, hem bu hayati tesislerimizi sattık savdık, peşkeş çektik, imha ettik, hem de sebzemizi meyvemizi artık “çöp” fiyatına bile ihraç edemez hale geldik.
*
Üç tarafımız denizlerle çevrili, iç denizimiz var, deniz büyüklüğünde göllerimiz var, çok da şeyimizde olmadığı için barbun Senegal’den geliyor, kalamar Hindistan’dan, ahtapot İspanya’dan, karides Endonezya’dan, midye Şili’den lagos Mısır’dan, kalkan Romanya’dan, uskumru Norveç’ten, sinarit Gana’dan, lüks otellerde yediğiniz kılıç şişler aslında Çin’den ithal köpek balığı… Karadeniz’de 26 balığın neslini kuruttuk, Marmara’da 125 balığın neslini tükettik, tarlada çipura yetiştirmeye çalışıyoruz. Sardalya festivali düzenliyoruz ama, çok da şeyimizde olmadığı için sardalya Yunanistan’dan geliyor.
*
Çok da şeyimizde olmadığı için, Akp iktidara geldiğinden beri, 2002’den beri, toplam tarım alanımız 26 milyon hektardan 23 milyon hektara geriledi. Ekilen tarım alanımız 18 milyon hektardan 15 milyon hektara geriledi. Ayrıca, şu anda 4 milyon hektarlık alan, maddi imkansızlıklar nedeniyle ekilemiyor.
*
Hal böyleyken, Türk tarımının ocağına incir ağacı diken sayın hükümetimiz ne yaptı biliyor musunuz? Çok da şeyimizde olmadığı için Afrika’da tarla kiraladı! Bastı tiko parayı, Sudan’da 7 milyon 805 bin dönüm arazi kiraladı. Hem de 99 seneliğine kiraladı. Kim çalışacak bu arazide? Sudanlı köylüler çalışacak. Sayın hükümetimizin projesine göre, Sudanlı köylüler bizim araziyi ekip biçecek, ürün yetiştirecek, ihraç edecek! Kiraladığımız arazinin büyüklüğü, Sivas kadar… Kayseri, Eskişehir, Diyarbakır, Yozgat, Çorum ve Manisa’nın tarım arazisinden daha büyük.
*
Türkiye’nin kendi kendine yetebildiği tek ürünü “şeker pancarı” kalmıştı. Çok da şeyimizde olmadığı için mısır şurubuna yol verildi, şeker fabrikaları satıldı, çok da şeyimizde olmadığı için hem şeker pancarımız imha edildi, hem diyabette milletçe rekora gidiyoruz.
*
Sırp Kasabı’ndan kıyma ithal ediyoruz.
*
Çiftlikbank meselesine hiç girmeyeyim… Çok da şeyimizde olmadığı için tosun şu anda Uruguay’da Ferrari’yle geziyor.
*
Son beş sene içinde 568 milyon kilo tohum ithal ettik. Nereden ithal ediyoruz bu tohumu… Türkiye’nin topraklarının yarısından fazlası tarım arazisi ama, çok da şeyimizde olmadığı için, topraklarının yarısından fazlası çöl olan eeyyy İsrail’den ithal ediyoruz.
*
Başka örnekler de vermek isterdim…
Çok da şeyimizde olmadığı için gerek görmüyorum.
*
Fazla şeyinde olursa, kafaya takıyorsun, kahroluyorsun.
Şeyinde olmazsa, mis gibisin.
*
Bana sorarsanız, memleketi hâlâ tarım bakanımız gibi arkadaşlar yönetiyorsa ve sayın ahalimiz hâlâ bu arkadaşlara oy veriyorsa, değil kafaya, şeye bile takmamak lazım…
Tarımdan aşağı Kasımpaşa yani.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/bakanimizin-seyinde-degil-2451432/

Çocukluğumda böyle olurdum, izine gittiğimizde

Hanım…
“Aboooooo seni hiç böyle görmedim”
Çok güldüm.


dinle

Kaç günden beri bir şortla geziyorum ortalıkta…
Bir çil bastı…
Öfff!

😊

Neticede çakır Emine’nin torunuyuz be!

Not: bu sene fena vurdu…
Şu Ramazan bir çıksın…
Bir güzel kafayı süsleyeceğim!