Tercih değil, MECBURIYET

Evet kafa yapısı meselesi…
Doğru yapmıyoruz, uymuyoruz, uydurmaya çalışıyoruz…
Kaybetmemizin bir nedeni!

Bakmayın ıskalara, yani siyah dışındakilere…
Bir buçuk kilo kardeşim, 1,5 kilo…
Alışığım 800 – 900 grama, koy şarjörü içine kapasitesine göre 100 – 200 gram ekle…
“Hedefe koyduğuma” şükür ediyorum…
Güç yok kuvvet yok!

Tabancayla da “ateş” edebildiğimi göstermeliyim ki…
Alayım ruhsat!


Tabanca hedeflerinde “nispi seri” atış…
Tüfek hedeflerinde gerçekten nisan alarak, buna rağmen falso var aralarında…
Unutma…
Gerçek çatışmalarda adrenalin, can meselesi can…
Öz savunma, hayatta kalma!

Kafa yapısı meselesi

Hep derim en son dün, anneme…
Bu Ali bana çok şey öğretti…
Neredeyse 15-20 sene olacak evleneli, hala kafa yapısı Türkiye…
Yanlış…
Burada!

Ben…
Benim kafa yapım, çokça Alman, biraz Fransız…
İngiliz…
Olmaya çalışıyorum, elimden geldiği kadar mantık ve mesafeyle yaklaşmaya çalışıyorum…
Akılcılık önceliğim, nispi bir adalet, al gülüm derken ver gülümü unutmamaya çalışıyorum…
Salaklığım burada ya, neredeyse hep unutuyorum!

Dün akşam kulüpte…
Salı ve perşembe günleri üçüncü uyuşturucuyu içmek zorundayım, buna rağmen ayakta duramıyor…
Desteksiz ateş edemiyorum…
Tepem attı…
Çektim sandalyeyi altıma, ohhh be!

Anlatmıştım, bir adam varmış…
Para karşılığı eğitiyormuş, nefes tekniklerini de. Silahta…
Atıcılıkta, bana öğretebileceği çok bir şey yoktur sanırım AMA…
Askeri eğitim başka, spor atıcılığı başka.

Uzun etmeyelim, oturarak ateş ediyorum ya, vicdan seslendi Önder…
“Kalleşlik yapma!”
Tabii ki ayakta atıcılık daha zor, desteksiz…
Mesafe ayni, 10 metre…
Tabanca hedefleri “kocaman”
Koydum yanıma tüfek hedeflerini, bilinmesi gereken kulüptekiler ya tabanca ya tüfek…
Ben Önder’im, ikisiyle de ateş ederim…
Başladım tüfek hedefine nişan almaya, geldi Alman…
Eğitmen, gençleri eğitiyor. Sali günleri 19:30, Allahsızlar bir dakika evvelsi açmıyorlar. Benim için geç, çok geç. Perşembe günleri gençler 18:00’de başlıyor. 18:30 gibi ben kapıda. Bir şey demiyorlar özürlüyüm diye. Sali günleri bir saatten fazla dayanamıyorum, imkânsız. Onu da otura otura, dinlene dinlene. Tam dede!

“Ne yapıyorsun?” diye sordu…
Dedim böyle böyle, dedi…
“Tamam anladım yapmak istediğini AMA YAPAMAZSIN, yanlış!”
Niye?
“Orantısız!”
Dedim ya iki Euro büyüklüğünde, çoğunuz bilmez belki…
> Orantılı < beş Mark büyüklüğünde(!)

Bilmem…
Anlatmak istediğimi anladınız mi?


Anlamayanlar için…
“Oyunu” kurallar dahilinde oynayacaksın. HER TÜRLÜ OYUNU…
Siyaseti…
Aşkı kurallar dahilinde yaşayacaksın!

Nazi zamanından Heinz Rühmann’ı anlatmıştım

Bir zamanlar Almanya’nın en sevilen, gözde sanatçılarından biriydi…
“Sattı kendini”
Normal be kardeşim, gayet normal, insancıl bir davranış…
Herkes…
İlkelerine, inandıklarına sadık değildir, insan çiğ süt emmiştir…
Her dönemin, muktedirin “adamı” olur…
Ne serzenişte bulunur durursun, örnek olarak bir İbrahim Tatlıses’ten başkaca ne beklersin?

İlim – irfan yuvasıymış!?

Güllen…
Erdoğan gibi orospu çocukları aklınızı başınızdan almış…
Dilerim tanrıdan yakında g.tünüzdeki donları da alırlar da sizlerde, bende rahat ederiz!

Selbstdarstellung, Türkçesi öz sunum

Öyle bir bağımlılığım olsa…
Anlattıklarımla…
Kendi kendiminin sunumuna meraklı olsam…
Kendi kendimle dalga geçer miyim?

Ne salaklığım kalıyor ne hayvanlığım…
Ehhh…
Aptallığım neredeyse dillere destan olacak nitelikte…
Böyle öz sunum mu olurmuş, depresyon misali…
Sözde klinik vaka, o derece yani…
Yaklaşık otuz seneden beri ağır depresyon geçiren, hastanede yatacak kadar ağır bir vaka olan insan hala hayata olur mu?

Yooo…
Anlattıklarımla, örneklerle hedeflediğim…
Beni örnek al, Önder işi yapma yoksa bağımlılık nedir bilmem…
Kendi kendimi test ederim uyuşturucu yüzünden…
Bağımlılık yapıtımı, haftalarca cehennem azabı…
Bu kelimeye karşı alerjim var, desen saplantı ona da…
AMA…
TUTKU bak ona hayır demem, sevmem de kinim nefretimde tutkuyladır…
Sevdiklerime, çocuğa, kadına, vatan ve millete…
İlkelerime!

İdealistim desem, bir anarşist…
İnanır mısın?

Benim DÜŞMANIM siyasal İslam

Birincil temsilcisi Recep Tayyip Kahpedoğan, zihniyeti…
Yüce dinimizi siyasal ve sapkın düşünceleri için kullananlar!
UNUTMADIM, gözden kaçırmadım…
İpin ucunu da…
In vitro fertilizasyon’u
Yazacaklarımı okuduğunuzda EMINIM aranızda çok şaşıran olacaktır!


dinle

Tehlikeyi görüyor…
ANLIYOR MUSUN?


dinle

Yermesini de bilirim, takdir etmesinde. Bravo Soner Bey, kaleminize, bilginize sağlık

O seçimin sonucu
5 Nisan 2018

Yıl, 1915.
Yer, Adana Misis Köyü.
Adı, Zepür idi. 4-5 yaşla¬rında Ermeni kız çocuğuydu.
I. Dünya Savaşı’ndaki bü¬yük boğazlaşma sırasında çı¬karılan Ermeni Tehciri’nde ailesini kaybetti. Köyünden birilerinin yardımıyla İstan¬bul’a getirildi; Bakırköy’de¬ki Dadyan Yetimhanesi’ne bırakıldı…
Levon Ahçiyan, II. Abdülhamit’in doktoruydu. Zamanla padişahla birlikte gözden düştü. Erenköy’de muayenehane açtı. Kurtuluş Savaşı’ndaki katkılarından dolayı İstiklal Madalyası sa¬hibi oldu.
Bir gün -çocuklara yar¬dım için her daim yaptığı gibi- eşi Nazik Hanım ile birlikte Dadyan Yetimha¬nesi’ne gitti. Zepür’ü çok sevdiler, evlatlık aldılar.
Zepür’e, köyden yetim¬haneden sonra Erenköy’deki köşk saray gibi geldi. Herke¬sin evladı oldu. En çok da an¬nesi Nazik’in kızkardeşi Me¬line’yi sevdi. (Meline, Türk Dil Kurumu kurucusu Agop Martayan’ın -Atatürk’ün verdiği soyadıyla “Dila¬çar”ın -eşiydi.)
Zamanla Zepür evlendirildi. Eşi Nerses Mafyan, 1907 İstanbul doğumluydu. “Önce Tanrı, sonra Beethoven” diye¬cek kadar müziğe tutkundu…
Zepür de Erenköy’deki köşkte keman, piyano çalma¬yı öğrenmişti.
Tarih: 24 Şubat 1951.
Zepür-Nerses çiftinin oğulları Erenköy’de dünyaya geldi.
“Garo” adını verdiler.
Yani, Garo Mafyan…
ADINI BİLMEYEN YOK
Garo Mafyan…
Adını Türkiye’de bilme¬yen var mı:
Besteci, aranjör, orkestra şefi…
Başta Eurovision ol¬mak üzere Türkiye’yi bir¬çok uluslararası yarış-mada temsil eden bir müzik adamı…
Adını ilk kez altı yaşında duyurdu; Hürriyet gazete¬sinin birinci sayfasında yer aldı: İlk konserini dört yaşında veren Harika Çocuk Garo Mafyan…
İlk hocası Ferdi Ştat¬zer oldu. Sonra Raşit Abed ile solfej, armoni çalıştı.
1962 yılında İstanbul Bele¬diye Konservatuvarı’na girdi. Sınıf atlayarak üstün başa¬rıyla mezun oldu.
Altın Parmaklar’dan İstanbul Gelişim’e kadar orkestralarda çaldı. İlk pro-fesyonel albümünü Tanju Okan ve Zerrin Özer ile yaptı.
Ajda Pekkan ile “Büyük Kabare”, Gülriz Sururi-En¬gin Cezzar ile “Kabare” gibi müzikallerde yer aldı. Barış Manço’dan Nükhet Du¬ru’ya, MFÖ’den Ayşegül Aldinç’e kadar çok sanatçı¬nın albüm çalışmasında yer aldı.
Onno Tunç ile birlikte 1980’lerde patlama ya¬pan pop müziğinin öncü isimlerinden oldu. Ancak asıl üretkenliği 1990’lardan sonra ortaya çıktı. Gerek beste gerekse düzenleme¬leri ile kendinden çok söz ettirdi. “Unut” (Sezen Aksu), “Her Yaşın Bir Gü¬zelliği Var” ve “Eline Gözüne Dizine Dursun” (Ajda Pek¬kan), “Sen ve Ben” (Nükhet Duru), “Abone” (Yonca Ev¬cimik) gibi onlarca tanınmış şarkının bestecisi oldu.
Asya, Nalan, Jale, Rey¬han Karaca, Bendeniz, Ni¬ran Ünsal, Kerim Tekin, Aydın, Nadide Sultan, Burcu Güneş gibi birçok genç şarkı¬cıyı yıldız yaptı.
Evet, bir Ermeni sanat¬çı Türk müzik dünyasının en önemli isimlerinden oldu. Yaptıkları bu köşeye sığmaya¬cağı için burada keseyim…
Asıl yazmak istediğim bölü¬me geçeyim…
TEK KİŞİNİN AKLINA GELMEDİ
Tarih: 15 Ekim 2005.
Garo Mafyan…
Müzik telif hakları alanında faaliyet gösteren, Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birli¬ği/MSG başkanı seçildi.
13 yıldır bu görevi yürütü¬yordu. Geçen hafta sonu ya¬pılan MSG kongresinde bu kez seçilemedi; yerini Can¬dan Erçetin’e bıraktı.
Seçim hiç kolay olmadı; kıran kırana geçti. Garo Mafyan 331, Candan Erçe¬tin 429 oy aldı.
Önceki gün kongrede yaşananların videosunu seyrettim. Sezen Aksu’dan Mustafa Sandal’a, Ferhat Göçer’den Hakan Pe¬ker’e kadar hayli tartışmalı bir kongre yaptıkları görülü¬yor.
Dikkatimi bir konu çekti; sorup soruşturdum.
Onca gerginliğe rağmen bir kişinin bile aklına, MSG Başkanı Garo Mafyan’ın Er¬meni kimliği gelmemişti!
Ne Garo Mafyan’a oy veren 331 sanatçının aklına gelmiş¬ti. Ne de…
429 kişiden tek biri çı¬kıp “Affedersiniz Erme¬ni’nin biri nasıl başkan olur” dememişti!
O seçim salonunda sade¬ce tek kimlik vardı; sanatçı kimliği…
Bu nedenle Garo Mafyan 13 yıl başkanlık yapmıştı.
Bunu yazmamın nedeni şu:
Malum nisan ayı geldi; bir-i¬ki haftaya “Ermeni soykırı¬mı” yalanı dünya medyasının gündemine getirilir! Yaşanı¬lan büyük acılardan po¬litik çıkar elde edilmeye çalışılır. Bakınız:
Atatürk Çankaya Köş¬kü’nde büyükelçilere yemek vermektedir. Garo Mafyan’ın eniştesi Agop Dilaçar da oradadır: “Yemekten sonra Atatürk herkesin kendi ülke¬sine özgü türkü söylemesini istedi. Sıra yanımdaki İran elçisine geldiğinde, adam bir türkü söyleyemedi. Kalktım ayağa ve başladım ‘Antra¬nig’ı Kaç‘ (Kahraman Antranig) türküsünü Er-menice söylemeye. Türkü¬yü bitirdim. Atatürk yanıma geldi ve ‘Gördünüz değil mi efendiler, atalarından ve geçmişinden asla go-cunmayan bir Türk nasıl cesur davranabiliyor?‘ di¬yerek yanaklarımdan öptü beni…”
İşte budur…
Garo Mafyan şarkılarıyla kalbimizi kazanmaya devam edecektir…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/o-secimin-sonucu-2330714/