Sormuştun bana bir zamanlar, NIYE? Otoban kerhanesi

Bilirsin beni…
Neyi ne zaman edeceğimi ne zaman bir soruya cevap vereceğimi…
Veya sözlerimi tamamlayacağımı ben bilirim, bir ben bir Tanrı!

Niye kimi insan zulüm eden, diğeri çekendir diye…
Sormuştun, dünya sefaleti…
Ve Tanrı der ki;

“Sınayacağım seni… Som atından daha değerli adam edeceğim seni”
Bir kadının hamile kalabilmesi…
Meyve vermesi…
Bil ki Tanrının rahmeti!

Ve Tanrı bir kez daha seslenir Ona…
“Gördüm çileni, biliyorum ne istediğini…
Helalinin olacak bebesi…
AMAAA…
Bil ki nasıl seni sınadım, sınanacak senden olanlar…
Öyle ki sana verdiğim, bağışladım…
Gözünün erdiği toprak, dön kuzeye, güneye, batıya ve doğuya…
Bu topraklar seninse, sana hediye ettiğimsem, senden olacak onlar olacak yersiz, yurtsuz…
Ve gittikleri yerlerde toprak sahipleri edecek onara zulüm. Sınayacağım…
Seni ve senden sonra gelecekleri”

Ve gerçekten Hz. İbrahim’in zevcesi hamile kalır…
Karısının kölesinden de olur bir bebesi…
Biri asil kandır diğeri “kirli” bir kölenin bebesi…
Bil ki, emin ol bundan…
Allah…
Bilir, O yönetir, O takdir eder VE bizlerin görevi…
Iman sahiplerinin yüreği…
Tevazu içinde kendimizi Ona teslim ederek, yine de gayret içinde…
Onun öngörüsü, Onun bilgeliğine, takdirine boyun eğmektir.

Evet…
Dikkat et bak, kimi insan…
Her haliyle asildir, kendiliğinden toplum içinde sivrilendir…
Ve yine…
Kimisi sadece yönetilmek, yönlendirilmek, kullanılmak…
Üremek ve görevini yerine getirmek üzere gelir dünyaya…
Sınanmak için. Ve Oma galiba gerçekten hâkli…
Cennete, cehennemde bu dünyada!

Kerhane…
Kelimesi bana göre çok çirkin, çok kaba bir sözcük halbuki tarif eder insani bir ihtiyacı…
Bir çakı…
Bildiğin birkaç santimlik bir bıçak bile yasak.

UTANDIM…
Bilmeyerek, tesadüfen durdu evlat, tam yanına park etti…
Baktım yüzüne, indik arabadan…
Takip ettim…
Yok, YOKKK…
Haberi yok, bilmiyor, anlamadı…
Belki…
Belki Mevla’m özellikle bizi böyle yarattı, her şeyi görmek, bilmek, anlamak zorunda değiliz.

Uzandım yatağa…
Affedersiniz manda b.ku gibi, nasıl yorulmuşum, nasıl…
Git gel 509 Kilometre. Kapadım gözlerimi…
Bir baktım hanım çoraplarımı çıkarıyor aman nasıl iyi geldi.

Müslümanız değil mi, Hristiyan, Yahudi…
Budist falan…
Ya neden, neden insanlık Hz. Isa’nın doğum yıldönümünü esas olarak alıyor…
NEDEN bizler 2019 yılında yaşıyoruz???

Çünkü…
Medeniyettir esas olan, ticaret…
Takvim ihtiyacı hasıl olduğunda, egemen medeniyet Hristiyanlıktı…
EGEMEN…
Ve yine Hristiyan dünyasıydı ticarete de egemen olan…
İnsanlık ne yaptı, egemene, önde gelen medeniyete uyum sağladı!

Ve Önder mimlendi, Dante’nin İlahi Komedyası…
Endekslendi, endekse girdi…
Nelerden söz ediyorsun, ne yiyip içiyorsun…
Ne okuyorsun…
Örneğin yasaklı yasaklı…
SEN…
Kimsin tehlikeli mi yoksa zararsız bir serseri, hayalperest mi?

Evet…
Bazen bilmemek…
Anlamamak…
Belki daha iyi, dünyanın en eski ticaret şekli olarak kabul edilir bedenin piyasaya sürülmesi…
Bazen TIR’cıların hizmetine sunar otoban parkında, bir karavan içeresinde kendisini…
Egemen…
Ticarette de vuru damgasını.

08:30 / 07:30

Dolar 5,78
Euro 6,55
Çeyrek altın 405,83
Borsa 94103

Dedim ya…
İnsan bedeni, belki malların en eskisi…
İnsan, insana neler etmedi ki?
Ve Arap’ın eskisi girerdi balta girmemiş Afrika ormanlarına…
Bir bir, tek tek, bazen birçoğu bir arada toplardı köleleri…
Pazarlanırdı Avrupa piyasalarında veya istenirdi fidye, değerliyse kölenin bedeni…
Ah para ah paraya bağlı olan güç benzer saman alevine…
Bir bakıyorsun yakıyor ortalığı bir bakmışın yok olmuş gitmiş…
Nice prangalar, nice zincirler…
İşkencenin bin bir çeşidi, teslim alamadı ruhu, söndüremedi insan içinde yanan özgürlük alevini.

Bir karpuzu kesmeye bıçak yok…
YASAK…
İlk değil ki, Önder nerelere girip çıkmadı. Yandı kalbi, üzüldü…
İnsan denilen…
Lastik gibi, çek, çekiştir…
Esnek, dayanıklı AMA bir anda, bazen beli belirsiz bazen tiz bir ses ile kopar, söner;
Büzüşür balon gibi.

Korkunun, dehşetin, kâbusun bin bir hali…
Hasta eder zaten yara almış olan ruhu…
Sevgiyi…
Zamanı mehlem bilirdim, yanılmışım…
Nasıl ki beni sokamazsın, sığdıramazsın bir çekmeceye…
Kimi ruh…
Kimin, kimler ile mesutsa, onlarla…
Sen istediğin kadar zaman tanı, göster elinden gelen sevgiyi, anlayışı…
O…
Ömrünü seninle geçirse bile sana yabancı.

Kalıyor bir yabancı!

Bunun gibi…
Kimi şeyi bilmemeli, anlamamalı insan…
Ve hata görmemeli, valide doğru söylüyor…
Aşağıda bir delik, yukarıda bir delik yeterde artar bile…
İnsan dediğin aslında bu, fazlasını bekleme.

Yatağındaki düşman…
Sokaktaki…
Evin…
Kalen, dört duvarın…
Sen öyle bil, sen öyle san…
Nice kale içten fetih edildi.

Yıkım başlamaya görsün…
Eski hali asla alamaz bir daha ve hata yıkımı durdurmak bile neredeyse imkânsızlaşır…
Girdiyse araya haset, girdiyse fesat, GÜVEN…
Yitirildi…
Sabır denilen tüketildiyse, dayanma, katlanma gücü!!!

Hani derler ya…
Nereden inceldiyse oradan kopsun…
Ne ruh ne beden tedavi edilemez yara almasın!

Gelecekmiş iki rakip karşı karşıya…
Çağımızın vebası televizyonlarda…
Koleradan beter, bir keneften…
Lağımdan…
Gör, seyret, izle İnterneti…
Ulan insan…
Beynini siktiğiminin varlığı, laf ebesi…
Neyleyeyim eyleme dönüşmeyen, dönüşemeyecek olan lafı…
ÖRNEGIN…
Dijitalleşme diye diye, özgürlük…
Demokrasinin ilerisi…
Bir güzel beceriyorlar seni.

Vereceksen…
Kararını, bağlayacaksan bir, iki saate sarf edilen laflara kararını(!)

Kendi aklın yetmedi…
YETMIYOR zaten, lazım sana sunisi…
Yapay zekâ denileni…
Biliyor musun, BUNU BILIYOR MUSUN?

Organların sunisi…
Kalp dahil, kalp…
Suni, sahte, senin benim gibi…
3D yazıcısı mesela…
Gerçek, senin, benim hücrelerimden yetiştirilen hücreler ile…
Çok yakında bu sinemada; Yapay zekâ ile birleştirilecek olan…
Suni…
Sanal insan!

Yakışır…
Yakışır Anthropozän (Antroposen) insanına, sadece yakışır. Bilme…
Her şeyi anlama, sorma bana…
Inan senin için daha iyi.