Biz oy saya duralım, dünyada bir ilk! YOK, badem ilki değil bu

Sözde…
Özde, özde. İnsanlar kafayı çalıştırıp, EMEK ILE bir şeylerin peşinde…
Bizde…
Kolaydan köşeyi dönme(!)

Hele hele bademler, hepten kolayını buldular…
Bir orospunun çocuğu, çetenin başında, organize işler daha kolay…
Hele ben, hele ben…
Ben ne bok yiyorum bir bilsem!?

Yok gitmedim doktora…
Ne gideceğim, hak bana…
Koşturuyorum, göt çıkasıya…
Sanki teşekkür edecekler(!)

Gözlüklerimi garajda unuttum…
Kör olacaksın dediler, lafta kaldı…
Korkmadım değil, alışık olmadığım bir durum sadece…
Allah yazdıysa sen bekle…
Öyle yoruldum ki, ceket kaldı arabada…
Cep içinde, yayınlayacağım bilgi ve belgeler üzerinde…
Üşeniyorum iki adim yürümeye…
Haberlere bile bakmadım, biliyordum Almanya saati 14 gibi yayınlayacaklardı ilk resmi…
Black Hole, Schwarzes Loch, Kara Delik…
Kütlenin yoğunluğu, hayal dahi edemeyeceğin bir derecede, çekiyor içine…
Işığı bile.

Didinir durursun Önder…
Kime, niye?
“Ölüyorum ölüyorum diyorsun, ölmüyorsun!”
Ölebilsem…
Sanki sana soracağım!

Sahi…
Ben ne yapıyorum?
Bezmişim hayatımdan. O kadar yorgunum ki…
Yatsam yârin kucağına, kapasam gözlerimi.

Yalnız adam, mutsuz eşek…
Çeyrek…
Geberemedin gitti!

Al yazmalı dilber, bıyıkları henüz terlemeye başlamış delikanlı

Ne zaman dinlesem seni…
Gelir gözümün önüne Anadolu bozkırları…
Al yazmalı dilber, bıyıkları henüz terlemeye başlamış delikanlı…
Koyunlar, kuzucukları…
İffetli, inançlı…
Al yazmalı dilber bekler pınar başı…
Coşsun yürekler, el ele değmese bile, dudak dudağa, titreyen kalpler;
Gelsin delikanlı, dinsin hasretin acısı.

Anlayan anladı…
Geldik gidiyoruz, yaş geçti, ömrün kalanı…
Son baharı…
Geriye ne kaldı?

Ben bu dünyaya it gibi koşturmak için mi geldim?

Gidiyorum yine…
Doktor öğlenden sonra…
Yeni geldim, bir kahve, ilaçlar. Oradan Oma sonra doktor.

Gazetede göz gezdirdim…
Bekir Bey…
Gerisi hava cıva. Oy ile geldiler
AMA…
Oy ile gitmeyecekler!!!

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…
10 Nisan 2019

Eminim sabaha kadar oyları sayıyordur:
“1… 3… 7… &… ?… %… !.. X… =… 14.000… L +24 000 000…J… *-)…^o)… L……”

Son rakamlara göre yaklaşık 14 bin oy fazladan İmamoğlu’na…
“Belediye başkanı olamaz” diyen kaç?..
Bir…

Gerçekten de bu arkadaşların demokrasiden anladıkları böyle bir şeydir işte; seçimin, sandıkların oyların bir anlamı yok…
O bir tek kişi ne diyorsa o’dur…

Her seçimde, 27 maddelik seçim kanununa kafasına göre bir madde ekliyor:
Seçim Kanunu Madde 28:
“Atı alan Üsküdar’ı geçer…”
Seçim Kanunu Madde 29:
“Cumhurbaşkanı bir oy fazla alsın, seçilmiştir…”
Seçim Kanunu Madde 30:
“13-14 bin oyla seçimi kazandım havasına girmeye kimsenin hakkı yoktur…”
Seçim Kanunu Madde 31:
“Oylar böyle çıkarsa demek ki sandıkta hırsızlık var…”
Seçim Kanunu Madde 32:
“Örgütlü hırsızlık olunca ne oluyor, savcı devreye giriyor…”
Seçim Kanunu Madde 33:
“Yargı bakacak, hemen öyle seçildim yok…”

Oylar sayıldı, İmamoğlu 14 bin kadar önde…
Şimdi kazandı mı?..
Hayır…
Yüksek Seçim Kurulu’na baskı yaparak, İstanbul’da seçimin tümden yenilenmesini istiyorlar…

Alınacak sonucu dikkatle izleyin…
İstanbul’da seçim tekrarlanırsa, bu Türkiye’de demokrasinin ve hukukun çoktan bittiğinin kanıtı olacak…
“Seçimle geldi ama seçimle gitmez” diyenler belki haklı çıkacaklar…

Ama içiniz rahat olsun sevgili dostlar…
Bu kadar baskıya, bu kadar devlet gücüne, bu kadar harcamaya, bu kadar seçim rüşvetine, bu kadar tehdide, bu kadar yırtınmaya rağmen, AKP tüm büyük illeri ve ülkenin yüzde yetmişini kaybetmişse, bu milleti kaybettiğini gösterir…
Sonudur…
Bir kanun maddesi daha vardır çünkü, tüm maddelerden önde:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…”

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/egemenlik-kayitsiz-sartsiz-milletindir-2-4361951/

Tam kanunsuzluk

Ya lanet olsun, her harf haram size. Sonunda geleceksiniz sözüme!

Anladım galiba ne olduğunu…
Yorgunluk…
Gelemiyorum eğilip, doğrulmaya, kaldırmaya, harekete…
Dün içtim ilaçları, içtim, içtim, içtim…
Gece 12 gibi sonrasında 6:30’da uyandım…
Dinlenmişim…
Kabullenemiyorum, sorun burada…
Sahte para gibi dolaşıyorum piyasada…
Sözde erkek diye, milyon, milyar şahit lazım bana bu sıfatı yakıştırmak için…
Erkekmiş…
Dün dikiş makinesini tamir ettim, onu bunu…
En azından bu açıdan bir katkım oluyor aile bütçesine…
Yine de doktora gitmem lazım, çok kötü başka şeyler…
İdrarda kan, ne zamandan beri var. Bir var bir yok, içimde bir şeyler oluyor ya…
Dur bakalım ne. Bu kadar arsızlık, yüzsüzlük olmaz ya, OLMAZ…
AKP’yi geçtim rezillikte…
Geberemedim gitti. Yeminle yaşamak için, hayata kalmak için >>> hiç bir şey yapmıyorum <<<
Doktor…
MECBURIYET, gel sen dayan çektiğim acılara!

Maliyeci aradı, OMA…
Hemen yetişmem lazım, diyorum ya fabrika…
Ben kaçtım, seçimler…
İstanbul…
Zeynep Hanim, vaktim olunca.

Tam kanunsuzlukmuş…
Arsalarda, olmayan katlarda seçmenler…
İnsan…
Karışındakini kendi gibi bilirmiş ya…
Ölüleri diriltip AKP oy verdirenler…
Hadi ben kaçtım…
Görüşmek üzere.

Canım yazmak istemiyor, kısmetse yarına. Ancak Sayın Çölaşan’ı okumakta fayda var, geri kalan tüm yazar – çizerler AYNI NAKARATLAR!

17:45 / 16:45

Dolar 5,69
Euro 6,42
Çeyrek altın 391,78
Borsa 97678

>>> Dikkat eğer dolar birkaç gün bu seviyede kalırsa dolarda 5,70 üstüne bekle. Nispeten kalıcı olabilecek bir rakam >>>

İşte Türkiye’nin halleri!..
9 Nisan 2019

Sevgili okurlarım, gazeteye gelirken kafanızda o gün yazmayı düşündüğünüz bir yazı konusu olabilir… Bazen de olmaz, haberleri çeşitli kaynaklardan izleyip ne yazacağınıza ona göre karar verirsiniz.
Önceki gün bir restoranda kebap yiyoruz.
Boşları toplayan genç bir arkadaş yanıma sokuldu. Kebapçıda komi olarak çalıştığını söyledi ve ekledi:
“Biliyor musunuz, ben aslında üniversite mezunuyum…”
Aramızda aynen şu konuşma geçti:
“Vay be, nereyi bitirdin?”
“Gazi Üniversitesi sosyolojiyi bitirdim.”
“Sonra iş bulamadın mı?”
“Bulamadım. Öğretmenlik için başvuruda bulundum ama kendilerinden olmadığımı anlayınca elediler. Şimdi burada komi olarak çalışıyorum. Artık tek umudum zamanı gelince garson olabilmek.”
★★★
Dün öğle vakti… Yanımda bir arkadaşla birlikte dişçiden çıktık, gazeteye geliyoruz.
Binaya girdik…
Asansörün başında bekleyen genç biri… Elinde zarflar, paketler dolu. Kargo şirketinde çalıştığı belli… Asansöre birlikte girmeden önce “Aaa, sizi tanıdım” dedi…
Yukarı çıkıyoruz. Kendisine sordum:
“Kolay gelsin arkadaşım, bütün gün böyle yüklerle koşturmak herhalde yorucu oluyordur.”
“Emin Bey yorulmayıp da ne yapayım. İşsiz gezmektense böylesi daha iyi. Elimden bu kadarı geliyor.”
Sonra ekledi:
“Biliyor musunuz, ben aslında mühendisim.”
“Deme yaa, ne mühendisisin?”
“Jeoloji.”
Asansör bizim kata gelince indik.
O genç mühendis arkadaşla aslında uzun uzun konuşmak isterdim ama olmadı işte…
★★★
İki genç adam…
Biri kebapçıda komi olarak çalışan sosyoloji mezunu, öteki elindeki yüklerle kargo dağıtımı yapan jeoloji mühendisi, pırıl pırıl gençlerimiz…
İkisi de asgari ücretle çalışan iki üniversite mezunu.
Şimdi belki diyeceksiniz ki “Onlar gibi milyonlarca var!”
Evet var.
★★★
Bu ülkeyi tam 17 yıldan bu yana yöneten günümüz iktidarı bu konuda ağzını bile açamıyor. Elinden hiçbir şey gelmiyor…
Ve bir takım acayip laflarla ayıbını örtbas etmeye çalışıyor:
“Her işveren bir kişiyi işe alsa işsizlik biter!”
Yani düşünün, günlük hasılatı sadece kendisini kurtarmaya yeten bizim köşedeki berber, bir işveren!..
Yanında çalışan çırağın parasını doğru dürüst ödeyemezken bir kişiyi daha işe alıp iktidara bu yolla destek verecek!
★★★
Ellerindeki belediyelere on binlerce, belki yüz binlerce torpilli yandaşı hiç utanıp sıkılmadan doldurdular.
Çoğu bankamatik.
Ayın başı geldiğinde makineye gidip kartını çıkarıyor ve maaşını çekiyor.
Öbür yanda ise bizim pırıl pırıl insanlarımız iş arıyor.
İş kuyruklarında zaman harcıyor…
40 kişilik temizlik işçisi alınacak, 4.800 başvuru var.
★★★
Kazanan belediye başkanlarına mazbatasını vermeyen, böylesine bir bozuk düzenin sürmesine bilerek göz yuman, işte bu kafalar.
Ankara’nın mazbatasını hele şükür dün verebildiler.
İstanbul’u henüz oyalama peşindeler.
Ne yapacakları şu ana kadar bilinmiyor.
Şimdi son talepleri:
“16 bin fark seçilmek için yetmez! İstanbul’da verilen bütün oyları yeniden sayalım.”
Ya kaç oy yeter?
Oybirliği ile mi kazanmanız gerekiyordu!
Binali Yıldırım seçim gecesinin erken saatlerinde televizyona çıkıp konuşmuştu:
“Biz kazandık!”
Yaptığı bu gaf nedeniyle şimdi herhalde pişmandır ama kime ne diyeceksiniz.
Beyefendi ağzını açıp konuşamıyor ki!
★★★
İstanbul, Ankara başta olmak üzere tam bir hayal kırıklığına uğradılar. O yüzden şimdi kafalarında bir tek düşünce var:
“Bunlar göreve başladığında nasıl engelleriz, nasıl sabote ederiz!”
Göreceksiniz, bu iki başkanı da iş yapamaz duruma getirip sonra halka şikayet edecekler:
“İşte gördünüz, bunlar icraat yapamıyor. Bunların ‘Topal ördek‘ olacağını sayın cumhurbaşkanımız bile söylemişti!”
Bu gerçekleşsin diye gerekirse yasaları değiştirecekler, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile engellemeye kalkışacaklar.
Bunları şimdiden bilmekte yarar var.
Bütün bunlar olurken sosyoloji mezunu komi boşları toplamaya, jeoloji mühendisi kargocu sokakları arşınlamayı sürdürecek.
Aynı kaderi paylaştıkları milyonlarca genç işsizle birlikte…
Onlar bu iktidar için hiçbir şey ifade etmiyor.
Mühim olan İstanbul’u kaptırmamak!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/iste-turkiyenin-halleri-4345697/

Bekle… B.kunda boncuk bulursun

Yazmışım, anlatmışımdır…
Bu yazım bir yerde Zeynep Hanım’a cevabendir, bir noktaya kadar…
Bizim entel – dantel beğenmez Rus teknolojisini, keza batı da hor görür…
Ama INAN gerçekler çok farklıdır…
Anlattığım için tekrar üstünde durmayacağım, dizin Zeynep Hanım dizini, F35 ile başlamış…
Yunan komşumuz hava üstünlüğünü elde etse ne fark eder, sen akılcıl bir diplomasiyle masa başında hem barışa hizmet eder hem iyi komşuluk ilişkilerini geliştirirsen?
Tabii ki barış istiyorsan savaşa hazırlıklı olacaksın AMA bir Alman özdeyişine göre iki kişi kavga ederse, bir üçüncüsü sevinir. O silahlansın, sen silahlan…
Nereye kadar?

Hep ısrarla üzerinde durdum…
Ya sen teknoloji geliştireceksin veya bu mümkün değilse teknolojiyi transfer edip;
> kendi ihtiyaçlarına göre bu teknolojiyi uyarlayacak, geliştireceksin <
Geçelim, çünkü teknoloji tarihi, özellikle silah sanayisi tarihi…
VE…
“Proved Weapon”

Al sana…
Dedim mi demedim mi???

OKU

Devam edecek…

Evet, koca göbekli Kadir, Allah tüm ölmüşlerimizin günahlarını af, mekânlarını cennet etsin

Boş ver, takma beni…
En son ayı Ibonun hanımından almıştım ağzımın payını, utandım, yerin yedi kat dibine geçtim…
Hani TERS …!

Sen bak sevdiklerine, KENDINE…
Ayakta ol ki bir faydan olsun, kendi himmete muhtaç dede nerede kaldı gayrıya himmet ede…
Geldim bir kahve, uykusuzluk, leyla gibiyim…
Gideceğim yine…
Allah büyük, çok büyük…
Okuyorum yazar – çizeri, benim mi beynim durdu onların ki mi?

Demedim mi ekonomik kriz bariz bir şekilde kendini göstermese, millet his etmese…
Y-CHP hala sayardı yerinde?
VEYA…
İmamoğlu kim, kim takar Yalova kaymakamını…
Bu durumda neredeyse kim çıksa karşılarına alacaktı oyu, Peygamber Efendimiz bile diyor…
Değer ver değerli olana, bunun gibi bir cümleydi…
Özledim pederi, kırmızı biberim, sarı pipimi…
Dün geç geldim eve, jet gibiydim…
İlaçların iyisi…
Valide uyumuş, hanim spordan yeni gelmiş uyumuş hemen…
Buzdolabına fare düşe başı yarılacak, tam takır yani…
Ağza atılacak lokma yok…
Bu sabah annem diyor “Sandım gecenin biri, ikisi… Yaratıcı gücümüz!!!”
😊
Yaptım kendime Çin makarnası, bol kıymalı…
Çok şükür Allah’ıma, çok şükür halimize…
Şıp şak orospu karı usulü, on beş – yirmi dakikada bitti. Doyurdum karnımı…
Evet yaratıcı gücümüz, dünya âlem aç kalır biz kalmayız!

Anlatacak çok şey var…
Siyasi, özel…
> vakit dar <
Aklıma geldi yine, hak ettin eşek sudan gelene kadar…
Evire çevire de yanımda değilsin dua et…
Kahve bitti, ben gitti!

😊

Dinci kardeşim, hayat dediğin bir artı bir artı birdir

Görmeli, bilmeli…
Ve düşünmeli…
Zeynep Hanım yazmış, döktürmüş AMA…
Ya bilmediği, gözetmediği VEYA yazamadıkları var…
Çeyrekte bir kuru can, çıksın diye baktığı, seri halde ikinci gece…
Öfff ne ağrılar…
Leylasını arayan Mecnun gibiyim, anla felaketim…
Gitmeliyim, Oma…
Belki evladın arabası bitti, yağı, tuzu biberi…
İlgilenmiyor ki pezevengin teki, Tayyipistandaki gibi…
Sen dünyadan bir haber, getiremiyorsun iki yakanı bir araya, düşmüşsün öteki dünya derdine;
Görmüyorsun, anlamıyorsun olup biteni!

Dedim ya iyi değilim hem oku hem izle…
Ya bugün veya yarına…
Anlatacakları var çeyreğin, ANLAMAYANA!

Netanjahu…
Neden önemli?
Sonra!

MUTLAKA izle

Çok ama çok güzel örnektir kendisi…
Vücut dili…
Bak yüzüne, iyice…
Anla popülisti!

Topal ördek
8 Nisan 2019

Türkiye’nin başına “Türk tipi başkanlığı” saran referandumun ardından Erdoğan, muhalefetin usulsüzlük iddialarına karşı “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demişti.
Erdoğan, 31 Mart seçimlerinde Ankara ve Antalya’nın yanı sıra İstanbul’un da CHP’ye kaptırılmasının ardından ise seçilen muhalif partilerden belediye başkanları için “topal ördek” benzetmesi yaptı.
Türkiye, “AKP İstanbul’u kaybetmesin” diye oy sayarken asıl olanlar dış politikada oluyor. Çok vahim gelişmeler kapıda…
EGE’DE HAVA ÜSTÜNLÜĞÜ YUNANİSTAN’A GEÇER Mİ?: AKP hükümetinin Rusya’dan alacağı S-400 füze sistemleri nedeniyle başından beri içinde yer aldığı F-35 savaş uçağı programından çıkarılması gündemde. ABD, hiç şakası olmadığını gösterdi, Türkiye’ye F-35 parçası sevkıyatını durdurdu. AKP iktidarı, “F-35’lerin bazı parçaları Türkiye’de üretiliyor. Türkiye dışlanırsa proje sıkıntıya girer, uzar” kartını oynuyordu ki Washington’dan buna da yanıt geldi. Pentagon, “Türkiye’nin dışarıda bırakılmasının F-35 projesini sadece 3 ay geciktireceğini” açıklayıverdi.
Başka bir vahim olasılık var: Projeye Yunanistan’ın dahil edilmesi.
Bu olasılığı da bizzat projenin başındaki Amerikalı Amiral Mathias Winter dile getirdi. Winter, ABD Kongresi’ne gönderdiği mektupta, Yunanistan’ın da F-35 projesine dahil edilme ihtimali olduğunu bildirdi.
Bunun anlamı şu: Türkiye, F-35 gibi çok gelişmiş savaş uçağı ile Yunanistan’la sıkıntıların giderek büyüdüğü Ege’de ve Akdeniz’de bariz hava üstünlüğü alacaktı. Şimdi Türkiye’nin dışlanıp Yunanların F-35’e dahil edilme ihtimali bu dengeyi tam tersine çevirmeye aday.
RUSYA’YA GÜVENMEK MÜMKÜN MÜ?: AKP hükümetinin izlediği dış politika, tam bir keşmekeşe bürünmüş durumda. Türkiye, bir yandan ABD’ye Rus S-400’leri konusunda kafa tutarken, diğer yandan Rusya’ya karşı NATO kartını ortaya çıkardı. NATO, Karadeniz’de Rusya’ya karşı istihbarat yoğunluğunun ve savaş gemisi sayısının arttırılmasını da içeren bir dizi askeri önlemi kabul etti.
Suriye’de İdlib’e yönelik geniş ölçekli Rus-Esad ortak askeri operasyonunu biraz da Türkiye’deki seçimlerin hatırına geciktiren Putin, acaba bundan sonra ne yapar? Rusya’dan, sadece İdlib’e yönelik operasyon değil, Türkiye’ye Afrin ve Cerablus’tan çıkması için baskı da kapıda. Rusya’nın Suriye planı giderek “Türkiye’yi Fırat’ın doğusundan çıkarıp Fırat’ın batısındaki PKK terör örgütü uzantısı PYD-YPG kontrolündeki topraklara yöneltmek, böylece Washington ile Ankara’nın arasını daha da açmak” olarak belirginleşiyor.
Bitmedi…
Bir de beklenmedik şekilde başımıza Libya çıktı. Libya’da Suudi Arabistan-Mısır ikilisinin desteklediği -ve AKP yönetimindeki Türkiye’den nefret eden- General Halife Hafter, emrindeki güçlere Trablus’a yürüme talimatı verdi. Hafter, daha birkaç ay önce İtalya’nın Palermo şehrindeki Libya Barış Zirvesi’nde “Türkiye’nin katıldığı toplantıya katılmam” diye rest çekmişti. Türkiye dışlanarak, “zirve içinde zirve” yapılmış, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, bunun üzerine Palermo toplantısını terk etmişti. Üstelik bu Türkiye’siz zirveye Rusya’nın Başbakanı Medvedev de katılmıştı. Hafter’in Trablus’u alması, AKP’nin “Müslüman Kardeşleri, Orta Doğu ve Afrika’da iktidar yapma” hülyasına da büyük bir darbe olacak.
Kısacası…
Türkiye oy sayarken, Ege’de, Suriye’de, hatta Libya’da “Atı alanlar, Üsküdar’ı geçiyor”…
Erdoğan, seçim kazanan muhalefetten “topal ördek” diye bahsederken, asıl Müslüman Kardeşler hareketi tüm dünyada “topal ördek” haline geliyor.
Türkiye de elbette bu gidişattan azade değil. 31 Mart’ta İstanbul, Ankara, Antalya, Adana ve Mersin’in yönetiminin CHP’ye geçmesini bir de bu açıdan okuyun…
Almanya’dan çözüm süreci çıkışı
Herkes seçimlerden sonra AKP hükümetinin ne yapacağını konuşuyor…
Cumhurbaşkanı Erdoğan hem içeride hem de dışarıda daha da sertleşecek mi? Yoksa -biraz da ABD’den gelmekte olan baskıyı dengelemek adına- Avrupa’ya mı yanaşacak?
Erdoğan bu konuda henüz ipucu vermedi. Ancak seçim kampanyasında Brüksel temyiz mahkemesinin PKK’nın “terör örgütü olmadığı” yönündeki kararına hiç değinmemesi “AB’ye yakınlaşma sinyali” olarak okundu Batı başkentlerinde.
Elbette bunun da bir bedeli olacak AKP açısından. Peki ne olabilir bu bedel?
Seçimlerden 5 gün sonra, Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’nde bir “nişan takdim töreni” gerçekleştirildi.
Almanya Büyükelçisi Martin Erdmann, özellikle güneydoğudaki insan hakları davalarında öne çıkan avukat Cihan İpek’e “Almanya Liyakat Nişanı”nı takdim etti. Erdmann, kritik mesajlar da verdi. Alman hükümetinin, 2011’de başlayan çözüm sürecinin “2015’te sona erdirilmesinden üzüntü duyduğunu, hayal kırıklığına uğradığını” söyleyen Erdmann’ın en vurucu cümlesi şu oldu:
“Alman hükümeti olarak, çözüm sürecinin yeniden başlamasını arzu ediyoruz. Barışın bu şekilde mümkün olduğunu savunuyoruz…”
Sıkışan AKP’nin Avrupa’nın desteğini almasının yolu, yeni bir çözüm sürecinden mi geçiyor?
Göreceğiz…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/zeynep-gurcanli/topal-ordek-4-4333006/

Hep derim, yazmaz Önder gereksizi…
Vardır MUTLAKA bir bildiği!

Yazmıştım F35…
SORUNLU…
Tayyipistandaki AK Pezevenkler gibi, ben, beni ilgilendiren konularla ilgili…
Yazmam ispatlayamayacağım şeyi!