Huzur evleri bir toplumun vicdani yozlaşması ve / veya ekonomik çöküşüdür

Aklıma rahmetli babam gelir…
Rahmetli, soyadına yakışan bir cüsseyle sahipti. Valide…
Kendisi hem yaşını başını almış hem yine kendi büyük sağlık sorunlar ile boğuşan bir insan. Pederin son zamanları…
İyice ağırlaşmıştı. Tabii ben varım, gelini var AMA, ben olsam bende istemem, eşim dururken evlat, gelin olur mu?

Ben zaten ayakta zor duruyorum…
Benim hanım hiç olmaz, değil kabul, hiç bir zaman sözünü dahi ettirmedi. Gençliğimden beri yeminliyim…
Vakti, saati gelene kadar bana ait olanları ele muhtaç etmeyecektim. Belki…
Bu yüzdendir, Oma hala evinde, bilmiyorum. Niyet buydu. Her şey farklı gelişti…
Hastane!
Görüyorum…
Zorunlu nedenler olmamasına rağmen ana – babalarını huzur evlerine yerleştirenleri…
Keyfi…
Zahmete, külfete girmek istemeyenleri. İhtiyarlar için huzur evleri…
Zorunlu nedenler olmadıktan sonra ki eşim istemiyor ZORUNLU NEDEN DEĞİLDİR, cart diye yırtarım öyle – karını – ağzını, bir başından bir başına.

Günde 100 Tayyip Lirası için sekiz, on saat kürek sallayan insan tanıma şerefine nail oldum. Yüz Lira. Dört, beş günlük sigara param. Allah, tüm ölmüşlerin günahını af etsin. İşte bu yüz Liralar ile, kürek ile…
– Kaynanasının – mezarını yaptıran insan tanıyorum!!!

Terörle mücadelede

Bir pezevenk diğer pezevenğin stepnesi. Dolayısıyla iradeyi külliye değil bu seçimi yapanların ahlaksızlığı, kör cehaleti ve koşulsuz, sorgulamaksızın biattıdır.

Ben, çok kötü bir insan olmalıyım

Çok şükür Allah’ıma…
Tahmin ettiğim düşündüm gibi değilmiş…
Ne yapayım?
Karşıma hep „o biçim“ insanlar çıktı, çıkıyor. Kötü fikirli olmak hoş bir şey değil!

Anlatırım bir ara, tahmin ettiğim değildi AMA Türk milletinin iyi niyetliliği. Yine tapu, yine para, belki bir kez daha art niyet. Ne bileyim ben, babanın oğlu olsa güvenme ki ben güvenmeye MECBURUM!
Neyse, önce Goethe meselesi…
Goethe Enstitüsü uluslararası itibara sahip bir kuruluş. YANLIZZZ…
Yine bilinen bir gerçektir ki…
Bu gibi kurum ve kuruluşların ait oldukları devletleri mesela kültürel olarak temsil görev ve yetkisi olduğu gibi, hafif, dikkatlice tanımlamış olayım, yine bu devletlerin menfaatleri doğrultusunda hareket etmeleri olağan karşılanmalı.
Bilmem anlatabildim mi?

Devam edecek…

Kıyas kabul etmez(!) Eder, kardeşim eder

Sözde…
Yıllar sonra, uzun seneler sonra izin yapacaktım. HİÇ BİR İŞİM YOKTU

Sözde!

Dur anne, bismillah de…
Resmi bir evrak gelmiş…
Altında ne yatıyor göreceğiz…
Tahmin ettiğimse, yazıdan anladığım kadarı ile…
Bu sefer açık açık yazabilirim ki anlayın ülkede neler donduğunu. Cigoli benzeri olabilir…
Ülkede, ne can ne mal güvenliği kalmadı!!!

Dağlar

Bizim buralarda dağ diyorlar…
Tıpkı orman dedikleri gibi…
Bana göre tepecikler, çalı – çırpı.

Yüzyılın soygunu, talanıdır.

Yazamıyorum daha açık, yoksa…
Bir bilseniz. Yazarım, yazıyorum..
Sorumluluğunu alabildiklerim, belgeleyebileceklerimi. Yazarım kimi özelimi, dedim ya bana ait olan. Sorumluluğu üstlenebileceğimi. Benden olsalar bile, ben değiller. Aileden.

Menfaatleri!

Millet…
Farkında mı? Bilmiyorum…
Yöntemler hep aynı.

Başta Agaoğlu olmak üzere…
„Dağlar“ kapış kapış…
Hele…
Güzergah üzerinde yerleşim yerleri üzerinde yapılan VURGUN akıl durduracak şekilde.

Yatıp kalkıp şükür etmek lazım Tayyipistanda yaşamak zorunda değiliz diye

Bak ya

Kızım silsene o fotoğrafımı, sen ne inatçı keçisin…
O…
Çoktan öldü!

Ne mutlu böyle insanlara ne mutlu böyle bir topluma

Frankfurt kitap fuarı bağlamında açıklamışlardı…
Her Alman, tekrar her Alman günde 22 dakikasını okumakla geçiriyormuş.

Ne güzel, hele gençler arasında kitap okumak gittikçe yaygınlaşıyormuş.
Veee…
Benim kafadan bu gençler, sevmiyorlarmış tabletten, cepten, bilgisayardan okumayı, ille ellerinde bir şey olacak, duyacaklar kâğıt hamuru kokusunu. Her gittiğimde en azından yârim bavul dolusu, en azından AMA mide gibi, gözlerde gitti!

Mezarcıdan geliyorum…
Gâvur deme, tek kelimeyle INSAN…
İlk defa karşılaşmışım onunla, vakit ayırdı, dinledi beni. ANLADI benim için ne demek, konunun ne kadar önemli olduğunu. Sabahtan telefonlaşmıştık, adam…
“Işını gücünü bırakmış beni düşünmüş”, ya dedi:
“Sıvıyı nasıl götüreceksin, yasak değil mi?”
El bagajında yasak, bavulda değil. Bana tembih etti…
Fotoğraflarını çek gel yanıma, belki başka bir şekilde yardımcı olabilirim. Söyle…
İnsan evladı değil de nedir bu insan?

Bir lokma ilgi…
Karşındakine biraz empati…
Gayet insani olan şeyler ARTIK aranır oldu.

Ölümü yaşamamış olan, görmemiş olan bilmez ölümün soğuk yüzünü…
İçinde alev alev yanan hasreti…
Ne ölüm ile ne ağır hastalık ile öç alınır, dalga geçilir…
Ne gerçekten seven, hasret ile özlem ile yanan bir yürekle.

Kendine…
Çevrene biraz ilgi, biraz hoşgörüyle yaklaş…
Değiştir kendini, kendinle birlikte çevreni.

Victor Hugo’nun Sefilleri…
DIKKAT
PDF ve scripting, tehlikeli…
Zararlı kodlar taşınıyor bu yolla bilgisayardan bilgisayara…
Windows kullanıcıları bir ikazla karşılaşabilir, indirdim, tarattım…
Temiz(!)

oku

Hadi bana cüüüşşş…
Duymazsanız artık benden bir şey, sevabına beni sigarasız, kahvesiz bırakmayın olmaz mi!

Sinop olmaz, artık müze AMA

Asker dipçiğini bilirim…
Hala öyle mi bilemeyeceğim, eski polislerin Texas vari hareketlerini, küstahlıklarını…
Gördüm alman hapishanelerini, yine bilirim Bayrampaşa’yı…
Bire bir yaşadım ülkücülerin kahpeliklerini, sözde erkeliklerine şahit oldum…
Silivri’yi bilirim, mahpushanesini bilmem…
Allah…
Her kulunun alına yazar, karalar bir şeyler…
Kader, kısmet dediğimiz.

Sadece SANA dedim kalbimin kraliçesi, sadece sen bir kraliçe olarak taht kurdun…
Kazıdın yüreğime, silinmeyecek şekilde adını…
Sadece sen son göz ağrım, kalbimin biricik kraliçesi.

Sevdiklerim arasındadır…
Aldırmayacak gönül…
Hayat dediğin devam ediyor…
Kin, nefret, alevi, gücü…
Gün gelir solar gider gülüm, baki olan Allah, baki olan…
Baki kalan gönül yarası…
Baki kalan kadın – erkek arasında yaşanabilecek sevgilerin en yoğunu olan aşk…
Gerçeği ise…
Hiç bitmez, tükenmez!

Papatyam, biliyorum, anladım ne istediğini…

Var…
Daha neler var, İnternetin güzellikleri…
O kadar yoğunum ki, O kadar YORGUN…
Doktordan geliyorum, uyuşturucu almaya gittim. Ne olur ne olmaz…
Yanımda bulunsun…
Sordum ada çayı ister misin? Çok seviyor ada çayını…
Cevap vermeden dedi…
“Sağ salim dönmeni istiyorum”
Duraksadı…
“Kendine iyi bak. Evet, getirirsen sevinirim”

İnan bebeğim, iyi değilim…
Biliyorsun değil mi? SOMUT gerçeği, Özler…
Sanki…
Bilerek, sanki bilmişçesine…
Özler…
Gidiyorum papatyam, güzel gülüm…
Ben yolcuyum!