Haklıysan kardeşim, hâkli davandan dönmeyeceksin

Valide…
Demin telefon açtı.

Küs ayrıldım anacığımdan, kötüydüm…
Yorgunluğa gelemediğim gibi üzüntüye de hiç gelemiyorum. Bünye kaldırmıyor. Zaten…
Yeminle…
Doktor tarafından YASAK, üzülmeyeceksin! Öyle tembihlediler…
Sanki insanın elinde?

Uçağa binmeden önce bir uyuşturucu aldım…
Uçakta, bir saat kadar sonra oturamıyorum oturduğum yerde, affedersiniz popom. Sanki iğneli fıçı üstünde oturuyorum. Hiçbir şeyi uzun süreli yapamıyorum, oturmak, ayakta, yatmak…
Hiçbir şey…
Yemek geldi, aç kurt gibi saldırdım. Bir hap daha…
O kadar acıkmışım ki, getirdikleri dişimin kovuğunu doldurmadı. Yanımda bir kadıncağız, yol boyu bilmece çözdü, anladığım kadarıyla Fransız. Koca bir kitap, sadece bilmece. O da susamış belli, hemen suya saldırdı. YOK…
Şişeyi açamıyor. Su şişesini istedim, açtım, geri verdim.

Gün gelir, O kadın gibi bir su şişesini açacak gücü bulamam kendimde. Cimri derler bana…
24 yaşında yârim kaldım. Şimdilerde sadece bir çeyrek…
Bu günlerin geleceğini biliyordum. Ama iyi ama kötü bana emek vermiş, bana kadınlık yapmış bir insan, bir evlat var, bu insanları düşünmek zorundaydım.
Bugün…
Çalışamasam bile çok şükür yuvarlanıp gidiyoruz. Tutmak zorundaydım, tutuyorum derken, gündelik hayatımızdan, yememizden, içmemizden, giymemizden, gezmemizden öyle aman aman taviz vermedik, sadece…
Fuzuli şeylerden kaçındım, o kadar yani. Har vurup harman savurmadım, bugün var diye TÜKETMEDIM. Yarınları da düşündüm.

Kaç gün oldu geleli, annemi hiç aramadım. Çok kızdım ona, darıldım, bir dargınlık…
Çok yaraladı beni. Benden bunu nasıl beklersin?
Hem baba hem ana tarafından gördüm, affedersiniz, a’sına koyarım paranın…
Para, her şey demek değil. Bir kardeşim var, başa bela, iki yeğenim…
Başka kimsem yok ki bu dünyada!

Yemeği yedikten sonra masa açık kaldı haliyle…
Kıpırdayamıyorum, çıldıracağım, öylesine şiddetli ağrılar. IKI UYUSUTURCU iki saat içinde, bana mısın demiyor. Delireceğim…
Kadıncağız anlamış olmalı, tabağımı aldı koydu kendi masasına. Allahhh…
Razi olsun!!!
Masa kapanınca bir öyle bir böyle oturdum, öne, arkaya…
Allah kimseye, Tayyip’e bile bana çektirdiklerini çektirmesin. INSAN, sadece insan. Tekrar Allah ondan razı olsun.

Annem…
Anlamış olmalı ne yaptığını. İster inan iter inanma…
Benim için önemliyse insan, saklamam, gizlemem niyetimi, yaptığımı. Allah’ın bildiği kuldan saklanır mi?
Öyle bir niyetim olsa, aklımdan geçse…
İnanın saklamaz söylerdim. Zaten kardeşimin yüzüne diyorum, şaka ile karışık, dedik ya sadece bir tane…
Sana acımam ama Dayday ve Dada’ma kıyamam.

Belki şaşırıyorsunuzdur…
Açık açık yazarım sevdiceğimi falan…
“Konu” bir gecelik değildi ki…
Sevdim bu kadını, aşk ile sevdim. İkisinin de karşısına çıktım, dedim böyle böyle…
Ya ikisini birden kaybedecektim veya…
Demek istediğim, yaptığın yüz kızartıcı bir şey değilse…
Gizleme!

Haklıysan, hâkli davandan dönme!

Not: çok rahatladım, içimdeki üzüntü uçup gitti.

Rule of Law

Bir tanımlama, çok önemli bir tanımlama. Özellikle >>> ileri demokrasi <<< ile yaşayan, hayatlarını idame etmek zorunda kalan toplumlar için. Hukukun üstünlüğü demek, temel olarak hukukun bir topluluktaki veya ülkedeki yayılmışlığını ve yetkisinin yüksekliğini ifade eder. Özellikle de devlet ve hükümet yetkisini elinde tutanlara karşı üstünlüğünün altı çizilir!

Allah’ım insan bu kadar mı güzel olur?

Minicik bebeler geliyor dükkâna, süt kokuyor ya süt…
Kız çocukları, o saçlar. Allah’ım…
Oracıkta ölebilirim, bebeleri nasıl özledim.

Hele tekeleri bir görseniz…
Allah cümle evladı korusun, tek kelimeyle bayıldım.

Eşek oğlu eşek…
Bitse şu okulda versem gitse…
Bana bir kız bir erkek bebe getirse.

Mümkünse biri sari pipi olsun…
😊
Amannnn…
Allah sağlıklı, anali – babalı, betli bereketli ömürler versin de…
Varsın kara olsun.

Yorum size




Adalet önünde eşitlik ilkesi…
Adalete saygım sonsuz eğer adalet adaletse, tarafsızsa ve eşitlik ilkesine uyuyorsa. Bunun Türkiye’de, Türkiye Cumhuriyeti’nde ispata ihtiyacı var!
Geç gelen adalet adalet değildir derler ya, kısmen doğrudur. Adalet değirmeni ağır över…
Yorgundur, işini doğru yapmalıdır, dikkatli…
Adalet…
Herkes için, herkese gerekli. Adaletin…
Özellikle siyaset üzerinde gözü ve etkisi olmalıdır. Siyasetçi kendine atfedilen gücü ve sel ayeti yerinde ve doğru kullanmalıdır. Adalet…
Demokles’in kılıcı gibi siyasetçinin her an ensesinde olmalı, kendini his ettirmelidir. Bu yüzden Anayasa diye toplumsal mutabakat belgesi vardır. HERKES bu yasalara, kurallara uymalıdır. Bu kurallar manzumesi…
HERKES için geçerlidir.


Bilmem kafana dank eder mi?




Gayri Safi Milli Hasıla açısından baktığımızda…
DNA timinin yıllık bütçesi 40 milyon Euro…
Sadece geçen sene itibarıyla getirisi 667 milyon €!!!

Kardeş…
Bu para Romanya halkının parası. Bir düşün, sadece bir an için düşün senin devletinde neler oluyor, neler dönüyor!


Orospunun dölü, bakan Zeybekçi “Ekonomi coştu!”

Dur dolar, vurma!

28 Ekim 2017
Necati Doğru

Yabancı, saldırgan para dolar, yerli barışçı lirayı çok fena dövüyor. Lira, kan revan içinde yerlerde sürünmekte.
Dur dolar, vurma!
O senin kardeşin!
Diyemiyorlar.
Dolar ile Lira.
Yabancı ile yerli para.
Türkiye “çift paralı ekonomi” tezgahına vidalanmış gidiyor. Son 15 yılda “Türkiye’yi çift paralı ekonomiden kurtarmayı” başaramadılar, başarmak da istemediler. Bu yolda ciddi devlet adamlığına yakışırcasına önce kendileri “lüksten-tantanadan- saray yaptırmaktan-borca batmış ülkede cemaati olmayan Çamlıca tepesine pahalı cami diktirmekten” vazgeçip halkı da “çok çalışmaya-üç üretip- bir tüketmeye” çağırmayı göze alamadılar. Bu aymazlığın kaçınılmaz sonucu olarak devam eden; çift paralı ekonomide hep dövülen dayak yiyen, değer yitiren, açık veren, kan kaybeden yerli lira oldu.
Yerlici göründüler.
Lirayı dövdürdüler.
Doları arkaladılar.
Bunu da “sıcak parayı” Türkiye’ye çeken eski yüksek faizli köhne düzeni devam ettirerek sağladılar. Karşıymış gibi göründüler ama aslında faizi hep yükselttiler. Karşılığında dışardan sıcak para (dolar-Euro) geldi. Bunun bir kısmını “sosyal transferlerle ve ağırlıklı olarak tarikat vakıfları aracılığıyla alt gelir grubu halka” yedirdiler. 20-25 milyondan fazla insanımızı, devlet dilenciliğine, miskinliğe, tembelliğe, çalışmadan tüketmeye özendirdiler. Böylelikle seçimlerde oylarını korudular.
* * *
15 yıl böyle geçti.
Her yıl üretim açığı verdik.
Her yıl az ürettik.
Her yıl çok tükettik.
Her yıl açık büyüdü.
Cari açıkla, açığı kapattık.
15 yılda 500 milyar dolar cari açık verildi. Cari açık yabancının parasıyla düğün yapıp gerdeğe girmektir. Cari açık yabancının suyuyla değirmeni döndürmek demektir.
Yalancılıktır.
Yapaylıktır.
Post modern mandacılıktır.
ABD’ye bağırıyor.
AB’ye dikleniyor.
Hepsi göstermelik.
Havayı yumrukluyor.
Gerçekte Lira’yı dövdürüyor.
Dolara taşeron oluyor.
* * *
Cumhuriyet’ten miras kalan ne kadar değerli mal varsa hepsi yabancıya dolar gelsin diye satıldı. 15 yılda büyük borç alındı; sanayi üretiminde teknolojik sıçrama yapılmadı, eğitim sistemi düzeltilmedi, fabrikalar çoğalmadı, dünya pazarlarında alıcı bulan yüksek teknolojik üretim gelmedi. İleri teknoloji sahibi yabancı bir firmanın desteği olmadan köprü, oto yol, deniz altına tünel yapabilecek bir tek yerli, milli şirket bile yaratılamadı. Yabancı işbirlikçisi yandaş müteahhitlere rant dağıtıp karşılığında partiye “seçim parası” sağlamayı da kollayan yeni köprüler, oto yollar, tünellerin geçiş ücretleri ile şehir hastanelerinin vizite fiyatları da “dolara endeksli” yapıldı. Geçiş garantisi ile hasta garantisi de verildiği için şimdi dolar yükseldikçe köprü, oto yol, tüp geçit yapan yabancı ortaklı müteahhitlere, devlet hazinesinden emzirilen sübvansiyon bedelleri ikiye-üçe katlanarak büyüyor, büyüyecek.
Yerlici, millici göründüler.
Lira’yı, dolara dövdürdüler.
Dolara bağımlılık katmerleşti.
* * *
Dolar, dün yine lirayı fena dövdü. Post modern mandacı, çaresiz; “TL’ye dış güçler operasyon yapıyor, kurdaki yükseliş geçici” diye avunma demeçleri veriyor. Perdeleri indirin. Komedi bitti.

http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/necati-dogru/dur-dolar-vurma-2066726/

Bir kesit




Bakın bundan sonrası ÖNEMLI ve ille anlamanız gerekli…
Gençlik yıllarımda polislerle, başka güvenlik kurumlarıyla, hapishanelerle öyle veya böyle, çoğu zaman dolaylı yollardan “işim” olmuştur. Hiç unutmayacağım bir olaydı…
Hatta, gerçek arşivimde anlatmıştım bir keresinde. Bir şeyler yüzenden kriminolog bir polis karşısında oturuyorum (yok, kendimle ilgili değil). Konu PKK ve uyuşturucu…
Sordum polise (tabii konuşma Almanca);

Uyuşturucu sattıklarını biliyorsunuz, bile bile bunları neden tutuklamıyorsunuz?

Bana ne dese beğenirsiniz?
“Davalarını bir şekilde finanse etmeleri lazım!”
Bilinen bir gerçektir…
İstihbarat örgütleri başta olmak üzere bazı devlet kurum ve kuruluşları faaliyetlerini finanse etmek, edebilmek için yasadışı yollara baş vurur. Ben size Romanyalı Liviu Dragna’yi örnek veriyim siz…
Türkiye’ye pay çıkarın, merak edebilirsiniz Tayyip ve kabilesi nasıl milyonları belki milyarları kazandı…
Yol ve yöntemlerden biri bu. Kanıtlanmış, belgelenmiş…

Roman istihbarat örgütü Liviu Dragna’ya, yani yönettiği şirkete 300 milyon Euro değerinde kamu ihalesi aldırdı!!!

Resmi…
Kamu ihalesi!!!
Organize suç örgütü!