Hocaaa abartma

Geçmişte…
Bu ve benzeri davranışlar bugünleri getirdi!

Demokrasi…
Kendini korumasını bilmeli!!!

Yine şehit, hep şehit…
G.t kıllı “şehidi” değil, gerçek şehit…
Seçim günü yaklaştıkça…
Bombalı saldırı bekle…
Ses getirecek, oy getirecek cenaze bekle…
Demek istediğimi anla!

Demokrasilerin…
Koruma refleksi olmazsa, ileri demokrasiler gelir başa!

Homo Digitalis Studie

Frauenhofer Institut eskiden müşterimdi…
Bu ve buna benzer kuruluşlara çok gidip gelmişimdir, bu yüzden hala takip ederim nelerle ilgilendikleri neler ile uğraştıklarınla.

Mutlaka oku

Kuruşuna düğüm at

Söz gelimi, YOK ne hisse senedi…
Paranı yay ama maddeye, nakit para, altın, gümüş, platin…
Emlak…
Manasız, anlamsız ticaret savaşları…
İtalya sarsıyor, Yunanistan düzelme yolunda ama çok yavaştır gelişme…
Şimdi İspanya, yarına belki hükümet güven oyu alamayacak…
Fransa’da Macron…
Gittikçe gidecek gibi, halk desteğini ciddi derecede kaybetti…
Benden söylemesi, kuruşuna düğüm üzerine düğüm at.

Ekonominin çarkları, vahşi kapitalizm, küreselleşme, kazanan ve kaybedenler BIR KESIT




Yine hep yazdığımdır…
Sağlıklı ve sağlam, geniş tabanlı bir “orta direk” toplumun emniyet sibopudur…
Düdüklü tencere misali, ortam çok fazla ısınmaya başlarsa ötmeye başlar zil gibi.

Evet, orta direk sadece sosyal açıdan, toplumsal değil ki…
Küçük, orta ve büyük ölçekli esnaf, üretici…
Ağır sanayi…
ÜRÜN ve TEKNOLOJISI…
Hiç kendinize sordunuz mu bu ürün, bu teknoloji piyasaya yeni çıktıysa neden pahalı?

Bak kardeşim bu işin içinden geliyorum, dolaylı AMA hep gözetimimdeydi…
İster istemez, demedim mi anlatmadım mi büyüklerin en büyükleri içeresinde, yine ayak takımı demek istemiyorum, demem de çünkü biliyorum, gördüm…
Kendim yaşadım ve şahit oldum gerçekten kader mahkûmu insanlar ve yaşantıları…
Her şeye rağmen önce yavrum diyor, diyebiliyorlar, korkuyorlar geleceği için…
Ellerinden geleni, küçücük küçücük adımlar atıyor, atmaya çalışıyorlar…
Espiyonaj…
Karşı önlem ve karşı casusluk, bilişim, hackerler…
Hayatım…
Böyle geçti demedim, anlatmadım mi sizlere?

Bir ürünün, teknolojinin geliştirilmesi…
Maliyetli, çok masraflı ve rizikolu…
Bademler ve sözde sosyo – ekonomik çözümleri…
Almanlar mesela ikinci dünya savaşı sonrası yerdeydi, yerin yedi kat dibinde…
Nasıl oldu da neredeyse her yönden dünyanın ilkleri arasında, son zamanlarda uyuya kaldılar o başka?

Çin kardeşim Çin bizlere çok güzel bir örnek…
Almanların aksine ki Alman çoğunlukla kendi düşündü, tasarladı…
Emeğine…
Emek, gayret kattı, ileriyi görmeye çalıştı, çalıştı, çalıştı …
Ve bu günlere geldi…
Ancak…
Özellikle teknolojik açıdan geriysen, başka bir yüzyılda yaşıyorsan çalışsan bile deli gibi, hayvan gibi…
Bu teknolojik geriliği, açığı kapatman pek mümkün olmuyor…
Peki, ne yapacaksın öyleyse?
Teknoloji transferi!!!

Nasıl mı?
Anlatıyorum ya, bekle, sabır et hele!

Bademlere, adilere en kızdığım ikinci nokta…
Üç Y’miş…
S.kimden aşağı Kasımpaşa!

Pardon, özür dilerim bu deyimi kullandığım için ANCAK tam da bulunduğumuz gerçeği yansıttığı için kullandım bu edepsiz cümleyi.




Ne yapayım kardeşim, hayvan…
Nedense hep hayvan kalıyor, bende böyleyim…
Belki…
On kişi içerisin de birinin düşüncelerini değiştiririm diye…
Umut dünyası…
Milliyetçiyim dedim ya Atatürk milliyetçisi…
Yaptığım, yapacaklarım onun gereği!

Dolar 4,50
Euro 5,26

UNUTTUM, MUTLAKA ikisinide oku ve ANLA

oku
oku

Homodan* Homo Digitalis’e

Homo rudolfensis, homo habilis, homo ergaster, homo erectus, homo sapiens’den…
Homo Digitalis’e…
İnsan ve Yaradan(!)

Ekonominin çarkları, vahşi kapitalizm, küreselleşme, kazanan ve kaybedenler başlıklı yazım 14 sayfaya ulaştı, anlatmaya çalıştığım, aslında ta başından beri yazmaya başladığımdan beri…
İnsan…
Ve doğal ve sosyal ve ekonomi ve duygusal ve ruhsal, ahlaki ve inanç dünyası…
Yedi milyar insan ve yedi milyarınkisinde farklı(!)

Anasının bilmem nesinden iyi ki kredi kartı ile çıkmamış…
Zaten uyuya kalmışım, tepem attı…
Dükkâna giderken sigara alayım dedim, hayvan…
Pardon insan…
Aldığı benzini kredi kartı ile ödedi…
Hadi neyse…
Ulan işlem tamamlandıktan sonra aldığı içeceğini de kredi kartı ile ödemez mi!?

Eyyy hayvan pardon insan…
Ben neden dil döküyor, anlatmaya çalışıyorum ki?
Kime…
Neye…
Neden?

Ağzıma sıçsınlar benim…
Sen insan…
Ben HAYVAN!

*Latince insan, erkek demek biyolojik bir kavram olan cins yani büyük insansı maymunlardan (hominidae) türeyen “insan” bence hala hayvan.

Vayyyyyyyyyyyy babammmmmmmmm

Vakur duruşmuş(!!!)

Kelime anlamıyla vakur ağırbaşlı, onurlu demek…
Ne kendin…
Ne senden olanlar Avrupa’da boy gösterebildiniz, YASAKLANDINIZ…
İstenmediniz…
Neredeyse Persona non grata ilan edilecektiniz…
Din kardeşlerim dediklerin bile artık seninle görüşmek istemiyor…
Seninle yola çıkan hiç kimse kalmadı yanında, hepsini suspus ettin…
Hakkında ve senin sayende dünya ağzını bıraktı başka bir tarafıyla gülüyor sana, bize…
Vakuriyet…
Bu mudur hayvan, Kasımpaşa ayısı…
Söyle vakur olmak bu mudur?

Not:
Yeni uyandım, berbat bir geceydi…
Bizimkiler telefon etti, korkmuşlar öldüm mü diye…
Vaki değildir bu saate kadar uyumam, çok nadir, ben bitmişim…
Bittim.

„Nesnenin, öznenin özellikleri “

Bugün bir soru sordum size: Neden insan kendini olduğundan farklı gösterir?
Neden O profesör, profesörlük unvanına sahip olduğu halde kendini New York mevzun gibi, orada okumuş gibi gösterdi?

NEDEN?

Bu soru…
Beni rahat bırakmadı, arada, vakit buldukça okudum ve düşündüm…
Bence…
Konuyu şu üç ana başlıkta toparlayabiliriz:

Object = nesne
Subject = özne felsefi anlamda
Competitive behavior = rekabetçi davranış

Mesele sadece âlemin İtalyan’ı değil, örneğin bu manzara:

+

Dinci…
Dinciyi kötülüyor. Dinci başka bir rakibi…
Ya ille dinci olması gerekmiyor, insan insanı kötülüyor, hor görüyor…
Kendini diğerinden üstün tutuyor…
NIYE???

Cevabını bir taraftan Survival of the Fittest kuramında aramak gerekirken…
Öte taraftan insana özgü, en azından benim bildiğim kadar insana özgü rekabet davranışlarında aramak gerek. Nesnenin, canlının öznesinde yatan bir “gen mutasyonu” olabilir mi?
Bizi…
Bize göre, fark olmamasına karşın, başkaları karşında farklı kılan, kıldığına inandığımız ve bazen karşımızdakini inandırdığımız bu olguyu, bu “gerçeği” nasıl açıklamalı?
Bilimsel araştırılmış ve bir yerde kanıtlanmış bir gerçek olarak karşımıza çıkan…
Ehliyetsiz, beceriksiz, yetkisiz ve yeteneksiz kişilerde, bilmiyorum belki bir kişilik bozukluğu şeklinde bu davranış şekli “özellikle” karışımıza çıkmakta.
Tabii ki özsaygı güzel ve gerekli bir şey, psikolojik yönden insanın…
Kendini diğer insanlardan daha üstün görmesi egosunu tatmin etmekte.

İnsan…
Neden sınırlarını tanımaz?
Belki mesleğimin bir getirisi, çok kızar, kınardı beni tatlı su manyağım…
Sorgularım…
Kendimi ve karşımdakini!

„Ayak takımının, kuru kalabalıkların hayal gücünü etkilemek, izlenim ve algılarını yönlendirmek bu kitlelere hüküm etmek demektir.“

Gustave le Bon

Ne diyorum hep?
Bireyden topluma, toplumdan bireye bir yargıya varmak mümkün!

Dünyadaki en güçlü silah…
Yeri ve zamanı gelen, içi dopdolu, insana ve topluma ümit vaat eden, yol ve yöntem gösteren düşünceler manzumesidir. Rahmetli Atatürk’ün dediği gibi Türk toplumunu harekete geçirmek dünyanın en zor işi olabilir ama bir harekete geçti mi (!)
Atatürk…
Bize hayal satmadı, pazarlamadı vatan ve millet malını…
Bize yol gösterdi, yol ve yöntem…
Elimize öyle değerli bir kaynak verdi ki…
Nutuk diğer adıyla Söylev’i, ders çıkar, oku – öğren, gerçekçi kal, aklını kullan, bilime inan…
Evet…
Atatürk mantıksa, ilim ve bilimse, dürüstlükse, milletse, vatansa…
Kemalizm mücadele…
Neyle?
Yalan ve dolanla, vatan ve millete karşı ihanet içeresinde olanlarla, hurafelerle, batıl inançlarla…
Kısacası…
İnsana, topluma, vatan ve millete ne zararlıysa…
İşte onunla, onlarla mücadele.

PR…
Public Relations kavramı…
19. Yüzyıl başlarında Edward Bernays tarafından icat edilip bugün bildiğimiz sosyal mühendisliğin temellerini attı, O ticari başarı peşindeyken diğerleri yönlendirmeyle yönetme peşinde….
Ne ilgisi var konumuza diye sorabilirsiniz kendinize…
Bekle!

Edward Bernays…
Sigmund Freud’un yeğeni…
Sigmund Freud’a göre insanlar özerk ve bağımsız düşündüklerini, hareket ettiklerini düşünebilirler ama aslında Freud’a göre insanlar bilinçaltları tarafından yönlendirilirler. Kesin olarak katılıyorum bu görüşe, tecrübelerle sabit çünkü. İşte Edward Bernays…
İnsan denilen varlığın mantıksal yönünü bypass etmeyi başardı…

PR kampanyalarının temel ilkeleri:
1. Define your objectives
2. Conduct research
3. Modify your objectives based on that research
4. Set a strategy
5. Establish themes, symbols, and appeals
6. Create an organization to execute your strategy
7. Decide on timing and tactics
8. Carry out your plans

O kadar arsız ve utanmaz bir şekilde uygulamaya koydu ki bu yöntemleri…
Sigara…
Evet, doktorları ikna ederek sigara reklamları için kullandı. Tabii doktorların bundan haberi bile yoktu.

Dedim ya bilinçaltı!

Sorun, o zamanın zamanında kadınlar kamuoyu önünde sigara kullanmazdı, başardı…
İnsanlara, topluma bunu kabul ettirdi, kadınları ikna etti. Hatırladın mi?
😊
Penis hasedi!

Bak kadın…
Ben sana hep ne dedim?
Ruhum ne zaman nereden çıkacağım ne yapacağım belli olmaz…
Sığdıramazsın beni hiçbir çekmeceye, sığmam kadın sığmam…
Evet…
Affedersiniz, psikolojik yönden kadınların penis hasedini kullanarak kadınlara ve topluma bu mereti kabul ettirdi. Feminizm ‘in çılgın zamanlarıydı, feministleri kullandı.

Yukarıda anlattığım konularla ilgili:

Walter Lippmann Public Opinion
https://monoskop.org/images/b/bf/Lippman_Walter_Public_Opinion.pdf

Gustave Le Bon Psychologie der Massen (Orijinal baskı 1922)
http://www.bild-news.net/Buecher-bis-1945-g-r/Le%20Bon,%20Gustave%20-%20Psychologie%20der%20Massen%20%281922,%20168%20S.,%20Scan%29.pdf
1982 baskısı
https://politik.brunner-architekt.ch/wp-content/uploads/le_bon_gustave_psychologie_der_massen_1985.pdf

Özgürlüğün meşaleleri…
Feministlerin ellerinde artık özgürlüğün meşaleleri tütüyordu…
Pazarlama tekniği…
Bilinçaltı yoluyla insanların yönlendirilmesi. İşte bu yol ve yöntem ile işçi sınıfının doğal “düşmanı” olan kapitalizm bile bu insanlara “doğru, güzel, gerekli” diye satılmaya başlandı.

Propaganda | Die Kunst der Public Relations
http://www.irwish.de/PDF/Bernays-Propaganda.pdf
1928 baskısı
https://wikispooks.com/w/images/1/1f/Propaganda.pdf

“Propaganda, kitlelerin ruhunu askeriyedeki emir – komuta zincirinin oluşturduğu psikoloji benzeri boyun eğmeye zorlar”

Edward Bernays

Manipülasyon, bireyin, kitlelerin manipülasyonu.
Göz hizası…
İnsanlar ile anlayacakları dilde konuşarak samimiyetine inandırmak bu insanların sana güvenini arttıracaktır. Çünkü tekrar ve karmaşık, anlaşılması zor konuları bile istikrarlı bir şekilde, ısrarla anlatır, anlatmaya çalışırsan gün gelir insanlar anlarlar.
Hatırlı okuyucularım bilirler çok önem veririm göz hizasına, seviyeye…
Gerekli hallerde mesafeye. Bu yöntem özellikle zor ve dar zamanlarda etkisini göstermiştir (Örneğin Roosevelt bu yöntemi çokça kullanmıştır)

Bir resim bin sözcüğe bedeldir!

İşte konunun özü…
İnsan ve algısı, sanki bir şalterdir bilirsen kullanmasını…
İnsan psikolojisi, birey ve kitlelerin yönlendirilmesi…
İzin vermezsen düşünmelerine, beynini, mantığını kullanmasına…
Doğrudan hitap edersen duygularına, bir nevi otomatizm devreye girer ve insan ya aklını, mantığını kullanır veya biat eder, itaat eder.

Kitlelerde, insanda…
Verilen, açıklanan bilgiler doğrultusunda bir uzlaşma, ortak akıl ortak tavır yaratma(!)
Mesela FETÖ konusu güzel bir örnektir…
Tavuk ve yumurta sorunsalı, kim önce vardı, kim kimi yarattı?
Bu yol ve yönteme karşı denilecek bir şey yok…
Gerçekçi kalmak koşuluyla yok!

Roosevelt ve “new deal” stratejisi!

Pedagoji…
Çocuk eğitir gibi…
The American dream…
Bir kâbus sanki!

The American way of live…
Yönlendirdi…
Bilim, bilimsellik. Bugünü yaşarken nesiler üzerinden hayal edip düşünmek…
Bizim gibi, bizler gibi değiller ki…
Bugün bul bugün ye…
DemokraCity…
Bu kavramda ondan, E. Bernays’den…
Demokrasinin kapitalizmle kaynaşması!

Günümüzde yaşadıklarımız!!!

Marketplace…
Dünya…
Kocaman bir pazar, herkes, her şeyi satar, pazarlar…
Gerekliyse yalan ve dolanla!

Anlayana

Bugün cebindeki para eriyip gittiyse, borcun katlandıysa…
Bir kuru inat uğruna, korku, gerekli önlemleri vakti saatinde almayana borçlusun…
Seni dünyaya alay konusu etti, içine sindirdin…
Zaten dünyada itibarin yoktu, olanı yerle bir etti, içine sindirdin…
Sattı, savdı, pazarladı malını, mülkünü…
O karı pazarlayan pezevenk gibi mal gibi, sen sanki maması, sermayesi…
Sesini bile çıkarmadan içine sindirdin…
Paranı da pul edince sesini çıkarmadın…
Pes vallahi…
Dolar 4,46…
Euro 5,18 ile günü kapadı.

Geçelim…
İki yabancı şarkısını bilir misin?


dinle

Evet…
İki yabancı, biri erkek diğeri dişisi…
İki yabancı birleşirse, girerse cinsel ilişkiye…
Doyum sonrası bile kalır iki yabancı…
OLMAZSA ikisinin arasında, bulunmazsa gizliden gizliye bir bağ, bir köprü…
Tüm zorlukları aşan bu iki insanı birleştiren…
Yoksa aradaki tutkal sevgi denilen, harç ki kimisinde yüz yılları aşan destan…
Aşk…
Öyle bir harçtır ki iki yüreği bir eden, cinsel birliktelikte…
İki vücuttu eriterek bir eden iste O yoksa kalır iki insan yine iki yabancı…
Ama varsa…
Tek vücuttur, tek yürek, gözler bir görür, dil bir söyler…
İki yabacı bir olur, bir insan ve dayanır, göğüs gerer hayata, kahpe feleğe…
Birlikte…
Eller kenetlenince.

Neden anlattım bunları size biliyor musunuz?
İster okumuş ol ister kör cahil…
İnsansan, yüreğin varsa…
Sevip, sevilebiliyorsan, en güzeli aşk ile seversin kadını, erkeği, Allah’ı aşk ile…
Birde vatanı tutku ile göğüs gerersin tüm zorluklara, aşarsın Ferhat gibi dağları…
Pes etmesin, teslim olmasın…
Kalbin olur sana pusula, olur sana göz…
Samimiysen sevginde, aşkında…
Kalbinin sesi kulağında çınlar, kalbinin gözü içini sevgiyle doldurur ve ayakların seni yârin kollarına götürür. Kanmaz ki seven yürek kör şeytana…
Sevgi dediğin boş yemin aşksa…
Ama SEN (…!)
Yok kardeşim yok ne senden ne bizden olur ne köy ne kasaba!

Evet ya sonra? Sonu hüsran olmasın da!

Kanma yalancıya, seni kandırana…
😊
Sözlerim sana değil gülümmm, sana değil!


dinle

Pinokyo…
Sen benim pinokyomsun, kara gözlü, kara kaşlı kocaman burunlu pinokyo!