Bugün bir soru sordum size: Neden insan kendini olduğundan farklı gösterir?
Neden O profesör, profesörlük unvanına sahip olduğu halde kendini New York mevzun gibi, orada okumuş gibi gösterdi?
NEDEN?
Bu soru…
Beni rahat bırakmadı, arada, vakit buldukça okudum ve düşündüm…
Bence…
Konuyu şu üç ana başlıkta toparlayabiliriz:
Object = nesne
Subject = özne felsefi anlamda
Competitive behavior = rekabetçi davranış
Mesele sadece âlemin İtalyan’ı değil, örneğin bu manzara:
+
Dinci…
Dinciyi kötülüyor. Dinci başka bir rakibi…
Ya ille dinci olması gerekmiyor, insan insanı kötülüyor, hor görüyor…
Kendini diğerinden üstün tutuyor…
NIYE???
Cevabını bir taraftan Survival of the Fittest kuramında aramak gerekirken…
Öte taraftan insana özgü, en azından benim bildiğim kadar insana özgü rekabet davranışlarında aramak gerek. Nesnenin, canlının öznesinde yatan bir “gen mutasyonu” olabilir mi?
Bizi…
Bize göre, fark olmamasına karşın, başkaları karşında farklı kılan, kıldığına inandığımız ve bazen karşımızdakini inandırdığımız bu olguyu, bu “gerçeği” nasıl açıklamalı?
Bilimsel araştırılmış ve bir yerde kanıtlanmış bir gerçek olarak karşımıza çıkan…
Ehliyetsiz, beceriksiz, yetkisiz ve yeteneksiz kişilerde, bilmiyorum belki bir kişilik bozukluğu şeklinde bu davranış şekli “özellikle” karışımıza çıkmakta.
Tabii ki özsaygı güzel ve gerekli bir şey, psikolojik yönden insanın…
Kendini diğer insanlardan daha üstün görmesi egosunu tatmin etmekte.
İnsan…
Neden sınırlarını tanımaz?
Belki mesleğimin bir getirisi, çok kızar, kınardı beni tatlı su manyağım…
Sorgularım…
Kendimi ve karşımdakini!
„Ayak takımının, kuru kalabalıkların hayal gücünü etkilemek, izlenim ve algılarını yönlendirmek bu kitlelere hüküm etmek demektir.“
Gustave le Bon
Ne diyorum hep?
Bireyden topluma, toplumdan bireye bir yargıya varmak mümkün!
Dünyadaki en güçlü silah…
Yeri ve zamanı gelen, içi dopdolu, insana ve topluma ümit vaat eden, yol ve yöntem gösteren düşünceler manzumesidir. Rahmetli Atatürk’ün dediği gibi Türk toplumunu harekete geçirmek dünyanın en zor işi olabilir ama bir harekete geçti mi (!)
Atatürk…
Bize hayal satmadı, pazarlamadı vatan ve millet malını…
Bize yol gösterdi, yol ve yöntem…
Elimize öyle değerli bir kaynak verdi ki…
Nutuk diğer adıyla Söylev’i, ders çıkar, oku – öğren, gerçekçi kal, aklını kullan, bilime inan…
Evet…
Atatürk mantıksa, ilim ve bilimse, dürüstlükse, milletse, vatansa…
Kemalizm mücadele…
Neyle?
Yalan ve dolanla, vatan ve millete karşı ihanet içeresinde olanlarla, hurafelerle, batıl inançlarla…
Kısacası…
İnsana, topluma, vatan ve millete ne zararlıysa…
İşte onunla, onlarla mücadele.
PR…
Public Relations kavramı…
19. Yüzyıl başlarında Edward Bernays tarafından icat edilip bugün bildiğimiz sosyal mühendisliğin temellerini attı, O ticari başarı peşindeyken diğerleri yönlendirmeyle yönetme peşinde….
Ne ilgisi var konumuza diye sorabilirsiniz kendinize…
Bekle!
Edward Bernays…
Sigmund Freud’un yeğeni…
Sigmund Freud’a göre insanlar özerk ve bağımsız düşündüklerini, hareket ettiklerini düşünebilirler ama aslında Freud’a göre insanlar bilinçaltları tarafından yönlendirilirler. Kesin olarak katılıyorum bu görüşe, tecrübelerle sabit çünkü. İşte Edward Bernays…
İnsan denilen varlığın mantıksal yönünü bypass etmeyi başardı…
PR kampanyalarının temel ilkeleri:
1. Define your objectives
2. Conduct research
3. Modify your objectives based on that research
4. Set a strategy
5. Establish themes, symbols, and appeals
6. Create an organization to execute your strategy
7. Decide on timing and tactics
8. Carry out your plans
O kadar arsız ve utanmaz bir şekilde uygulamaya koydu ki bu yöntemleri…
Sigara…
Evet, doktorları ikna ederek sigara reklamları için kullandı. Tabii doktorların bundan haberi bile yoktu.
Dedim ya bilinçaltı!
Sorun, o zamanın zamanında kadınlar kamuoyu önünde sigara kullanmazdı, başardı…
İnsanlara, topluma bunu kabul ettirdi, kadınları ikna etti. Hatırladın mi?
😊
Penis hasedi!
Bak kadın…
Ben sana hep ne dedim?
Ruhum ne zaman nereden çıkacağım ne yapacağım belli olmaz…
Sığdıramazsın beni hiçbir çekmeceye, sığmam kadın sığmam…
Evet…
Affedersiniz, psikolojik yönden kadınların penis hasedini kullanarak kadınlara ve topluma bu mereti kabul ettirdi. Feminizm ‘in çılgın zamanlarıydı, feministleri kullandı.
Yukarıda anlattığım konularla ilgili:
Walter Lippmann Public Opinion
https://monoskop.org/images/b/bf/Lippman_Walter_Public_Opinion.pdf
Gustave Le Bon Psychologie der Massen (Orijinal baskı 1922)
http://www.bild-news.net/Buecher-bis-1945-g-r/Le%20Bon,%20Gustave%20-%20Psychologie%20der%20Massen%20%281922,%20168%20S.,%20Scan%29.pdf
1982 baskısı
https://politik.brunner-architekt.ch/wp-content/uploads/le_bon_gustave_psychologie_der_massen_1985.pdf
Özgürlüğün meşaleleri…
Feministlerin ellerinde artık özgürlüğün meşaleleri tütüyordu…
Pazarlama tekniği…
Bilinçaltı yoluyla insanların yönlendirilmesi. İşte bu yol ve yöntem ile işçi sınıfının doğal “düşmanı” olan kapitalizm bile bu insanlara “doğru, güzel, gerekli” diye satılmaya başlandı.
Propaganda | Die Kunst der Public Relations
http://www.irwish.de/PDF/Bernays-Propaganda.pdf
1928 baskısı
https://wikispooks.com/w/images/1/1f/Propaganda.pdf
“Propaganda, kitlelerin ruhunu askeriyedeki emir – komuta zincirinin oluşturduğu psikoloji benzeri boyun eğmeye zorlar”
Edward Bernays
Manipülasyon, bireyin, kitlelerin manipülasyonu.
Göz hizası…
İnsanlar ile anlayacakları dilde konuşarak samimiyetine inandırmak bu insanların sana güvenini arttıracaktır. Çünkü tekrar ve karmaşık, anlaşılması zor konuları bile istikrarlı bir şekilde, ısrarla anlatır, anlatmaya çalışırsan gün gelir insanlar anlarlar.
Hatırlı okuyucularım bilirler çok önem veririm göz hizasına, seviyeye…
Gerekli hallerde mesafeye. Bu yöntem özellikle zor ve dar zamanlarda etkisini göstermiştir (Örneğin Roosevelt bu yöntemi çokça kullanmıştır)
Bir resim bin sözcüğe bedeldir!
İşte konunun özü…
İnsan ve algısı, sanki bir şalterdir bilirsen kullanmasını…
İnsan psikolojisi, birey ve kitlelerin yönlendirilmesi…
İzin vermezsen düşünmelerine, beynini, mantığını kullanmasına…
Doğrudan hitap edersen duygularına, bir nevi otomatizm devreye girer ve insan ya aklını, mantığını kullanır veya biat eder, itaat eder.
Kitlelerde, insanda…
Verilen, açıklanan bilgiler doğrultusunda bir uzlaşma, ortak akıl ortak tavır yaratma(!)
Mesela FETÖ konusu güzel bir örnektir…
Tavuk ve yumurta sorunsalı, kim önce vardı, kim kimi yarattı?
Bu yol ve yönteme karşı denilecek bir şey yok…
Gerçekçi kalmak koşuluyla yok!
Roosevelt ve “new deal” stratejisi!
Pedagoji…
Çocuk eğitir gibi…
The American dream…
Bir kâbus sanki!
The American way of live…
Yönlendirdi…
Bilim, bilimsellik. Bugünü yaşarken nesiler üzerinden hayal edip düşünmek…
Bizim gibi, bizler gibi değiller ki…
Bugün bul bugün ye…
DemokraCity…
Bu kavramda ondan, E. Bernays’den…
Demokrasinin kapitalizmle kaynaşması!
Günümüzde yaşadıklarımız!!!
Marketplace…
Dünya…
Kocaman bir pazar, herkes, her şeyi satar, pazarlar…
Gerekliyse yalan ve dolanla!