Ooorospuuu çocukları, MUTLAKA OKU

Sayın Özdil yazdı, mutlaka okunmalı!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Wanted

20 Eylül 2017

Sene 1976…
Kıbrıs Barış Harekatı’nın ikinci yıldönümünü kutladığımız gün, MTA Sismik-1 Hora, petrol aramak üzere Ege’ye açıldı. Ve, tarihi rest çekildi: Yunanistan müdahale ederse vururuz!
*
1942 modeldi Hora, 55 metre boyunda, 9 metre enindeydi. Ama, uçak gemisi kadar etkiliydi. Bu küçücük sembolik tekne, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin devasa gücünü temsil ediyordu.
*
Kıbrıs’ta sopayı yiyen Atina kıvrım kıvrım kıvranıyor, gıkını çıkaramıyordu. Silah ambargosu tehdidi işe yaramıyordu. Çünkü, Kaddafi açık açık “Libya’ya ait Mirage savaş uçakları Türk Hava Kuvvetleri’nin emrindedir” diyordu.
*
Başbakan, Demirel’di. Ama, işin adresi belliydi. ABD başkanı Gerald Ford, başbakanı değil, Bülent Ecevit’i Beyaz Saray’a davet etti. Kıbrıs Fatihi’ni ikna etmeye çalışacak, Yunanistan’ı daha fazla hırpalamamamızı rica edecekti. Diplomatik mesajlar çoktan verilmişti zaten… “ABD yönetimi olarak Ege’ye çıkmanıza karışmayacağız, istediğiniz yerde petrol arayabilirsiniz.”
*
Ecevit daveti kabul etti, ilk durağı New York’tu, The Westbury oteline yerleşti, Türk işadamlarının yemeğine katılacak, sonra Washington’a geçecekti. Onuruna verilen yemek, Waldorf Astoria otelindeydi.
*
Geldi Waldorf Astoria’ya, lobiye girdi, işte o anda olanlar oldu… Stavros Psihopedrisdes isimli Kıbrıslı Rum, tabancasını çıkardı, toplu Smith Wesson’dı, geberrr diye bağırarak Ecevit’e doğrulttu. Ölüm salise kadar yakındı, hayat adeta film şeridi gibi donmuştu. Bernard Johnson hariç… Siyahi FBI ajanı Bernard, hiç tereddüt etmeden merminin üstüne atladı, tetiğe basamadan Stavros’u yere yıktı.
*
Şok üstüne şok yaşanıyordu, çünkü, Bernard yere yıktığında Stavros’un kolu koptu!
*
En azından herkes öyle sanmıştı. Aslında, EOKA militanıydı, barış harekatımız sırasında el bombası fırlatmaya çalışırken elinde patlamış, kolu kopmuştu, protez kol kullanıyordu.
*
(28 yaşındaydı Stavros… Soruşturma neticesinde, Yunan istihbarat teşkilatı’nın tetikçisi olduğu ortaya çıktı. Bir ay önce New York’a gelmiş, Park Lane otelinde kasiyer olarak işe başlamıştı. Güya yargılandı, Rum lobisi devreye girdi, bir sene bile yatmadan, 100 bin dolar kefaletle serbest bırakıldı, yırttı.)
*
(Bernard Johnson, ABD dışişleri bakanlığı güvenlik biriminde genç bir koruma ajanıydı. O gün, Frederick Locker ve George Mitchel isimli ajanlarla birlikte Ecevit’in çevresinde görevliydiler. Bernard yakın koruma konusunda özel eğitim aldığı için, nereye hamle yapacağını çok iyi biliyordu. Soğukkanlı şekilde tabancaya uzanmıştı, suikastçinin ateşlemek üzere olduğu tabancanın horozu başparmağını delmişti.)
*
Bülent Ecevit memlekete döner dönmez ilk iş, kendisi için göğsünü siper eden Bernard’ı davet etti. Bernard, o dönemin ABD dışişleri bakanı Kissinger’ın özel izniyle Türkiye’ye geldi, İstanbul’u gezdi, ardından başkente geçti. Ecevit, hayatını kurtaran FBI ajanının onuruna Marmara Oteli’nde yemek verdi, sarıldılar, sohbet ettiler, güzel güzel ağırlandı, uğurlandı.
*
23 sene sonra, 1999’da… Ecevit başbakan olarak gene New York’a gitti. Suikaste uğradığı Waldorf Astoria’da kalıyordu. Konferans vermek üzere Türkevi’ne gittiğinde, kendisini sürpriz bir konuk bekliyordu. Bernard oradaydı… Terfi etmiş, ABD dışişleri bakanlığının New York güvenlik başkanı olmuştu.
*
Kucaklaştılar, sohbet ettiler, korkunç hadiseyi kahkahalarla andılar, ayrıldılar. Elbette New York’a gelen her yabancı devlet adamı önemle korunuyordu
ama, Ecevit’in yeri bambaşkaydı.
O kocaman yürekli naif adam,
hem cesareti, hem zarafeti,
hem de Bernard’la dostluğa
varan ilişkisi nedeniyle ayrı yere sahipti. FBI’ın en seçkin ekipleri
koruyor, adeta ABD başkanı gibi muamele görüyordu.
*
Yedi sene sonra, 2006… Ecevit vefat etti. Rahşan hanıma gönderilen taziye mesajları arasında, emekliye ayrılmış olan Bernard Johnson’ın satırları vardı: “Büyük bir insanın ölümünü öğrenmekten dolayı derin üzüntü içindeyim, size ve Türk milletine başsağlığı dilerim.”
*
Ooff of.
*
Böyle adamlar tarafından yönetiliyordu Türkiye… Böyle adamlar sayesinde, kodu mu oturtan bir ordumuz vardı, Ege Denizi bizimdi, Kıbrıs yavru vatandı, Apo tıpış tıpış bize teslim edilmişti, PKK sıfırı tüketmişti, Barzani anca binbaşılarımızla muhatap olabiliyordu, Avrupa Birliği’yle ilişkimiz sağlıklıydı, İsrail-Filistin dengesini, İran-ABD dengesini gayet iyi koruyorduk, Mısır kardeşimizdi, Kaddafi fedaimizdi, Merve Kavakçı gibi tarikatçıların dizinin dibinde oturan Amerikan vatandaşları mecliste cirit atamıyordu, özel bankaların çoğu gırtlağına kadar kredi yolsuzluğuna bulaşmıştı ama, Halkbank gibi devlet bankaları gururumuzdu… ABD’nin “en sevmediği” başbakanımız Karaoğlan, namuslu, yurtsever çizgisiyle, sezarın hakkı sezara misali, Beyaz Saray’ın ve FBI’ın en saygı duyduğu başbakanımızdı. Kaderin cilvesi, ABD’nin en sevmediği başbakanımız, bizzat Amerikan ajanları tarafından ölümden korunuyordu.
*
E şimdi bakıyoruz… Ekonomi bakanımız hakkında ABD’de tutuklama kararı çıktı. FBI ajanları tarafından takip edilen Halkbank genel müdürü kara para yolsuzluğundan ABD’de sanık… Bileği bükülmeyen ordumuz, Akp döneminde kurşun sıkmadan imha edildi, Libya’nın Miragelarını boşverdik, kendi F16’larımızı uçuracak pilotumuz yok. Yunanistan adalarımıza oturdu, Akdeniz’de petrolü onlar çıkarıyor, biz yakında Ege denizine balık avlamaya bile çıkamayacağız. AKP desteğiyle “yes be annem” dedirttiler, Kıbrıs gitti, Rumlar AB’ye girdi, dört milyon Suriyeli bize girdi, Türkiye’nin AB’yle ilişkisi koptu, en yakın dostumuz Almanya’yla düşman olduk. Akp hükümeti Apo’yla masaya oturdu, Kandil’le müzakare yaptı, terör hortladı, Pentagon PKK’ya tırlarla silah veriyor, Akp’nin onur konuğu Barzani devlet ilan ediyor. Mısır’la bozuştuk, Kaddafi’yi linç ettirdik, papaz olmadığımız komşu kalmadı, bulaşmadığımız köktendinci terör örgütü kalmadı. Tarikatçının dizinin dibinde oturan Amerikan vatandaşı Merve Kavakçı, büyükelçi yapıldı. 80 milyonluk Türkiye, 300 bin nüfuslu Katar’a teslim olmuş, bedevi develerinin arkasına takıldı gidiyor.
*
Ve, hazindir…
Asrın liderimiz New York’ta.
Saygı görmesinden filan vazgeçtik.
Korumaları “wanted”
afişiyle aranıyor!

http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/yilmaz-ozdil/wanted-2017281/

Açım aç, kızıl aç

Kurt gibi açım, aç…
Ruhum, gözüm, gönlüm, beynim aç…
Beden aç…
Aşk ile doymalı, aşk ile dokunmalı, insan aşk ile, aşk ile sevmeli, aşk ile inanmalı…
Sonsuzluğa aşkı katmalı.

Öğleden sonra, bir gibi, kadın dört yüz dört sanki, yapıştı…
Kurtul kurtula bilirsen. Tutkal misali, Japon yapıştırıcısı…
Akşam akşam…
Kafaya, göze, ruha idman yaptırmalı:

Bu resme iyi bakın dostlar, ne görüyorsunuz bu resimde?
Sanatçı dostum, tam bir hanımefendi…
Kendisi müzisyen, ressam ve yazar…
İnce bir ruh, sanki bir nefes ipek gibi…
Ucube değil bu…
Çok ama çok derin manası, kırk sekiz sene önünde durup düşünsem…
Esrarına, anlamına, içinde barındırdığı gizemine vakıf olmam, olamam!

Size düşünmeye fırsat…
Gerisiyle yarına devam.

Önder

İmkânsız olanı gerçekleştirebilmek(!) bazen

Mümkün!
Yeter ki kendine güven, yeter ki yaptığının hakkini ver…
Kul görmese Allah görür…
Cyber güvenlik…
Normal şartlar altında Microsoft’tan davet almak oldukça güçtür…
Birde ücretsiz, neredeyse imkânsız. Binlerce Euro, binlerce…
Bilgi, birikim nakit para!
Türkiye’den dönebilirsem Münih mi Berlin mi?
Tercihim her zaman Münih benim!
Severim Bavyera’yı, insanlarını. Öğrenmeyi…
Öğretmeyi!

Acı patlıcanın kırağı çalmaz güllüsü

Sen “korkma”
Sağlığım…
Çatla, patla…
Allah ne yazdıysa O gelecek başa!

Ateşten korksak odun, kalas…
Pardon erkek olmazdık, çeyrekte olsak…
Neticede erkek diye geziniyoruz ortalık yerde…
Bin şahit gerekse bile…
Korkunun gülümmm, korkunun ecele faydası yok…
Korksam bile, eceli kaza, eceli müsemma…
Biliyorsun, rahmetli babamın sözü…
Evet, müsemma, biliyorum papatyam biliyorum, çağrıştırıyorum…
Allah’ıma sığındım, çıkmış oldum bir kez bu yola…
Kasımpaşalı ayı karşısında, hanım da korkuyor, ana da…
Anlaşılan sende ama…
Ölmek var dönmek yok bu yolda!

İtin kuyruğu it ile birlikte sallanır

Kim it, kim kuyruk karar sizin…
AKTÖ, FETÖ…
Yumurta ile tavuk meselesi gibi, kim önce geldi, kim sonra…
İkisi birden bal gibi irtica!

Okuyamıyorum artık dostlar okuyamıyorum!!!
Gözler mi?
Zihin mi, yoksa bedenin etkisi mi?
Bilmiyorum(!)

Çocuk, YOK bebekten farkım kalmadı yılardan beri…
Yedi miydi, sekiz mi uyuyup kalmışım, dün bir sinir krizinden ötekine…
Siyaseten artık dünya biliyor bu zibidinin, zihniyetinin ne MAL olduğunu, dünya tanıdı…
AMA…
Ekonomistler…
Ulan körler, ulan nankörler, nasıl hala aldanır, nasıl kanarsınız?

Bir çalışma başladım…
SOYUT…
Tayyip istatistiği değil, SOMUT veri…
Ekonomi…
Mesela Almanya,
>>> her şey kayıt, kuyut. Her şey yazılı ve imzalı <<< Mahkemelerde, hakim önünde > el sıkışarak < yapılan bir anlaşma sanki yazılı, imzalı gibi geçerli…
YAZILMAMIS bir hukuk kuralı, GÜVEN arkadaş güven…
Ekonomistler, çağdaş ekonomistler hayal satar, umut satar, spekülasyon…
Haliyle devlet bu, ciddi bir “müessese”. İstatistiklerine, verilerine güvenmeli…
Bilememişler, anlamamışlar Tayyipistanı. Kâğıt üzerindeki oyunları. Reel ekonomi…
Çok farklı, çok (…)

İtin kuyruğu it ile birlikte sallanır

Ah dede, vah dede sen neymişsin sen? YOK bu dede zorla benim başımı belaya sokacak

Kara Mediha’mdan selamlar ile, başucu kitabı…
Ergun Beyinin tüm kitapları orijinal olarak kütüphanemde…
Özellikle birini tavsiye ediyorum, ÖZELLIKLE…
Dinimizi, Kur’an-ı anlamak istiyorsan okumalısın. İnsanı dinden – imandan çıkarmıyor…
Anlamanı sağlıyor, anlamanı, bilmeni, EMIN olmanı.

Allah ile aldatma…
Allah ile kandırma…
Allah’ı anla…
Kıç – baş örtmekle Müslüman olmuyorsun…
Bilgi ile, bilgi. Pırıl pırıl bir Ahlak ’la…
Adil, hakkaniyet bilir, değer bilir, vefakâr, özü sözü bir insan olmakla…
Allaha, kendine, topluma hizmet ediyorsun anca!

Size bir şey söyleyeyim mi arkadaşlar…
Ben olmuşum “yalama”, yok siboblar tutmuyor, sızıntı var, çenemi tutamıyorum…
Söyleyecek çok sözüm var!

😊

Galiba benim sonum çok kötü olacak Tayyip zindanlarında!

Dedeme benzememişim ben, tamam iki kez evlenmiş birisi, diğeri bir kez…
Dedemin dedesi, bak O felaketmişti…
Ünlüydü, ünlü. Bir çiçek koklamakla ömür geçer mi?

Şaka bir yana…
“Bizim ki” posta koyuyor yine Almana…
Rabbim…
Oku diye emir eder, ilk sözdür ilk, OKU…
Rab bu, diyebilirdi Kur’an-ı Kerim’i oku.

Öylesine aklıma gelenler…
Johannes Gutenberg, matbaa devrimini gerçekleştiren insan, bir Alman…
Tarihin ilk kimyasal saldırısını planlayan ve gerçekleştiren Fritz Haber, I. Dünya savaşı esnasında Belçika’nın Ypern’inde. Bir Alman…
Hani O zibidinin bindiği, tercih ettiği Mercedes var ya, o ağababanın itici gücü, motoru, Gottlieb Daimler, bir Alman…
Güçlü hava akımlarına karşı yine de hava durabilen “ejderha balonu” August von Parseval, bir Alman…
İki meteorolog, iki Alman Arthur Berson ve Reinhard Süring 10800 metre yüksekliğe çıkan >>> ilk insanlar <<<
Paris, Eyfel kulesi, Gustav Eiffel, bir Alman…
Graf Ferdinant von Zeppelin, o zamanlar için hava taşımacılığında bir devrimci, bir Alman…
Wernher von Braun, roket teknolojisini geliştiren insan, bir Alman…
Albert Einstein bir Alman…
Konrad Zuse, bilgisayar mucidi. O olmasaydı bugün bilgisayar kullanamazdın, bir Alman…
Karheinz Brandenburg, MP3 mucidi, bir Alman…
VE DAHA KIMLER KIMLER, neler neler…

Geri zekâlı, göbeğini kaşıyan, takunyalı dinci…
Evet, sen Recep Tayyip Erdoğan…
Ulan hayvan sen kimsin ki?

Epub formatında, yolladı linkleri dede…
Yarına PDF formatına çevireyim diye.

Son üc Peygamber ve Kur’an‘-ı Kerim’in Gizli Öğretisi
https://yadi.sk/i/D2VzCbjX3LiiVB
https://yadi.sk/i/xSmDUvaF3LiiYP

Çok fazla öne çıktım, ben biraz susmalıyım

Eskiden Önder diye Google yazdığında…
Önder İmam Hatip okulları, derneği diye bir şeyler çıkardı karşıma, sinir olurdum(!)

Adım Önder…
Yaptığım işin, taşıdığım adın hakkını vermeye çalışırım…
Gerekli hallerde ön plandayım, yeminle, Allah inandırsın bu manzarayla ilgim alakam yok…
Yani ne reklam falan vermedim ne başka bir şey…
Sadece yazdım, ifade ettim duygularımı, yazdım düşüncelerimi, görüşlerimi…
Almanya, 19.09.2017 saat 09 suları(!)

Işe bak Tel Aviv ziyaretçiler arasında ilk on arasındayken, birdenbire, dün dikkat çektiğimden beri…
241. sıraya düştü, keza Washington…
Üniversite kentleri Cambridge gibi gerçekten seviniyorum, benim için gurur vesilesi Harvard…
Türk üniversiteleri…
Eskiden düzenli, artık yıllar oluyor Türk üniversitelerinden > kimse< sitelerime girmeyeli…
Satır araları, şifreli…
Şifreye vakıf olan anlar anlattıklarımı, beni.

Gözle görülür şekilde kilo verdim, bacaklar artık “hiç” taşımaz oldu beni…
“Yakında” soyadımı hâksiz yere taşıyacağım 😊
Allaha çok şükür, yatalak veya tekerlekli sandalyede mahkûm olabilirdim, hala bir şekilde ayaktayım…
Kâbusum…
En temel, en insani konularda, kim olursa olsun, birisine muhtaç olmak…
Çok şükür en azından şimdilik “ayaktayım” Kafa dediğin, hafıza, bilgi, birikim…
Ağrılarım kontrol altında olduğu sürece damla, damla. Ağrılar azsın, ben gittim, kafa gitti!

Bilişim gibi, hukuk gibi hele hele bilişim güvenliği, iletişim…
Çok önemli konular, sanmayın ki unuttum gitti, penis hasedi kadın mazoşizmi, yazıyorum, her gün bir iki cümle, bazen sayfalar. Duruma göre (…)

Biraz susmalıyım dostlar, susmalıyım, odamda, kendi halimde… >>> Düşünce, dil orucuna <<< girmeliyim, herkesin yaptığı gibi, susmalıyım ki kendime geleyim…
Kendim için değil AMA sevdiklerim için, kalbimde taşıdıklarım için susmalıyım.

PDF formatinda google grafigi

Tansu Çiller

Zibidi ve bademler on beş – yirmi senedir makam ve mevki > işgali < halindeler…
Moğol istilası benzeri…
Bu Cumhuriyetin geçmiş hükümetleri ve liderleri…
Dut yemiş bülbül gibi, altından bir kafesteler AMA kimsenin illa vatanım dediği yok sanki…
Sakisi fazla, yok kardeşim yok, kimsenin illa vatanım dediği yok, bitti!

Tansu Hanım ve eşi…
Eşi konusuna sonradan bir kez daha değinelim, Tansu Hanım…
Bunca sene sesini soluğunu çıkarmazken, birden, tabiri caiz ise yırtık dondan çıkarcasına adı, sanı neden siyaset meydanında?

NEDEN?

Yine arşivlerim…
Uzan ailesi ve yöntemleri…
Sakla samanı gelir zamanı, şantaj, baskı, rüşvet, tehdit ve bilumum başka seçenekler, yatır masaya…
Tansu Hanımı bilmem…
AMA…
Eşi için çok şeyler söylenir, Tansu Hanım sizi milliyetçi bir insan olarak tanıdım…
Lütfen…
Alet olmayınız, rica ederim sizden, özel gerekçeleriniz ne olursa olsun önce vatan…
Lütfen.

Diyorum size, haykırıyorum, yalvarıyorum adeta…
Bu zihniyet için her şey, her yöntem mubah, seçim ile geldiler AMA seçim ile gitmeyecekler…
Gör zorbalığı, gör akacak kanı, göreceksin, eminim…
Keşke utandırsalar beni, keşke tükürdüğümü yine yalasam…
Korkarım yalamayacağım.

Analı kuzu, kınalı kuzu

Sür…
Sür anneciğinin hayata olduğu sürece keyfini sür…
Allah…
Tüm annelere uzun, bereketli, sağlıklı ömürler versin…
Anne olan anneler, gerçek analara…
Baba olmak kolay, eh annelik biraz daha zor. Gerçek anneler baş tacı…
Annelik hem çok zor hem güzel…
“Her kadın” doğurgandır ama her kadın anne olamaz.

Aslında korkağın tekiyim, eskiden de böyleydim, ameliyat sonrası iyice korkar oldum…
Gücüm, kuvvetim, takatim kalmadı…
Gerçek şu ki sebeplerden biri ameliyatsa diğeri benim anneciğim…
Çocukları korkutmayacaksın!!!

Annem…
Hayal gücü çok olan bir insan, uydurma masallar, gerçek hikayeler…
Yeminle, biz, yani kardeşim ve ben, torunu – topuzu, yetmedi konu komşu çocuğu…
Öcüler, devler, gerçekten çok komik hikayelerle büyüdük…
Sıçalaklı buzak mesela…
En son “rezil” olmuşlar, nezih bir ortam…
Seçkin insanlar…
Kuzenimin, kuzeninin oğlu, sekiz – on yaşlarında, evvelsi annem ona sıçalaklı buzağı anlatmış…
Gerçekten yerlere yatarsınız gülmekten…
O ortamda tutturmaz mı çocuk bana bağıra, bağıra sıçalaklı buzağı anlat diye, çocuk bu…
Sustur susturabilirsen. Tabii öcü masalları, hele devler…
Şak diye kalp krizi!

Yaş 52, dün gibi hatırlıyorum devleri…
Yugoslavya’daki tünelleri, annem bana “uygun” masalı hemen anlatı ve her seferinde tekrarladı…
Öcülerin evi…
Demin sözü geçti, emi’den bana…
Öylesine korkuyormuşum ki bir altıma yapmadığım kalıyormuş…
Gözler sımsıkı kapalı, ben tirtir titriyormuşum…
Böyle büyüdüm, böyle büyüdük…
Benim oğlan keza, zavallı çocuk, bir emi ona hiç anlatılmadı, çocuk hiç korkmuyor evde…
Yalnız kalmaktan…
Çocukları korkutmayacaksın, bugün yaşadığımız kimi sorunların temelinde çocukluğun travmaları yatar. Annelerde insan, annelerde hata yapar…
Dedim ya bir neden ameliyatsa, diğeri çocukluğumdaki travmalar…
AMA…
Bayıla bayıla, ısrarla, zorlayarak anlattırırdık o masalları…
Tıpkı acı gibi, affedersiniz…
Bir yerken bir çıkarken can acıtsa da korksak ta yine yiyoruz, yine yiyoruz değil mi?

Bilgili ve bilinçli çocuk yetiştirmek…
Sağlıklı hem ruhen hem bedenen
Kindar nesiller değil, sevgiyi, saygıyı ve güveni özümsemiş çocuklar yetiştirmeli…
Korkutmadan, özgüveni güçlü.

Sanal ortamda, sanal avrat gibi

Siyasetçi…
İstersen politikacı de okumadan, kuramı bilmeden hayatın, yaşamın bir yerlerinden gelip…
Ülke kaderini belirlemeye çalışan, çoğu zaman eline yüzüne bulaştıran…
Bazen…
Yürek yürekse, akılda akıl, tabii zamanlamanın ve uygun ortam şartlarının…
Ve şansın da yardımı ile çıkar bir şeyler meydana.

Bak güzel kardeşim, değerli okurum…
BU…
Bir uyarı niteliğinde, günlerdir yazacağım yazamadım…
Almanya…
Alman siyasetinde görülmemiş bir şekilde uyum, tüm partiler arası uzlaşma…
Bunlar siyasetçi dostum, bunlar politikacı…
Önce ben, sonra…
Yine ben ondan sonra sen. Devlet adamlığı ile ilgi ve alakalıları yok…
Ye kürküm ye dünyası, menfaat kardeşim menfaat…
Sözde dört sene yetmiyormuş, verimli olamıyorlarmış…
Seçimler arası süreyi beş seneye çıkaracaklarmış(!)

Dört senede yapamadıklarını beş sende yapacaklar…
Kim, kimi …!

Hayat bu, siyaset kirledi dünya çapında, bak Trump’a…
Ben diyenden kaç kardeş, kaç…
Kaç kaça bildiğin kadar. Siyaset güç, siyaset para için yapıldığı sürece kanma, aldanma, kaç…
Vicdan, cüzdana sıkıştığı anda sen yandın, ben yandım, evlatlar yandı…
Bir sene bir sene, ün – unvan, tıkır tıkır nakit para, itibar kardeşim itibar, adın var…
Milletvekiliyim, milletin vekili…
Yüzeyselliğin ben böylesini (…)!!!
Burası Almanya, şükür halimize…
En azından mahkemelere güvenebiliriz…
Nispi bir eşitliğe…
Tayyipistanda…
Her şey sanal, kurgusal…
Tayyip’in kendisi, sanal avrat gibi…
Sarıp sarmalamak istesen, ulan bu ne?
Eller, kollar kaldı havada, his edemesin, tenin teması…
Sevdiğinin içtenliği, seni arzulaması…
Yok kardeşim yok, üç boyutlu…
Dördüncü boyut ruhu, derinliği, zarafeti, bilgisi…
Sanal avrat gibi, bana lazım geçeği…
Seni bilmem tabii!

Neden?
Neden bu partiler üstü uzlaşma, fikir bilirliği NEDEN?
Düşün, neden?