Şarkılardan fal tuttum, bu da benim bahtıma

Bildiğin gibi değil dostum, bildiğin gibi değil…
İhtiyar teke senin neyine…
Deme…
Yok ne kadın ne gönül yarasıdır derdim…
Bildiğin gibi değil dostum, bildiğin gibi değil!

Meyvesi…
Çaresizim, çaresizlik nedir bilir misin?
Dedim ya…
Yazmıştım ya hayatımda yediğim üçüncü büyük darbe!

Dün akşam…
Şişeler…
Bu sabah, ellerim, ikisi birden, milyonlarca karınca.

Şeker…
Bilmem bilir misin, şeker 700….
>>> normal <<< bir insan komaya düşer…
Ben…
Öyle anormal bir insanim ki milletin saçları beyazlar, benim bıyıklarım ve sakalım…
Düşün, düşün b.ktur işin…
Bu ben değilim, olamam, çözümsüzlük nedir bilmem!

Eyyy koca göbekli İstanbullu Kadir…
Lakabın öyleydi, İstanbullu Kadir…
Sen neymişsin, bilemedim!

Daha bir damla b.kken gördün…
Söyledin anaya…
Yıktı beni bu yaştan sonra!

İntihar dahil her türlü düşünce…
Evlat katili dahi olabilirim, o derece!

Mevla’mmm…
Ben ne yaptım, ben sana ne yaptım, bu ne bitmek bilmez çile?

Yok gençlik hatası deme…
Toy, ham deme…
Bende çılgın bir gençlik yaşadım kendime göre…
Gücüm kalmadı, ne olur Allah’ım al emaneti, taşıyamıyorum bu yükü, bitsin bu çile!

Aşk…
Kadına…
Vatana, Allah’a!

and this is for you my Hungarian friend…
Csardas
Wine, woman and song …
An old German proverb…
We believes in the adage that love is blind!?

I’m looking for and analyz my logs…

My russian friends, for you and me…

🙂

I know it, you are one from the best hacker…
You to, also, my Chinese friends…
We are a big family, you are of the one site, i’m from the other site…
Are you an old school hacker; such i, freedom for the world…
Freedom for the Internet!

PS: I’m so sorry my chinese friend…
I dont know a music for you…
Music is the bloode, the blood which connect the people, the citizens of the world!

Yaparız kardeş „biz“ yaparız

Atatürk ne demişti?
“Beni Türk doktorlarına emanet ediniz”

Japon mühendisi…
Amerikan doktoru…
Alman teknolojisi…
Rus bilim adamları…
Uzay programı ne oldu?

Şimdi uçak gemisi…
Yaparız kardeş “biz” yaparız, rüyalarımızda…
Seni gidi ADI pazarlamacı…
Elin g.tüyle „biz“ daha çok osururuz(!)

Bir zamanlar

Bir Kemal Sunal, bir Adile Naşit vardı…
Güldürürdü, düşündürürdü…
Türk sineması, Türk tiyatrosu vardı…
Rahmetli babam…
Alırdı bizi yürürdük Fındıkzade’den Şişliye…
Geze geze…
Tiyatronun, sinemanın hayatımızda önemli bir yeri vardı…
Geriye ne kaldı?

Düşünüyorum…
Gözümün önünde canlanıyor o eski sahneler…
Hayalimde, inşallah gün gelir bir zamanlar bir Türkiye vardı demem…
Sardı etrafı Akbabalar ve leş kargaları…
Geriye ne kaldı?

Beyoğlu sineması…
Şişli tiyatrosu…
Bir zamanlar
Bir Kemal Sunal, bir Adile Naşit vardı…
Inşallah gün gelir bir zamanlar bir Türkiye vardı demem (…)
Sardı etrafı Akbabalar, leş kargaları!

Ruhuna değerse dudaklarım…
O kadın…
İflah olmaz arkadaşım…
Olmaz, değdiyse ateşime, yandıysa benim gibi…
Kavrulduysa cehennem ateşlerinde, gördüyse cenneti…
Dokunduysam ona, ruhuna…
O kadın…
Asla unutmaz beni, benim unutamadığım gibi, derim ya sevmesini de bilirim, kaybetmesini de!