“İnsan… İnsanın sorunlarını çözmek siyasi kurumların GÖREVIDIR…”
Ancak…
İnsan denilen geçmişi, şimdiki zaman ve geleceği ile ele alınmalı…
Çevresiyle…
Dolayısıyla siyasi kurumların, siyasete soyunanların görevi arasında çevreyi, doğa dediğimizi koruyup kollamakla birlikte tarihi değerleri ki ülkemize sefil bir vaziyete…
Canlıyı be canlıyı, TÜM CANLILARI ve cansızı da gözeterek geleceği tasarlamalı, yaşamaya değer bir geleceği.
😊 😊 😊
Sarı pipi geldi…
Maşallah kırk bir kere, maşallah…
TEKE…
Abdullah’ın torunu, daha iki yaşına bile girmedi…
Allah var yukarıda, Allah…
Hani PKK’li dostum, çok efendi kendini bilen insanlar…
Siyasi görüşü farklı olabilir, hayata bakışı. Önemli olan insan olması…
Ne zamandan beri gelmiyordu ya, unuttu…
Biraz açilsin…
Yumulacağım ona içli köfteye yumulduğum gibi!
Hayat dediğin ne garip bir şey değil mi?
xxx abla, hayatıyla cebelleşirken, bebe…
Yeni bir hayat, taze, taze. Can, bir umut(!)
MUTLAKA OKU
Bunları…
Değişik yazarları bu siteden neden yayınlıyorum biliyor musunuz?
Gün gelirde beni mahkeme önüne çekerlerse…
Elimde veri oluşun diye!
Tabii…
Bağımsız ve adil bir mahkeme bulabilirsem.
Pazarlıyorlar bizi, satıyorlar…
Sizler daha uyumaya devam edin, onun bunun g.tünün kıllı olmaya hevesliler!
—
Hep aynı kumar
25 Mayıs 2018
Bizim sorunumuz ne biliyor musunuz:
Dünün hatalarını bugü¬nün dersine dönüştürememek!
Hep bedeli bizler/halk ödü¬yoruz.
Bu ekonomik kriz -seçimi 1.5 yıl önceye alsa da- Erdo¬ğan’ı koltuğundan edecek.
Şaşırtıcı değil; benzerlerini çok yaşadık.
– 7 Eylül 1946, Başba¬kan Recep Peker, devalüas¬yon oranı yüzde 53; iktidarı kaybetti. – 4 Ağustos 1958, Başba¬kan Adnan Menderes, devalüasyon yüzde 60; iktidarı kaybetti. – 10 Ağustos 1970, Başba¬kan Süleyman Demirel, de¬valüasyon oranı yüzde 40; iktidarı kaybetti.
– 24 Ocak 1980, Başba¬kan Süleyman Demirel, de¬valüasyon oranı yüzde 35; iktidarı kaybetti.
– 5 Nisan 1994, Başba¬kan Tansu Çiller, devalüas¬yon oranı yüzde 50; iktidarı kaybetti.
– 19 Şubat 2001, Başba¬kan Bülent Ecevit, devalüas¬yon oranı yüzde 50; iktidarı kaybetti.
Sıra Erdoğan’ın iktidarın¬da; yaşadığımız büyük deva¬lüasyon çünkü.
Bunun için müneccim olma¬ya gerek yok. Erdoğan da bunu bildiğinden zaman kazanmak için seçimi erkene aldı. Fakat anlamadığı şu:
Mesele seçimi kazanmak değil, kontrolü kaybetti.
Zaten yönetemiyordu artık hiç yönetemez!
Küresel efendileriyle yükse¬len, küresel efendileriyle düşer. Yani…
Neoliberalizmle yükselen, neoliberalizmle düşüyor!
Ama…
Bu yazıda benim mese¬lem:
AKP iktidarı değil, halkın/ seçmenin hatalarından bir türlü neden ders çıkaramadığı? Benzer hatayı/hataları ısrarla tekrarlayıp durması…
RAMAZAN KARARNAMESİ
Tarih: 6 Ekim 1875.
Osmanlı Devleti, “Ramazan Kararnamesi” ile artık öde¬yemeyecek hale geldiği dış borçlarını yapılandırdı. Yani…
Bu topraklar 143 yıl¬dır “aynı filmi” seyredip duruyor!
Atatürk ve yoldaşları, Os¬manlı’da bu acı pratiği yaşadık¬ları için tam bağımsızlığı şiar edindi. Erdoğan’ın diline doladığı Lozan görüşmelerinde en çok tartışılan ve Batı’nın Türkiye’yi sıkıştırmak istedikleri konu, kapitülasyonlar oldu.
Atatürk’e geri adım attırama¬yanlar II. Dünya Savaşı’ndan sonra “ekonominin ipleri¬ni” tekrar ele geçirdi.
1950-1960 yılları ara¬sında iktidarda kalan (ve “CHP’den kriz devraldık” diyen) Demokrat Parti’nin 10 yıllık iktidarı meseleyi aydınlatıyor:
– Kamu geliri/ GSMH: 1950’de 16.1 iken, 1960’ta 12.9’ya düştü.
– Kamu harcamaları/ GSMH; 1950’de 17.6 iken, 1960’ta 15.6’ya düştü.
– Kamu açığı/ GSMH; 1950’de 1.5 iken, 1960’ta 2.7’ye çıktı.
– İhracat; 1950’de 263 mil¬yon dolardan, 1960’ta 321 milyon dolara yükseldi.
Ama…
– İthalat 1950’de 286 mil¬yon dolar iken, 1960’ta 468 milyon dolara fırladı!
Bu nedenle…
– Ekonomik büyü¬me 1950’de 9.4 iken, 1960’ta 3.4’e düştü.
– Enflasyon 1950’de (eksi) -4.3 iken, 1960’da 7.4’e fırladı.
Dünya Savaşı’ndan sonrası çeyrek yüzyıllık dönem dünyada “altın çağ” olarak bilinir. Ülke ekonomile¬rinin büyüdüğü, refahın arttığı süreçtir bu. Japonya, İtalya, İspanya, Yunanistan, Güney Kore, İsrail bu dönemin parla¬yan yıldızları oldu. Ülkemiz ise bu dönemi DP’nin popülist politikalarıyla boşa harcadı…
Sorumu unutmadım:
Neden hatalarımızda ısrar ediyoruz?
TEKNİK LAF KALABALIĞI
Türkiye siyasal tarihine bakıldığında genellikle “kül¬tür” tartışmaları/çatışmaları yaptığımız görülür.
Büyük ekonomik kriz¬ler (ve seçmeni kandırmaya yönelik büyük vaatler) dışın¬da politikanın gündemine iktisat gelmez/getirilmez.
Örneğin… Özellikle 2015 yılından itibaren Tür¬kiye ekonomisinin uçuruma yuvarlandığı biliniyordu. Halkın gündemine bu tehlikeli gidiş -muhalefet dahil- hiç getirilmedi. Muhalefet, “olum¬suzluk üzerine siyaset yapma¬yın” gibi absürtlüklere boyun eğdi.
Medya ise sürekli “her şey yolunda” yalanını tekrarlayıp durdu.
Ve zaten medya yıllardır ne yaptı:
Ekonomiyi, akıl karıştırı¬cı-çok gizemli bir konu haline getirdi!
Gazetelerin ekonomi sayfaları ve televizyon ekranlarının her şeyi bil-diklerini zanneden profesyo¬nelleri ekonomiyi; karma¬şık- teknik laf kalabalığına boğdu!
Akıllara durgunluk veren hisse senedi piyasası tabloları, çizelgeler, grafikler, istatistik¬ler, döviz kurları… Ekonomiyi finansa indirgediler. Böylece…
Medyanın pek düşkün olduğu -gizemli dünyanın yüce bilginleri(!) ikti¬satçılar, ekonomiyi halkın anlayamayacağı esrarengiz alana dönüştürdü. (Ki hemen hepsi mevcut durumun korunmasından ekonomik çıkarı olan “işin uzmanla¬rı” idi.)
– Sanki günlük yaşamında ekonomiyle iç içe değilmiş gibi- halk, “ekonomiyi hiç anlayamıyorum” güvensiz¬liğine getirilerek bu alan dışına atıldı.
Ne zaman ki…
Büyük kriz çıkıp, günlük yaşamda fiyatlar tepe taklak olunca halk işin önemini kavrıyor.
İngiliz iktisatçı Joan Robin¬son’un anlamlı sözü var:
“Ekonomi öğrenmenin amacı, iktisatçılar (ve politika¬cılar) tarafından kandırılma¬mayı öğrenmektir.”
Toparlarsam:
İktisat ve siyaset hep el eledir.
Hatalardan ders çıkarmanın tek yolu:
Ekonomi-politiği bilmek¬tir!
Ekonominizi, -Atatürk gibi sömürü düzenini yık¬mış- halkçı-bağımsızlık¬çı politikacılara emanet etmediğiniz sürece, krizlerin yükünü omuzlamaya daha çok devam edersiniz…
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/hep-ayni-kumar-2428128/
Kimseyi korkutmak istemiyorum AMA ben evlatlar için çok korkuyorum
Senin oğlun, senin kızın diyemem, DEMIYORUM…
Benimde evladım…
Zaten çocukları çok severim, hastasıyım…
Hele hele bebeler, 0 – 3 yaş arası ölüyorum ya, ölürüm onlar için.
Stuart Russel…
Bu konuda bir uzman, özellikle otonom silahlanma karşıtı…
Ben…
İnsana güvenemiyorum, güvenmek ISTEDIGIM halde…
İnsanın programladığı bir makinaya mı güveneceğim???
İsrailli bir bilim insani, bir kadındır mucidi…
DeepLearning dediğimizin, ilginç bir teknoloji, yaklaşım…
İnsanın…
Biyolojik yollarla değil teknolojiyle emsalini yaratma arayışı(!???)
Teknolojinin karşında değilim…
Uzun vadede insana faydalıysa, mesela özürlü insanlara!
Algoritma nedir bilir misiniz?
YOKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKK…
Sadece matematiksel bir tarif değil…
Algoritmalar…
Basit kelimelerle tarif edeceksek…
Bir durumun alabileceği >>> her türlü <<< halin düşünülerek “hesaplanması”, yapılması gerekenlerin belirlenmesidir. En zor ve masraflı hali…
Aralarda oluşabilecek ne siyah ne beyaz olan hallerinde gözetilip dikkate alınmasıdır…
Yani gri!
Stuart J. Russel, California Üniversitesi öğretim üyesi…
Onların hazırladığı bir izlence…
Dijitalleşme…
EVET ama sadece bir noktaya kadar hayatıma girebilir, girmesine izin veririm…
Ondan sonra dur derim!
Tabii ki biliyorum…
Çok sınırlıdır etkim, ben bile mecbur kalıyorum, mecbur ediyorlar…
Mesela kredi kartları…
AMA…
Direniyorum, direnişte diriliş var!
Online LIVE – Offline Live
OnLIVEline, OffLIVEline da diyebiliriz…
Dün…
Öylesine yorgundum ki yorgunluktan ne yaptığımı bilemedim(!?)
Uyumuşum, muhtemelen erkenden, o kadar derin uyumuşum ki…
Kardeş ile valide gecenin bir yarısı hastaneye gitmişler haberim yok…
Kalp krizi, bu ikinci…
Üst üste geldi mi çok tehlikeli, kadıncağız yoğun bakımda yatıyor…
Bir tanıdık, vefakâr bir aile dostu…
Haberim olmadı!
Bugün ve önümüzdeki günler ilgi gerekli, “kızımın” babaannesi.
Araf’ta olmak nedir bilir misiniz, iki sandalye arasında dikilmek?
Ayakta durmaya halin yok ama ne o sandalyeye oturabiliyorsun ne ötekine(!)
İşte benim hayatım, tarifim…
Ne yaşıyorum ne ölüyüm, hayat öpücüğü verdi Allahsız, lime lime etti…
DSVGO, yeni kanun. Kişisel verilerin, özelin korunması…
Okudum, tepem attı. Dedim hangi manyaklar bunları yazdı…
Buldum kimi ilgili Avrupa Birliği komisyonuna danışmalık yapan öğretim üyelerini…
Dinledim dün akşam, dinledim, değerlendirdim düşüncelerini…
Fırsatım olsa “iki kelime” yazmak isterdim onlara, okuyup cevap verirler miydi bilemem ama…
Neyse, ben…
Oldum olası Araf’taydım, kendi tercihim. BÖYLE OLMASINI ISTEDIM…
Akademik derecede kuram irdelemesi…
Hayatın pratikleri!!!
NOKTA
Yüksek perdeden atıp tutmak olmuyor cancağızlarım ayaklar yere basmayınca!
Gerçekten onlarla oturup tartışmak isterdim…
İnsan denilen varlığın ahlaksızlığı ortada dururken, çözümlenememişken, benim diyen psikologlar altından kalkamazken bunlar…
Makinalara, robotlara ona buna ahlak dersi, ahlaki ilkeleri öğretmeye kalkıyorlar…
Güleyim bari!
Siz…
Offline bir hayat düşünebiliyor musunuz artık?
Otonom silahlar…
Yazdım ve bu konuda özellikle daha çok yazacağım…
Dijitalleşmenin sadece “hızlı erişim” olmadığını, TEHLIKELERINI…
“Yöneticilerin VE piyasa KALPAZANLARNIN” camdan insan yaratma çabalarını…
Saydam, HESAPLANABILIR ve en kötüsü istenilen her yöne sevk edilebilir şekilde yeni çağ kölelerini!
Bu arada oku pezevengi!
oku
Bilinçaltı kadın bilinçaltı…
Bunun ne demek olduğunu sana izah etmeme gerek yok değil mi?
Özellikle bu konuda eğitiler beni, vücut dilini…
Bilmem bilir misin?
Yüzümüz…
DIKKAT, bilim diyor bunu bilim, araştırmışlar…
Yüz ifadesi…
3000 şekil alabiliyormuş, bu sadece yüzümüz ve ANLAMLARI…
Mimik dedikleri…
Dikkat edebilmeli, anlamlarını BILMELI!
Yok arkadaş yok…
O kadar basit değil çağ atlamak, bilgi birikimi…
Analog ve dijital yaşam, hayatin kendisi…
Belki şimdi anlıyorsundur beni…
Neden psikolojiden, sosyolojiye, din, felsefe, kanunlardan…
Çocuk bezine…
Bu kadar konuyla ilgilenmem gerektiğini?
Çok yorgunum kadın, çok yorgun. Bitkin!
Kimse SALDIRMIYOR ulan KIMSE SALDIRMIYOR
Güven gitti güven…
Piyasaların güvenini yitirdin…
Millet parasını kurtarmaya çalışıyor. Çekiyorlar paralarını piyasadan o kadar!
SIZ batırdınız ülkeyi, ülke can çekişiyor!
Avrupa…
Bunca olumsuzluğa rağmen, Trump’a rağmen…
İtalya yüzünden tedirgin. Geldi bir zibidi daha, çıktı piyasaya soytarılar…
Korkarım…
Bunun sonu ya kanlı bitecek veya küresel bir patlamayla!
Az kaldı piyasaların kapanmasına
Çok basit bir dil ile, hani diyor ya zibidiler…
Uluslararası güçler…
Yatırımcı kardeşim, para dediğin levrek gibi…
Çok dikkatli…
KIMSENIN, Kahpeye, kahpe doğana güveni kalmadı…
Konuşturuyorlar CNN – Türk’te sözde ekonomistleri…
Boş laflar, umutlar…
GÜVEN gitti ulan GÜVEN gitti!
Dolar olsun Euro…
Tutundu 4,7 ve 5,5 civarlarında!
Güven tahsisi bu o.ospunun çocuğuyla neredeyse imkânsız artık…
Foyası meydana çıktı, O konuştukça ülke daha çok batıyor…
SUSTURUN bu pezevengi, bir kurşun ya bir kurşun kaç para?
Veya…
Ki daha güzeli, Romalıların bile aklına gelmedi böylesi…
Asin bilmem nesinden baş aşağıya…
Yavaş yavaş gebersin!
Bizim evin halleri
😊
Dört horoz…
Tavukların cıcığını çıkarıyorlar, kuduruklar…
Aldılar iki tavuk daha…
Horozları hediye edecekler…
Korkuyorlar kesip yerler diye.
En kötüsü…
İki tavuk tutturdu anne olacağız diye, kuluçkaya yattılar…
Yakında bu sinemada…
Vallahi billahi kafayı yememe ramak kaldı.