> Tek adama karşı tek kollu adam < Sadece teşekkür ederim İzmirlim. En içten saygılarımla Önder Gürbüz

Tek adama karşı tek kollu adam
5 Haziran 2018

Gariban bir ailenin çocuğuydu Veli.
Gecekonduda büyüdü.
Hem okumak hem çalışmak zorunda olduğu için meslek lisesinden sonra devam edemedi.
Ankara’da sanayi sitesinde çalışıyordu. Öbür atölyelerdeki işçileri sendika üyesi olmaya teşvik ediyordu. Bu büyük suç (!) nedeniyle “yasadışı örgüte yardım” iddiasıyla tutuklandı.
Üç ay hapis yatırıldı, bırakıldı.
Bırakıldı ama, Dünya Kadınlar Günü’nde yasadışı bildiri dağıtıyor diye gene tutuklandı. “Yasadışı” denilen bildiride “devlete ve erkeğe köle olmayın” yazıyordu. E bu çok daha büyük suçtu! Öbür davayla birleştirildi, üç yıl dokuz aya mahkum edildi.
Burdur cezaevine tıkıldı.
Tam o sırada, terör örgütü iddiasıyla içerde bulunan ve işkence gören mahkumlar ölüm orucuna yattı, isyan başlattı.
Sayın devletimiz “hayata dönüş” operasyonu başlattı. Sayın ahalimizin kulağına hoş gelsin diye “hayata dönüş” adı verilmişti. Aslında, bildiğin imha operasyonuydu.
Gaz bombalarıyla saldırıldı, yangın çıktı, dumandan göz gözü görmüyordu, dozerler kepçeler duvarları yıkmaya başladı. İşte o yıkılan duvarlardan birinin dibindeydi Veli, nefes almakta güçlük çekiyordu, oracığa yığılmıştı. Duvara devasa bir balta gibi inen kepçe, sağ koluna denk geldi, kopardı attı.
Bayıldı.
Olaylar yatışana kadar o vaziyette kaldı.
Kan kaybına rağmen hayata tutunmayı başardı.
Koparılan kolu kayıptı. O kargaşada bir köpek tarafından kapılmış, götürülmüştü. Molozlar arasında köpeğin ağzında bulundu, ambulansa getirildi. Buz torbası filan yok tabii, market poşetine koydular. Ağrı kesiciyi basıp sedyeye yatırdılar, kopan kolunu yanına iliştirdiler, Burdur devlet hastanesine götürdüler, mikrocerrahi yoktu, tekrar ambulansa yüklediler, Isparta devlet hastanesine götürdüler, gene mikrocerrahi yoktu, oradan oraya götüreceklerine Antalya Akdeniz Üniversitesi’ne götürselerdi, kolu kurtulacaktı, kol kaybedildi.
Canlı cenazeye dönmüştü, kendinde bile değildi ama… Kaçmasın aman ha diye, sağlam kolunu kelepçeyle yatağa bağladılar, ayaklarına zincir vurdular.
Böylesine ağır ameliyata rağmen sadece bir hafta hastanede kalabildi, bir hafta sonra tekrar Burdur cezaevine yollandı. Ertesi gün durumu ağırlaşınca, lütfedip tekrar hastaneye götürüldü, sadece 28 gün sonra “artık iyileşti, turp gibi” denilerek, tekrar cezaevine yollandı.
Sapasağlam bir insanken, engelli bir insana dönüşmüştü.
Cezaevinin o kötü koğuş koşullarında kişisel ihtiyaçlarını karşılamakta, engelli hayata adapte olmakta müthiş güçlük çekti.
Acılar içinde, bu halde, iki yıl altı ay hapis yatırıldı.
Sonra serbest bırakıldı. Çünkü… Yasadışı örgüte yardım suçlamasıyla yargılanıp mahkum edildiği davaya itiraz etmiş, itirazı nihayet haklı bulunmuş, beraat etmişti.
Yani… Yok yere tutuklanmış, kolu koparılmış, 2.5 yıl hapis yatırılmış, sonra da “pardon” denilmişti.
Bu yaşadığı tarifsiz adaletsizlik üzerine, sayın devletimizi mahkemeye verdi. 100 bin liralık maddi, 50 bin liralık manevi tazminat davası açtı.
Bu arada, dışardan açık öğretimi bitirdi, üniversite diploması aldı, KPSS’ye girdi, çok yüksek puanla kazandı, nüfus idaresinde memur oldu.
Tazminat davası beş yıl sürdü. Duruşma üstüne duruşma, neticede kazandı, 150 bin lira tazminat ödendi.
Ancak, Danıştay bu kararı beğenmedi, bozdu, “sayın devletimiz mağdur oldu” diyerek, yeniden yargılanmasına hükmetti.
Yeniden yargıladılar.
Veli suçlu bulundu iyi mi…
Bilirkişi raporu çerçevesinde, kepçe operatörünün, askerlerin, komutanların, gardiyanların, sağlık çalışanlarının herhangi bir kusuru olmadığına karar verildi. Dolayısıyla, tazminat filan ödenmesine gerek yoktu. Bi hesapladılar kardeşim… Veli’nin sayın devletimize faiziyle birlikte 500 bin lira geri ödemesine hükmedildi!
Yok yere kolunu koparan sayın devletimiz, üste para istiyordu.
İtiraz etti.
“Siz bana kolumu geri verin, ben de size tazminatı geri vereyim” dedi.
Duruşma üstüne duruşma, bilirkişi üstüne bilirkişi, yeniden hesaplama yapıldı, evet yanlış hesaplamışız denildi, faiziyle birlikte 725 bin lira geri ödemesine karar verildi!
Ne yapsın Veli? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. Sayın devletimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden gelecek kararı beklemedi, icraya verdi, evindeki eşyaları haczetmeye kalktı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi elbette Veli’yi haklı buldu, sayın devletimize “tazminatı geri alamazsın” dedi.
Sayın devletimiz, uluslararası hukuk gereği tazminatı geri almaktan mecburen vazgeçti. Ama, kara kaplı deftere kaydedilen Veli’yi asla unutmadı.
Gel zaman git zaman… Olağanüstü hal kapsamında, fetocuları ayıklıyorum ayağıyla kanun hükmünde kararname çıkarıldı, ömrü boyunca sol örgüt üyesi olmaktan yargılanan Veli, fetocu metocu diye işinden atıldı, memurluktan ihraç edildi.
Üstelik, banka hesabındaki altı bin liraya el konuldu.
Yetmedi, protesto gösterisine katılıyor, işinden atılmasına itiraz ediyor diye, polis tarafından karga tulumba gözaltına alındı, dövüldü, sağlam kolu bükülerek kırılmaya çalışıldı. Hastaneye götürüldü, suratındaki açık seçik darp izlerine rağmen “gayet iyi, gözaltı işleminde herhangi bir sorun yok” raporu verildi.
Sonra?
Tıpkı Veli gibi, fetoculukla falan hiç alakası olmayan binlerce kişiyi, sırf muhalif oldukları için, fırsat bu fırsat, kanun hükmünde kararnameyle işten attılar. Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça bu sahte gerekçenin kurbanlarındandı. Boyunlarını büküp seslerini kesmek yerine, Ankara Kızılay’daki İnsan Hakları Anıtı’nın önüne gittiler, açlık grevine başladılar. Tutuklandılar.
Veli onlara destek vermek için İnsan Hakları Anıtı’nın önüne gitti.
Veli’yi plastik mermilerle vurdular.
Hem de öyle böyle değil, bildiğin taradılar.
Yarım metreden kafasına kafasına sıktılar.
Plastik mermilerin vücudunda yolaçtığı tahribatın fotoğrafını çekti, sosyal medyada yayınladı, korkunçtu. Ölmemesi mucizeydi.
Veli’yi adeta delik deşik ederlerken, 65 yaşındaki annesi Kezban’ı da yerlerde sürüklediler, tekmelediler.
Veli oraya geldiği için, ana yüreği de peşinden gelmişti.
Güya “analar ağlamasın” denilirken, yerlerde sürüklenen ana… Kınalı saçlı başörtülü Kezban anne ne dedi biliyor musunuz?
“17 yıl önce Burdur’da Veli’nin kolunu kopardıklarında beni gene böyle yerlerde sürüklemişlerdi, elbiselerim çıkmıştı, ondan sonra bir daha hiç etek giymedim” dedi!
“Devlet” adı altındaki zihniyet hiç utanmıyordu ama… Kezban anne nolur noolmaz diye 17 yıldır pantolonla geziyordu.
*
Ve, şimdi Veli…
Ankara’da Hdp listesinden birinci sıra adayı oldu.
*
Bana göre ne etnik meseledir, ne mezhep.
Vay efendim Hdp’ymiş filan, geçin bunları.
“Partilerüstü insan”dır.
*
Cumhur ittifakı oy istiyor.
Millet ittifakı oy istiyor.
Veli ise “şer ittifakı”nın mağdurudur!
*
Devlet adı altında insanlara eziyet eden zihniyetin kurbanıdır.
“Şer ittifakı”nın mağduru olan herkesin ortak temsilcisidir.
*
Ben hayatımda Veli kadar milletvekili olmayı hakeden birini görmedim…
Tek adama karşı tek kollu adamdır!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/tek-adama-karsi-tek-kollu-adam-2449152/

Bak unuttum

Amerika…
Trump…
Hani seçim ve Ruslar…
Biliyorsunuz, cumhurbaşkanlarının af etme gibi bir özellikleri vardır…
Trump…
Suçlu bulursa kendi kendini af edebilir(!)

Amerika’da tartışma konusu…
Pekiii…
Bu durum, böylesi ne kadar ahlaki???
Recep’im civanım…
Kasımpaşalı ayımmm…
Heveslenme…
Hesap vereceksin, önce inşallah kul önünde…
Sonra…
Tanrı karşısında!

Bu arada…
Bilmiyordum dün öğrendim…
Hani polis ve özellikle siyahilere karşı polis şiddeti…
Hayret edilecek bir durum ya, hayret edilecek bir durum…
Devlet…
Polise gerekli donanımı sağlamıyor, mesela silah…
Standartlar yok yani…
Polis, operasyon sonrası…
İspatlayabilirse mesela uyuşturucu satışından geliyor bu para…
Kendi kafasına göre bu paradan ihtiyaçlarını karşılıyormuş…
Ve…
Aldıkları eğitim gereği…
Önce nefsi müdafaa >>> şüphe üzerine <<< silah çekiyormuş gibi geldi bana…
Önce yağdır kurşunları, sonra yaşıyorsa hala, tutukla, sorgula!

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

Dört

Yok, üzgünüm…
Vakit bulamadım evladın ev ödevini değerlendirmeye. Bu yüzden de yayınlamadım…
İkiden sonra dört almış…
Hem de…
Demokrasi gibi bir dersten ki demokrasi çocuk oyuncağı değil tabii…
Evladım bile olsa…
Bakmam gözünün yaşına!

Baba olmak…
Baba gibi eğitip, öğretmek bazen katılık gerektirir…
Disiplin…
“Zuckerbrot und peitsche” der Almanlar…
Yerine göre sevgi, şefkat yerine göre meşe sopası!

Böyle kötü bir not almasının sebebi…
Akademik yazım kurallarına uymamış olması…
O…
Profesörü bulsam, Türk olsa kadın, gidip elini öpeceğim bu yüzden…
Alman bu davranışı anlamayacağı için yapmadım, anlasa (…)
Eti senin, kemiği benim…
İçeriği yüzünden değil salt bu yüzden vermiş kötü notu…
IYI OLMUŞ…
Kurallar, kanunlar uyulması için vardır…
“nuşh ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”

Yok gidemedim…
Acayip sıcak…
Türkiye’den çok kötü bir haber geldi, ailevi…
Çok kötü, çok üzüldüm…
Ağır bir hastalık haberi!

Yok kadın ısrar etme, biliyorum merak ediyorsun. Ama vakti, saati gelince. İnşallah yayınlamak zorunda kalmam, inşallah. Direnişte diriliş var…
İnşallah…
AMA bil eğer yemeni veya kasket kazanır ve bu zibidiler gerçekten geldikleri gibi giderlerse…
Hesap sorulmaz…
Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyeti için öngördüğü sisteme dönülmezse…
Ama çeyrek ama özürlü…
Karşılarında önce beni bulacaklar!

Öz savunma…
Meşru müdafaa bir insan hakkidir…
Kendimiz için, evlatlar için!!!

Ben kaçtım
😊

Abartma hatun abartma, kadın tamam da…
Bak püsküllü bela…
😊
Olamıyorsun bensiz tatlım…
Ben sensiz…
O halde ikisi de gerekli, iki cinste!

Çok berbatım kadın…
Iç zıkkımları ayakta durmaya çalış, böyle ne iş biter ne hayat!

Geldim gene, bir kahve…
Gideceğim yine!

Devlet yönetiminde liyakatin önemi

İki gün kadar yokum piyasada, çıkacağım birazdan…
Çıkmadan önce “iki satır yazayım” dedim.

Girişi şöyle yapmış olayım…
Ticaretten, ticari bir geri zekâlıyım…
SA-TA-MI-YOR-UM…
Yapamıyorum ya benim işim değil satmak, pazarlamak. Kurum ve Kuramsal bilirim metotları…
Yol ve yönetmeleri ama yapamıyorum işte…
Çocuk yaştan beri gördüğüm, öğrendiğim…
Üretim, çalışmak, çalışmak ve tekrar çalışmak…
Yaşarken…
Yaşatırken geleceğe yatırım yapmak, gayrimenkul, gözle görülür, elle tutulur…
Tabii…
Bir yerde akarken kapı, kaçağı doldurmak ve TUTMAK!

Çalışmak için yaşamıyoruz, yaşamak için çalışıyoruz!

Yani…
Liyakat devlet yönetiminde önemli olduğu kadar hayatin her alanında önemli!
Çocuktum…
Babamla giderdik haftalık alışverişe, sonralarında evlat aldı benim yerimi…
100 Marklık alışveriş yetiyordu dört kişiye. Hafta içi ufak tefek ihtiyaçlar hadi bir yüz daha de…
Eskidendi…
Dedim ya yüzde 2,2…
Artık yüz Euro leblebi…
Çerez parası, 100 € ne ki? Tekrar, enflasyon yüzde iki virgül iki!

Haliyle çocuktum ama hatırlıyorum rahmetli Demirel, Ecevit dönemlerini…
Bilinmesi gereken, illa anlaşılması gereken…
KIMSENIN…
Aklına gelmedi vatan ve millet mali pazarlamak, PEZEVENKLER gibi millet malini yandaş, yoldaş ve ona buna PEŞKES çekmek kimsenin aklına gelmedi, doğrusu gelip, gelmediğini bilmiyorum, YAPMADI YANI!

Öyle sanıyorum ki enflasyon kelimesini duymayan kalmamıştır…
Bu kavramı…
Etkilerini zaten yaşayarak öğreniyor, biliyorsunuz AMA…
Toplumsal yaşam açısından, ülkenin…
Özellikle dış görünüm, intiba açısından…
İzlenimini…
İrdelemek gerektiği kanışındayım, amaç mümkün olan en basit kelimelerle vaziyeti izah etmek.

Tekrar hatırlatmakta fayda var sözlerime başlamadan evvel…
Ne sosyolog ne psikolog ne doktor ne ekonomist ne siyaset bilimci ne teolog…
Sadece bir insanım, insan olmaya yerine göre kul olmaya çalışıyorum…
Aslına bakarsanız bilişimci bile değilim…
Diplomam yok, var da yok say, yok yani…
Lise terkim!
😊
Ama Allah ama hayat…
Neler nasip etti, neler öğretti, öğrenmeme vesile oldu VE hala bu olgu…
Eskisi kadar bir hızla olmasa bile aynen böyle devam ediyor!

Enflasyonun en belirgin ve can alıcı noktası…
Satın alım gücünün zayıflaması…
Fiyatlar yükselirken, üretim maliyetleri, özellikle, affedersiniz, g.tümüzdeki dona varana kadar her şeyi dövize endeksli ekonomiler bu olgudan çok farklı şekilde etkileniyor.
Ve her şeyden önemlisi hangi siyasi sistem altında yaşıyor olursanız olun, düzen yani istikrar gerekli ve elzemdir. Sağlıklı bir ekonomide…
Gayri Safi Milli Hasıla ve gelir adaleti, hani hep ısrarla orta direkten söz ediyorum ya…
Belirli bir oranda dağıtılır, refah düzeyi geniş tabanlıdır…
Ülkenin ekonomik gücü artıkça o ülkenin insanlarının gelir düzeyi de artar…
Çalışarak, helalinden…
Paylaşım, gelir adaleti budur. Yok…
Girmeyeceğim iş hayatında cinsler arası gelir adaletsizliğine, dünyanın neredeyse her yerinde böyle…
Enflasyondan genellikle dar ve sabit gelirliler zarar görür. Para…
Pul olmaya başlayınca, gelir, yükselen fiyat düzeyine intibak etmeyince veya siyaseten ettirilmeyince seviye düşer. Paran diğer para birimlerine nazaran değer kaybettikçe…
Dış ödeme dengelerini de sarsar. Bkz. Yunanistan, muhtemelen İtalya…
Belki çok yakında bu sınamada…
Tayyipistan(!)

Yatırım, alım – satım, arz ve talep meselesi…
Enflasyon oranı yüksek ortamlarda dengesini yitirir. Bu ise ki aklım almıyor bu kadarını…
Mantıken anlamıyorum yani…
Tedavülde olan paranın artarak değerinin düşmesine sebep olur (Faiz meselesi)
Bu açıdan bakıldığında…
Gözler, sadece yurtiçi gözler bakmaz enflasyon oranına…
Yurtdışından da dikerler gözleri enflasyona…
Göstergedir ekonominin gidişatına.

Hani bademler…
İkide birde şikâyet ediyor ya…
Standard & Poors mesela…
Adamlar buna da bakıyorlar.

Önce bir Almanya’ya bakalım:


https://de.statista.com/statistik/daten/studie/1045/umfrage/inflationsrate-in-deutschland-veraenderung-des-verbraucherpreisindexes-zum-vorjahresmonat/

https://de.statista.com/statistik/daten/studie/4917/umfrage/inflationsrate-in-deutschland-seit-1948/

Gidişat bu, istikrar bu…
Birde bakalım Türkiye’ye, Dikkat Alman gözüyle


https://de.statista.com/statistik/daten/studie/216056/umfrage/inflationsrate-in-der-tuerkei/

http://ekonomiatlasi.com/enflasyon-orani

https://tradingeconomics.com/turkey/inflation-cpi

Hiç TÜIK’e falan girmiyorum nasılsa YALAN ve DOLAN
Kısadan hisse…
Recep Tayyip Kahpedoğan’ın hiç bir b.ktan haberi yok, hiç bir şeyden!

Dolar 4,61
Euro 5,39 ki Avrupa sarsılıyor, deprem var deprem

Tavsiye ederim:
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/210826

Yüzde 12,5

Bırak her şeyin dövize endeksli olduğunu…
UNUTALIM…
Üreticiyi, geçimini, unutalım tüketiciyi…
Almanya’da enflasyon yüzde 2,2 olarak gerçekleşti!

Çalışan onlar, kazananlar onlar…
Sevdiklerim, değer verdiklerim…
Alışverişe giden ben…
YEMINLE…
Yüzde 2,2’yi gayet net his ediyorum!

Eyyy Türk milleti…
Yeter de Allah, lilah edebiyatına, HIRSIZLARA…
DUR DE…
Ve hesap sor, sorulmasını ısrarla talep et…
Denetleyicisi ol!

Daha geçenlerde yayınladım pezevengi…
Şer odaklarıymış, dışarıdan müdahale…
Sadece yetersizlik, beceriksizlik!

Bir konuda bir bilgi arıyordum, akademik düzeyde, ciddi

Gör bak halimizi…
Hala çocukları ilgi ve yeteneklerine göre okutamadığımız gibi…
Olanlara, gelecek olanlara akademik derecede bilgi sunamıyoruz ne kendimize ne dünyaya!

Acı bir manzara…
Üzücü…
Dünya liderin aya dört şeritli yol yapar, kendine 1001 odalı saray da…
Ama…
Türk üniversitelerinde, üniversitelerinden çıkmaz bir tane kitap…
Allah…
Seslenmez mi sana…
OKU diye…
Merak ediyorum neyi okuyorsun, Kur’an bile okumadıktan sonra!

Lütfen, rica ederim senden, sizlerden…
Bir dakikanı ayırda bak, bak ve üzül, bak ve utan…
Kıyaslıyor kimi yazar, sözde fikir ve bilgi büyüğümüz İnce’yi Makron’la…
Yazanların, kıyaslayanların yüzüne tüküresim gelir…
İster kasket ister yemeni…
“Sözleri” teminatıysa yapacaklarının yazıklar olsun bize, yazıklar olsun analara…
Sütlerine…
Yetiştirememişiz bir milliyetçi…
Bir tane devlet kadın veya adamı!

Lütfen incele

Yarına ne olacağım belli olmaz benim, bir saniye sonrasını bilmiyorum. Bu sefer çok uzun sürdü, bu kadarına alışkı değilim, bu şiddete ve uzunlukta. Bir örnek daha vermiş olayım. Gördüğün su, bildiğin su. Kâğıt kuruyunca yine her şey görülmez oluyor

izle, üzümünü ye bağını sorma

İdrar meselesi…
Kimyasal maddelere değinmeyeceğim…
Bir evde bulunabileceklerle yetinmek istiyorum…
Örneğin…
Limon veya soğan suyu, süt, sirke, idrar…
Isıya tepki verir…
Meyve suyu hem ısıya hem morötesi ışığa tepki gösterir.

Yukarıda saydıklarım dururken idrar ile yazmak haliyle pek hos olmaz…
Ama insan zorda kalırsa…
Bil ama yapma!

Çocuklar…
Bademlere karşı vereceğiniz tepki koordinasyonu esnasında…
Benim önerdiğim kitap yöntemi…
Kısa vadeli…
Günde kaynağı ihtiyaca göre birden fazla…
Veya…
Haftada en az iki kez değiştirmek suretiyle…
Elektronik imkânları kullanmadan…
Tayyip gilleri çıldırtır, öngörülemez olursunuz…
İletişim, koordinasyon esas!

Yukarıdaki yöntem…
😊
Başka bir zamana, bir bilsen ne kadar basit olduğunu bu şekilde gizlemenin…
Ah bir bilsen.