Gel de arama

Atatürk gibi insanı…
Kamuran İnan, Şükrü Elekdağ, Onur Öymen gibi elçileri, insanları, vatanseverleri…
Allah’ım ne günlere kaldık?
Kurtar bu milleti!

http://avim.org.tr/images/uploads/Rapor/Sukru-Elekdag-81-Yilinda-Montro-Sozlesmesi-Guncel-Gelismeler-PDF-metin.pdf

http://www.ataa.org/reference/ermenisoykirimiddiasi.pdf

http://sam.gov.tr/wp-content/uploads/2012/01/+%DE+-kr+–Elekda%A6%FE-2-1-2-War-Strategy.pdf

http://www.peaceislands.org/resource/resource/reports/Turkish-Politics-After-the-Corruption-Scandal.pdf

Sizin anınıza Efendim, önünüzde saygılıyla eğiliyorum


dinle

Bretton Woods Anlaşması

Ve bir kez daha…
Laf etti bal kabağı!

Bu yaratık sözde üniversite bitirmişti değil mi?
Hani ekonomi okumuş benim bildiğim kadar?!
Lennn yandan fırlama…
Lise terkim, terk…
Ben bu cahil kafamla bunları biliyorsam eğer, nerde kaldı senin üniversite diploman?
Kasımpaşa ayısı…
Sen ancak senden cahile hava basarsın, söndürürler havanı…
Alırlar gazını!

İki bin küsur gerçek kitap…
25 bin civarı, düzenlenmiş dijital kitap…
Tamamı…
50 küsur bin olmalı…
Süs olsun diye değil be koçum, okumak, öğrenmek için!

The Bretton Woods Agreements
http://www.teamlaw.org/BWAgreements.pdf

Aklı sıra tekerleği yeniden icat edecek…
Oğlummm…
Sen giderken…
Millet geliyordu!!!

Ülke bazında altın rezervleri, TON olarak

Bunu neden mi yayınladım, belki bir gün anlatırım

Ama şu kabarcığını şimdiden yaza bilirim…
Yok uyuyamadım, felaket yorulmuşum…
Beni dünyaya getiren, büyüten, SONSUZ GÜVENDIGIM insan dahi olsa…
Ben, ben olmazdım bilgiyi teyit ettirmesem…
Annem dedi…
“Kur’an da yeri var oğlum, okudum…”


izle

Mesuliyeti ağabeyime yükle, gerisine karışma

Böyle diyormuş kardeş benim için anneme…
Mahkemeden geliyorum, kısa bir mola, kahve…
Çıkmam gerek yine…
ALLAHA ÇOK ŞÜKÜR, yüzümün akıyla çıktım işin içinden…
Omuzlarımdan çok büyük bir yük kalktı, başka daha küçük bir yük bindi…
Bu meselede hal olduğuna göre…
Tayyipistan bekle…
Önder geliyor!

Çok bıktım biliyor musunuz, özelliğimdir te gençlik yıllarımdan beri…
İmkânsız olan, imkânsız gibi görünenin üstesinden gelmek…
Meslek hayatımda böyleydi…
Tüketti…
TÜKENDIM.

EU

Es reicht!
Ich glaube es geht los. Ich bin ein unbescholtener Bürger, ich habe mir außer Verkehrs Verstößen nichts zu Schulden kommen lassen. MEINEN FINGER ABDRUCK KRIEGT IHR NICHT!

Ich bin doch kein Verbrecher…
Zur Not werde ich eine Bürgerinitiative anstoßen und gegen diesen Wahnsinn vorgehen…
Auch werde ich nicht davor zurückschrecken rechtlich gegen diesen Wahnsinn vorzugehen. Biometrische Fotos genügen euch anscheinend nicht mehr. Jetzt soll auch noch mein Finger Abdruck auf dem Ausweis gespeichert werden. Was kommt als nächstes?

Aslında kapıları kapadım

Gözlerin kapanmasını bekliyorum…
Erkek dediğin çeyrek bile olsa yatağı, yastığı, yorganı topladı mi anla!

Dükkânın kepenklerini kapadı mi?

Yiğidin mali meydanda ya…
Istıfa etti mi birtakım şeylerden anla!

Arven bebe…
İki üç gün önce gördüm en son resmini, big – food…
😊
Tam mıncıklanacak hale gelmiş, ısırılacak…
O tombik tombik bacaklar…
Gideceğim kısmetse, yakında…
Başım çok büyük belada, sonuçlanmasını, neticelenmesini bekliyorum…
DUA…
Sağ salim kalkarsam, kalkabilirsem, gelebilirsem üstesinden…
ANLA…
Allah benimle, emin ol yani…
Bu Önder’i bundan böyle kimse öyle kolay kolay dize getiremeyecek!

Neden yazmıyorum, elektronik kitap yayınlamıyorum?
Elim bir şeye varmıyor, moral -296 derece…
Çekip vurmam lazım, korkuyorum bana benden daha yakın, daha değerli…
KAYBEDEMEM…
Kendi şakağıma bir kurşun…
Valide, kıyamam. Ya gerçekten görmezsem bir daha bana kıymetli olanları?
Deli deli düşünceler…
Dayan Önder, “sürün” Önder…
Evlat…
Koca sıpa, herif hala koca bebe!?
Ne b.k yiyeceksin Önder?
Karar ver!

Zeynep Hanim yazdı yine, her zamankinin aksine… düşüncelerim sonunda!

Sınırda “Cihatçı” kuşağı
16 Nisan 2018

Türkiye kendi eliyle sınırında “Afganistan” yaratıyor…
Suriye’de, Rus destekli Esad rejimiyle beş yıldır savaşan ne kadar “Cihatçı” varsa, peyderpey Türkiye sınırına toplanıyor.
Önce Halep’teki cihatçılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus lider Putin ile anlaşması sonucu İdlib’e getirildi.
Ardından Esad ordusunun Lübnan sınırındaki Arsel’i ele geçirmesi üzerine, burada El Nusra örgütü üyeleri -ki terör örgütü olarak tüm dünya tanımış durumda- otobüslerle Türkiye sınırına taşındı.
Son olarak da Şam kırsalındaki Doğu Guta’dan cihatçılar çıkarılıp, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ile kontrol altına aldığı Cerablus ve El Bab’a getirildi.
Şimdi pek sesleri çıkmıyor bu cihatçıların. Ama önümüzdeki dönemde ne yapacaklar orası bir muamma.
Rusya, daha şimdiden Türkiye’nin TSK ve Özgür Suriye Ordusu işbirliği ile ele geçirdiği Afrin’e göz dikmiş durumda. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un “Artık Afrin’i Esad rejimine devredin” açıklaması, Moskova’dan gelen -şimdilik savuşturulmuş gibi yapılan- ilk talep. Ama kesinlikle arkası gelecek.
Peki Türkiye, sınırına yığılan bu cihatçıları ne yapacak?
Rusya’nın eline mi bırakacak? Yoksa Esad rejimini devirmeleri için bu gruplara destek mi olacak.
Cihatçılar için “Türk-ABD İşbirliği” yeniden mi?
Eğer AKP hükümeti, sınırdaki bu “cihatçı kuşağını”, Esad-Rusya ikilisinin insafına bırakırsa, bunun Türkiye’ye etkileri büyük olur. Doğu Guta’da son dönemde yaşananları, Rusya-Esad birliklerinin birlikte kadın-çocuk-sivil demeden yürüttüğü operasyonları düşünün. Bunun aynısının Türkiye sınırında da gerçekleşmesi halinde, kaçanlar nereye gidecek?
İkinci ihtimal, bu cihatçıların yeniden örgütlenip Esad yönetimini devirmek için kullanılması.
Bu durumda ise AKP hükümeti, bugünlerde hemen her fırsatta bağırıp çağırdığı ABD ile işbirliğine gidecek.
Suriye savaşının ilk yıllarında yapılmıştı; eğit-donat projesini hatırlayın. “Suriyeli muhalif” adı altında örgütlenen cihatçılar bizzat ABD ve Türkiye tarafından, Türk topraklarında eğitilmiş, Esad’ı devirmek, IŞİD’le savaşmak için Suriye’ye salınmıştı. Bunların çoğu bizzat IŞİD’e katıldı, kimisi de aldıkları Amerikan-Suudi paraları, Türk askeri eğitimi ile Suriye içinde gidip başka grupların arasına karıştı.
Şimdi aynı ekip, yeniden Türkiye sınırında toplanıyor.
Buna bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’lilerin “eyyy Amerika” söylemini bir tarafa bırakmasını, Suriye’ye yapılan son füze saldırısında Amerikalılardan yana saf tutmasını, BM’de ABD ile ortak imzayla Suriye karar tasarısı sunmasını da ekleyin.
Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “Afrin’i Esad’a teslim edin” çıkışı şaka değildi.
Ruslar, AKP hükümetinin ihaleler vererek Moskova’yı “iyi tutma” politikası izlerken -bedeli dünya standartlarına göre en fazla 6 milyar dolar nükleer santral ihalesini Ruslara 20 milyar dolardan fazlaya verdiler- öbür tarafta ABD ile saf tutmaya başladığının farkında.
Büyük güçler arasındaki kavga; öyle 20 milyar dolarlık ihaleyle, üç beş uçak alarak bu kavgadan sıyrılmayı uman bizim beton lobisinin boyunu aşacak kadar büyük.
Savaştan kaçıp Türkiye’ye gelen dört milyon Suriyelinin ülke için “sorun yarattığını” mı düşünüyorsunuz?
Durun bekleyin; sınırda toplanan bu cihatçılar, şu anda bizimle birlikte Türkiye’de yaşayan milyonlarca Suriyeliden daha fazla sıkıntı yaratacak hepimize.
Suriye bombardımanının sonucu
ABD Başkanı Trump’ın ‘tweet’lerle işaretini verdiği saldırı yapıldı; ABD-İngiltere-Fransa üçlüsü -ki Irak’ı da bu üçlü “Saddam nükleer-kimyasal silah yapıyor” diye yerle bir etmiş, sonradan “pardon, silah yokmuş” demişlerdi- füzelerle Esad rejimine ait bazı tesisleri vurdu.
Peki üçlü koalisyon Suriye’yi neden vurdu? Amerikalılar, Rusya destekli Esad ordusunun kuşatma altına aldığı Şam kırsalındaki Duma bölgesinde bir “kimyasal saldırı yaşandığı” gerekçesiyle Suriye’yi vurdu. Duma, Türkiye’nin de semirmesine büyük destek verdiği, Esad’a karşı savaşan “İslam Ordusu” adlı cihatçı grupların kontrolündeydi ve düşmek üzereydi.
“İslam Ordusu”nun kurucusu -sonradan Rusya tarafından öldürülen- Zehran Alluş, zamanında Şeyh Maksud kentinde kimyasal silah kullandığı için “Kimyasal Alluş” adıyla tanınıyor. İşte bu “Kimyasal Alluş’un” cihatçılarının “Esad kimyasal saldırı yaptı” yaygarası ile harekete geçti ABD, Fransa ve İngiltere.
Gerçekten orada kimyasal saldırı oldu mu? Herhangi bir kanıt yok. Eğer saldırı gerçekse, kalan kanıtlar da zaten koalisyon üçlüsünün füze saldırısı sonucunda yok oldu, gitti. Temiz iş yani.
Füze saldırısında Suriye’de nereler vuruldu?
Washington ve yandaşlarının açıklamalarına göre, Esad’ın kimyasal tesisleri ve hava savunma sistemleri vuruldu. İlginçtir; Esad’ın kimyasal silah ürettiği iddia edilen tesisleri vuruyorlar, ama ortalıkta hiç gaz sızıntısı olmadı.
Saldırının siyasi sonucu ne oldu?
ABD Başkanı Donald Trump’ın sabah uyanır uyanmaz attığı ‘tweet’lerle savurduğu tehditler yerine getirildi, Trump’ın gururu kurtarıldı.
Zamanında Irak’ı yerle bir eden ABD-İngiltere-Fransa koalisyonu, yancıları Suudi Arabistan ve İsrail’le birlikte yeniden oluşturuldu.
Türkiye’de hemen her fırsatta ABD’ye “eyyyy” diyen, Avrupa’ya tehditler savuran AKP hükümeti, Suriye’ye saldırının yanında yer aldı. AKP, ABD-İngiltere-Fransa’nın, bir kandil gecesi Müslüman bir ülkenin topraklarını bombalamasından “memnuniyet duyduğunu” açıkladı.
En çok sevinen de Türkiye sınırına yığılan cihatçılar oldu. Cihatçıların, Suriye’de Esad’ı devirip, şeriat devleti kurma hayalleri yeniden hortladı.
Esad’ı vuran üçlü koalisyon, Suriye’deki Rus üslerine ya da İran destekli grupların karargahlarına dokunmadı. Hatta saldırı öncesinde Rusya’ya bilgi verildiği de açıklandı.
Esad cephesinde de öyle büyük bir yıkım yaşanmadı. Vurulan yerlerin büyük kısmının, zaten boşaltılmış ya da işlevi olmayan tesisler olduğu ortaya çıktı.
Sonuçta olan yine bombalar altında yaşayan gariban Suriye halkına oldu.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/zeynep-gurcanli/sinirda-cihatci-kusagi-2352230/

Daha bir iki satir okudum, okumadım beynimde hem şimşekler çaktı hem sorular oluştu…
Hala…
Belki hatırlarsınız umuduyla…
Hani sormuştum ya: Yapmaz değil mi?
Diye.

Somut delil yok elde…
Ne birinde ne ötekinde…
Emareler, belirtiler, varsayımlar, tezler…
Daha dün g.t…
Kıllarına anlatıyordu ÖSO ve kahramanlıklarını”, sanırsın ki Türkiye Cumhuriyeti değil Suriye başkanı…
Yine soruyor öncesinde yayınladıklarımda saygıdeğer gazeteci neden diye, ABD, İngiltere, Fransa kimin karagözü, kimin kara kaşı diye?

Elde tek somut veri…
DINCI…
Te Mısır’dan tut Edirne’ye…
Ve yine din kardeşliği, İslam felsefesi, >>> kulun <<< dirliği…
Acaba diyorum, bilmediğimiz, tahmin bile edemediğimiz bir oyun mu sergileniyor…
Bir zamanlar…
Laik demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne son ve öldürücü darbeyi indirmek için mi biriktiriliyor sinir ötesinde bu eli silahlı, katil yaratıklar?

Neticede belli, malum seçimler…
ÖYLE VEYA BÖYLE KAZANMAK ZORUNDALAR, KAZANACAKLAR…
Vatan, millet bölünmüş vaziyete ve bıçak kemiğe dayandığı an polisinden tut askerine, elinde ağır silah olan herkes bölünecek ikiye. Öyle inanıyorum ki önümüzdeki seçimlerde hileli – hilesiz olacak bir şeyler ve millet sonunda patlayacak…
İşte o zaman sınırda bekleyen katiller çok işe yarayacak!

İnşallah yanılıyorumdur, inşallah çok fazla kötümserimdir…
İnşallah.