The new economy

Türk milleti….
Kürdü, Türkü, Laz’ı, Çerkez’i…
HEPIMIZ ya hepimiz aynı b.kun soyuyuz. Af edin beni bu denli açıklıkla yazdığım için…
Kendimi kaybettim, eşeğe binip eşeği arayanlardanım.

Dijital kapitalizm…
Bilende yazıyor, bilmeyende. Herkes doktor, herkes avukat, mühendis…
Hâkim…
Bilende bilmeyende!

Ve evet, kimi şeylere bakışım farklıdır benim. Belki yanlışım…
Belki doğru…
Okuyorum, düşünüyorum, izliyorum…
Kendim, kendimi kendimle kendi başıma anlamıyorum…
SANA NE?
Işın mi yok oğlum senin, yarım g.tünle başına bela mi arıyorsun?

Sen bak sevdiklerine, SENIN olanlara, onlarla uğraş…
Ekonominin, tabiattın ya tabiatın KANUNUDUR…
Başarışız olan gider, kaybolur…
Bakıyorsun ülkeye tam tersi, O kadın…
Y-CHP’nin başındaki BUNAK…
Destekçileri, SATILMIŞLAR ORDUSU. Ya kadın haklı, sana ne oluyor biri gider gelen gideni aratır…
Başaramadı, bırak gitsin, çekilsin kenara…
Şerefte budur onurda…
Belki şerefsizlere örnek olur, belki
Ama nerede?

Ben kendimi anlamıyorum, anlayan varsa çıksın ortaya!
Her şey o kadar yüzeysel, o kadar sığ ki…
Kaba…
İğrendim, tiksindim güvenimi sanki bir iyice yitirdim insana!

Ama ben, ben olmazdım…
Umutları tüketmeden bakmak istiyorum dünyaya…
Sevgiyi…
Saygıyı…
Güveni yitirmek istemiyorum tüm bu değerleri tüketmek üzere olsam da!

Bak bir piç…
Lafı eveledi, geveledi nerelere getirdi…
The new economy…
Her şey üretmeden tüketmek üzere!

Ben kaçtım, kendimden kaçamıyorum ki ne fayda!

Yorumsuz

Türkiye artık tercüme bile edilemez
26 Temmuz 2018

Hepsi iyi hoş da…
İsmail Tomruk’un sanayi bakanı olması bence yakışık almadı.
*
Şimdi diyebilirsiniz ki, İsmail Tomruk diye bakan yok.
Olsa sizin için fark eder miydi?
İsmail Tomruk olsa ne olur, Fatma Tepsi olsa ne olur?
*
Cumhuriyet gazetesinin karikatüristi Musa Kart’ı ETS turizme telefon edip tatil rezervasyonu yaptırdı diye dokuz ay hapis yatırdılar, ETS turizm fetodan soruşturuluyor dediler.
ETS turizmin sahibini turizm bakanı yaptılar!
Varlığıyla onur duyduğumuz Musa Kart elli sene kafa yorsa bu durumdan daha trajikomik bir “karikatür” çizebilir mi?
*
Kayınçosunun teyzeoğlu fetonun dersanesine gitmiş diye yüzbinlerce insanın hayatını kaydırdılar. Kardeşi fetoculuktan hapiste bulunan Bekir Pakdemirli’yi tarım bakanı yaptılar.
İşin burası çok önemli değil…
Bunların babası Ekrem Pakdemirli’ydi, ANAP’ın bakanıydı, bal tutan parmağını yalar misali, bakanlık koltuğunda otururken İzmir’de villa sitesi kurmuştu, sitenin adı neydi biliyor musunuz… Baltutan Sitesi!
*
Keçiboynuzu rekoltesini belirleme yetkisini asrın liderimize bağladılar. Memlekette yargıdan orduya her şeyi asrın liderimize bağladılar, kaşla göz arasında keçiboynuzunu da bağladılar.
Muhtemelen kendisinin bile haberi yoktur.
Bu yazıda okuyunca etrafındaki yalakaları çağırıp “keçiboynuzunu niye bana bağladınız ulan” diye fırçalayacaktır ama, iş işten geçti, bağladılar.
Dünyada keçiboynuzundan sorumlu tek cumhurbaşkanı var, bizimki.
*
Asrın liderimizin yemin törenine diktatör, soykırımcı, darbeci, savaş suçlusu gibi prestijli devlet adamları katıldı. Gurur duyduk.
Özellikle Venezuela’nın otobüs şoförü devlet başkanının gelmesinden onur duyduk.
Venezuela’da enflasyon şu anda yüzde bir milyon… Yanlış okumadınız, yüzde bir milyon… Asgari ücret üç dolar! Venezuela parası artık tuvalet kağıdı olarak bile işe yaramıyor, takasla alışveriş yapılıyor, tıraş oluyorsun mesela, berbere yumurta ödüyorsun.
Asrın liderimizin dünyada en iyi anlaştığı devlet adamı, bu arkadaş.
*
Para deyince aklıma geldi… Darphanemizin bastığı 1 liranın maliyeti 13 kuruş arttı. Geçen sene 30 kuruşa üretiliyordu, şimdi anca 43 kuruşa üretiliyor. Memlekete bereket geldi anlayacağınız… Dünyada kendi değerine karşı değer kaybeden tek para, bizim para.
*
Zart diye kararname çıkardılar, rektör olmak için profesör olma şartını kaldırdılar. Şahane oldu. Ben mesela, tam Boğaziçi rektörü olmak için başvuruda bulunuyordum ki, zurt diye kararname çıkardılar, rektör olmak için profesör olma şartını geri koydular.
*
Akp iktidar oldu, Balkan harbinden kalma dandik vagonları hızlı tren yaptılar, ilk virajda 41 insanımız sizlere ömür…
O gün devlet demiryolları genel müdürü olan arkadaş şu anda milletvekili, o gün ulaştırma bakanı olan arkadaş şu anda Tbmm başkanı, o gün başbakan olan arkadaş şu anda tek adam.
Ve şimdi gene tren faciası oldu, 24 insanımız sizlere ömür…
Bana sorarsanız şu anki devlet demiryolları genel müdürü ilk seçimde milletvekili olur. Hayırlısıyla iki üç facia daha yaptırırsa, ulaştırma bakanı bile olur.
*
Biliyorsunuz sık sık övgüyle bahsederim, mecliste en beğendiğim milletvekili, asrın liderimizin şoförü Yeliz bey… Tarihi açıklamalarda bulundu, “matematiği benim dedem icat etti” dedi, “matematiği icat eden dedemi Romalılar öldürdü” dedi.
Bunları söyleyen Yeliz bey, TBMM Milli Eğitim Komisyonu üyesi…
Çocuklarımızın eğitimiyle alakalı kanunlara Yeliz bey yön veriyor.
*
(Hal böyleyken, bazı iyiniyetli insanlarımız hâlâ “milli eğitim bakanından umutluyum” filan diyor.)
*
(70 bin üniversite öğrencisi hapiste, yetmedi, ODTÜ öğrencilerini tutukladılar, ama herkes milli eğitim bakanından çok umutlu.)
*
Suriye’den ithal ettiğimiz patateslerin aslında bizim patatesler olduğu ortaya çıktı.
El Bab’ı kurtardık, Afrin’i kurtardık, oralarda artık tarım yapılıyor, oralara destek olmak için patates ithal ediyoruz diyorlardı…
Meğer, geçen sene ucuza kapatıp, stoklamışlar, bu sene fahiş fiyata yükselince ithal ayağıyla millete kakalamışlar.
Millet hâlâ Afrin’i kurtardık, patatesle destek oluyoruz zannediyor.
Kısmetse Münbiç’i de kurtaralım, Münbiç’ten de domates kakalarlar artık… Kakalamazlarsa kabahat.
*
İngilizler gazetecilik mesleğini tarif ederken “gazetecilik genel itibariyle Lord Jones’un yaşadığından haberi olmayan insanlara ‘Lord Jones öldü‘ demekten ibarettir” derler…
Habertürk’ün kapatılması da gerçek anlamda gazetecilik faaliyeti oldu.
Habertürk’ün var olduğundan pek kimsenin haberi olmadığı için, “Habertürk kapandı” haberi de pek okunmadı.
*
Yandaş müteahhit “Binali kalırsa yaşadık, milletin orasına koyacağız” derken, Chp’nin cumhurbaşkanı adayı bana “şerefsiz oğlu şerefsiz” derken, Binali Yıldırım’a “şeref madalyası” verildi.
Sırf şerefsizlik olsun diye hatırlatıyorum… Chp’nin şeref uzmanı cumhurbaşkanı adayı derhal gidip Binali beyi tebrik etmeli.
*
Meral Akşener genel başkanlığı bıraktı, bir daha aday olmayacağını açıkladı, İyi partililer Meral Akşener’in evinin önünde toplandı, genel başkanlığı bırakmasın diye kendilerini eve zincirlediler.
Keşke böyle bir yöntem uygulamasalardı.
Chp’ye akıl vermiş oldular…
Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu görecek, kendi kendine genel başkanlığı bırakmasın diye kendini koltuğuna zincirleyecek!
*
Yüksek Askeri Şura’dan ordu komutanları çıkarıldı, onların yerine damat sokuldu. Bence artık yüzbaşı yarbay tuğgeneral filan olmamalı… Rütbelerimiz yüzbaldız, yargörümce, tümkuzen, korelti olmalı. Kayınpeder zaten mareşal.
*
Deniyor ki Adnan Oktar niye tutuklandı?
Kardeşim, bu memlekette kedi karikatürü çizene bile altı sene veriyorlar, sen kedicik koleksiyonu yapmışsın, müebbetle bile yırtarsan gene iyi.
*
Albüm kartonetlerine “hacı” yazdırtan, habire umreye gidip, kutsal topraklardan ihramla reklam yapan, asrın liderimizin iftarlarında ezan okuyan, “61 gün kefaret orucu tutacağım” filan diyen, edep timsali mütedeyyin popçu Mustafa Ceceli, fetocular gibi, elalemin yatak odasında çekilmiş gizli kamera kayıtlarını mahkemeye verdi.
Açık söylüyorum, Ceceli delikanlıysa, İntizar’a kurban olayım.
*
Diyanet işleri’nin çocuk eğitimi için yayınladığı “aile” dergisi izah etti: Dünyayı kendi etrafında ve yörüngesinde melekler döndürüyormuş, melekler elektrik gibiymiş, kar tanelerini melekler taşıyormuş, bu sayede kar taneleri birbirlerine değmeden yere kadar iniyorlarmış.
*
Diyanet işleri’nden rica ediyorum…
Çığ düştüğünde, sel bastığında meleklerin mesaisi mi bitmiş oluyor?
*
Sihirbaz Aref’i kobra soktu.
“Sağlıkta şöyle devrim yaptık, sağlıkta böyle devrim yaptık” diyorlardı, bizimkilerin devriminde panzehir bile yokmuş iyi mi…
Sihirbaz yalvar yakar Mısır’a gitmeseydi, bizim sağlık sisteminde anca mumya olacaktı.
*
Pazar günü İstanbul Veliefendi Hipodromu’nda Başbakanlık Koşusu yapıldı.
Küçük bi pürüz vardı…
Memlekette başbakanlık yok!
*
İddia ediyorum, son paragrafı Almanca’ya tercüme edin, herhangi bir Alman’a okuyun, nasıl yani deyip bön bön bakmazsa mesleği bırakırım.
Türkiye artık tercüme bile edilemez hale geldi.
*
İstanbul’da ekmeğe 25 kuruş zam yapıldı. Zammı kamuoyuna duyurmak yasak…
Çevir bunu İngilizce’ye, ilk gördüğün İngiliz’e oku, anlarsa 25 kuruşu senin yerine ben ödeyeceğim.
*
Herhangi bir medeni ülke vatandaşının Türkiye’ye artık akıl sır erdirebilmesi mümkün değildir.
*
Bakın, Dünya Tuvalet Birliği 193 bin lira masraf yaptı, Türkiye’nin en modern tuvaletini inşa etti, Türkiye’ye hibe etti, uluslararası konuklar eşliğinde törenle açıldı.
İki gün geçmedi kardeşim… Saldırıya uğradı, kapıları kırıldı, kapı kolları çalındı, elektrik panosuna zarar verildi.
Niye?
Sayın ahalimiz böyle medeni mekanlar yerine, direkt memleketin içine sıçmaya kararlı çünkü.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/turkiye-artik-tercume-bile-edilemez-2541057/

Öngörüsüzlük, kahpelik kural olmuş para ise bu düzeni ayakta tutan harç

Gidiyoruz bir yerlere…
Ama nereye?
Belli değil kardeşim. Belli değil…
Ulusal ve uluslararası siyaset altüst…
Ruslar şikâyet ediyorlar, yatıp kalkıp Allahlarına şükür etsinler…
İki Trump, beş Kahpedoğan bir Putin etmez…
Hiçbir yönden ya hiçbir yönden!

Onu bırak…
Artık paraya bile güvenemez oldun, yatırımcıya…
Borsa, morsa hepsi hava…
Tek ve doğru öngörü…
Öngörüsüzlük, hesap kitap imkânsız…
Peki çare???

Tek çare var kardeşim tek çare ama O da bizim gibi insanlar ile neredeyse imkânsız…
Bir araya gelip bu düzensizliği başa yıkmak…
S.kerim demokrasisini, hele ilerisini…
Eski Yunan bile, felsefeciler, düşünürler yakındılar, feryat figan haykırdılar…
DEMOKRASI…
Yığınların hakimiyeti!

Günümüzde demokrasi kardeşim, temsili temsili…
Sadece ve sadece eğitimli, bilinçli ve SORUMLU insanların siyasi sistemi!

Not: Arkadaş evde tamir, tadilat…
Alışveriş, MANYAKLAR her şey bende, her şey. Kendime ayıracak bir saniyem kalmadı…
Yüklendikçe yükleniyorlar üzerime…
Dükkânda makinalar, ağır sanayi makineleri. Arızalandı biri tamir ettim…
Yüzüm, gözüm, ellerim, soyundum, bedenim…
Yağlı kara, yatmak lazım banyoya!!!

Kardeş gelecek şimidi, taksiciyim ya unuttum, taksici!

Özelleştirme ve pazarlama üzerine

Devlet demek…
Hükümet…
Hüküm etmek böyle bir şey işte…
Öncelikle GÖTE ve tüm göt kıllarına duyurulur!!!

Dün geçti Alman haberlerinden…
Alman hükümeti bir ÖZEL teşebbüsün satışını engelledi…
Hisse devri…
Bir enerji şirketi Çinlilere arz etmek istedi…
ALMAN DEVLETI…
Dedi ki enerji yani elektrik üretimi STRATEJIK öneme sahip bir girişim…
El âleme SATILLAMAZ, hisse sahibi OLAMAZ…
Madem hisselerini arz etmek durumundasın veya zorunda…
Alman kamu kuruluşuna satacaktın…
NOKTA

İletişimden şekere, samana…
Kıçımızdaki dona kadar satılar, satacaklar…
Çok yakında ITINA ile örttükleri türbanlı kalakların bilmem nesini de satışa çıkarırlarsa…
Sakın şaşırma!

Anamdan emdiğim süt fitil fitil burnumdan geliyor; HAVALAR

Haftaya yine beklentiler 36 derece civarı…
Kesin olan…
Kırkları bulursa Türkiye’deki gibi kalpten giderim. İmkânı yok dayanmama…
Hiç unutmayacağım Nizza öncesi boğulma vakamdı, kazadan yıllar sonra adalarda denize girdim…
Ümit amcayla birlikte gitmiştik, O sahilde ben ki ada…
Birkaç metre açıldım sahilden su birden soğudu bünyem kaldırmadı, kramplar…
Çok zor çıktım sudan, Ümit amcada yârdim edemedi ihtiyar adam.

Saat yedi suları, 21 derece, çok güzel…
Ben kaçtım…
İşler Önderi bekler!

Daha da beter İzmirlim, daha da beter

Dijital kapitalizmi bitireyim, kitapçık haline getireyim sana da yollayacağım söz…
Günlerden beri ilk defa gazete okumaya fırsatım oldu, yok…
Geberdim, parmaklarımı oynatmaya halim yok…
Böylece gazete okuma fırsatım doğdu.


Bedellinin bedeli ağırdır

1843…
Abdülmecid padişahtı.
Düzenli orduya geçilmişti.
Askerlik “vatan borcu” haline getirilmişti.
Şak…
Kura Kanunu çıkarıldı.
Piyango usulü kura çekiliyordu, 26 yaşına kadar her erkek kuraya dahil ediliyordu, kurada ismi denk gelen beş yıl askerlik yapıyordu.
*
Üç yıl sonra 1846.
Şak…
Zenginler için “bedel-i şahsi” çıkarıldı.
*
Kurada ismi çıkan zengin vatandaş, bedel-i şahsiyi ödüyor, kendisinin yerine bir başkasını askere gönderiyordu, kendisi muaf oluyordu.
*
Bedel-i şahsi ne kadardı derseniz?
Kanunla belirlenmişti.
“Bedel verecek kimse, bağını bahçesini tarlasını evini satmadan bedeli ödeyebilecek güçte olmalıydı. 25 yaşını geçmiş, 30 yaşını doldurmamış olmalıydı. Beyaz köle bedel olarak verilebilirdi, Arap köle bedel olarak verilemezdi. Bedel olarak verilecek asker, sağlıklı olmalıydı, çürüğe ayrılmış olmamalıydı, ahali arasında kötü tanınan kimselerden olmamalıydı. Bedel olarak verilen asker firar ederse, bedeli veren kimse yeni bir bedel vermek zorundaydı.”
*
Uygulama tıkır tıkır işliyordu.
Zenginler tiko para bastırıyor, pazarlıkta anlaşıyor, kendi yerine gariban gönderiyordu.
*
24 yıl böyle devam etti.
1870’e gelindi.
Padişah Abdülaziz’di.
Şak…
“Bedel-i nakdi” çıkarıldı.
*
Askere gidenin geri gelmediği dönemlerdi.
Zenginler kendileri yerine askere gönderecek, kendileri yerine savaşacak, kendileri yerine ölecek gariban bulmakta zorlanıyorlardı.
*
Bedel-i nakdi icat edildi.
15 bin kuruş ödeyen, yırtıyordu.
Zenginlerin kendi yerine birini göndermesine gerek kalmamıştı.
15 bin kuruşu ödeyen, muaf tutuluyordu.
*
Bedel-i nakdi uygulamasıyla, garibanlar bedavaya getirilmişti.
*
Bedel-i şahsi uygulamasında para garibana ödeniyordu, gariban ölse bile parası ailesine kalıyordu.
Bedel-i nakdi uygulamasında ise, para devlete ödeniyordu, gariban hem askere gidiyor, hem ölüyor, hem avucunu yalıyordu.
*
1886…
Padişah Abdülhamid’ti.
Damping yaptı.
50 altın’a bağladı.
50 altın getiren askerlikten sıyırır dedi.
*
1911…
Padişah Reşad’tı.
30 altın’a indirdi.
*
Vahdettin tahta çıktı.
Parayla sata sata, ordu kalmamıştı.
*
1923…
Cumhuriyet, bu adaletsizliğe son verdi.
Kurayla değil…
Parayla değil…
Sırayla dedi.
*
1987…
Turgut Özal kapıyı yeniden açtı.
Zengin-yoksul eşitliği yeniden bozuldu.
Zihniyet 141 yıl geriye götürüldü.
*
Arkası çorap söküğü gibi geldi.
*
Askerlik denilen kavram, tüfek tank uçak denizaltı cephane üniforma nöbet komutan ast-üst filan değildir…
Bir milletin vatan için “topyekun” ölebilmeyi göze alma şuurudur.
*
Profesyonel ordu ambalajı yalandır.
“Ensen kalınsa canın sağolsun, garibansan vatan sağolsun” mantığı, müflis padişah kafasıdır.
*
Cumhuriyet’in kıymetini bilmeyenler, Osmanlı’nın sonundan ibret almalıdır.
Bedellinin bedeli ağırdır.
Tek tek kurtulduğunu zannedersin, hep birlikte kaybedersin, kaçınılmazdır.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/bedellinin-bedeli-agirdir-2543079/

Eğer danışıklı dövüş değilse

Pezevengin suyu ısınmaya başladı…
Okyanus ötesinde bir a.cık ağızlı, bir diğeri coğrafyada…
Dediğim gibi bu gibi tiplerin ne yapacağı belli olmaz, aklına estiği gibi davranır. Hayalperesttirler…
Biliyoruz ki Türk ve veya Tayyip Silahlı Kuvvetleri, Türk’ün, milletin ordusu değil…
NATO’nun bilmem neleri…
İcazet, izin almadan bizim siyasetçiler gibi tuvalete bile gidemezler…
Eğer danışıklı bir dövüş değilse…
İzin, icazet çıkabilir!

Gitmem lazım, halim yok

İklim değişikliği, bak güzel kardeşim bu konuyla ciddi ciddi ilgilendim…
Bir yüzüm ama çok yönüm vardır benim…
Meraklı köfteciyim, bu arada köfteyi çok severim…
İçli içli, güzeller güzeli…
Birileri yapsa da yesem.

İnsan ve çevresi…
İnsan ömrü ve evrenin yaşı…
Tabiat…
Zamanı farklı ölçer. Bizi ve hayal gücümüzü aşar!

Tabii ki eskiden de iklim değişiyordu, mesela buzul çağı…
Veya…
Ya insanlar neden yayıldı dünyaya?
Genelde iklim değişikliği, kuraklık falan…
AMAAA…
Bilim ispatladı, hiçbir ikim değişikliği bu kadar kısa vadelerle bir uçtan diğer uca değişime uğramadı…
İnsan ömrü içeresinde kardeşim, evrenin zaman ölçütleri bambaşka…
Binler, on binler milyonlarca yil ile ölçer…
Sen, ben 30, 40, 70 – 80 seneyi biliriz…
O hayvan ve ülkemizdeki emsali…
Lafebesi!

oku

Ben kaçtım, kaçmak MECBURIYETINDEYIM…
Mecbur!