Bu üçüncü gidişim

Salı ve perşembe günleri…
Salı günü berbattı, tamam siyahı şaşmadım ama hep ucundan ucundan…
Dün çok yorulmuşum, çok. Bugün geç vakit açıldım, atışı yükseltim…
İlkinde 200 puandan galiba 164 – 165’di…
Bugün mümkün olan 250 puandan 231…
Verin elime Smart Rifle’yi…
Bilgisayarlı, bilgisayarlı…
Vurayım alından pezevengi!

Galiba

Yarına boşum hanımlar, yine araya bir şeyler girmezse…
Tayyipistanda kadın olmakla devam

İyi gene

CHP Trabzon Milletvekili Halûk Pekşen açıklıyor; 2.537.000 sahte nüfus kimliği yaratılmış…
İyi gene, vallahi billahi iyi…
Bu durumu düşünecek olursak…
YSK…
2019 seçimleri için Devlet Malzeme Ofisine 55 milyon seçmen için…
500 milyon zarf bastırmış…
Yasalara göre her seçmen iki zarf kullanacak eder 110 milyon zarf…
2×55=110
Kanun, her nedense %18 fazlasını öngörüyor eder 130 milyon…
Ama basılan 500 milyon…
AKP ve MHP ittifak çetesi belli, çok güzel s.kiyor seni…
Ağlanacağına zevk al bari!

Burada Sayın Çölaşan’a da cevap vermiş olayım…
Evet…
Boykot.

Seçime girsen ne olur?
Bugüne kadar girdilerde ne oldu?
Öteki türlü hiç olmazsa her yönden ama her yönden dünya görecek…
Burada yanlış bir şey var, ters giden bir şeyler…
Salt HDP mesela boykot etse diyecekler, bağlayacaklar Kürt meselesine AMA hala ortada resmen seçilmiş bir “hükümet” var. Çünkü muhalefette katıldı seçimlere…
AMA…
Tüm muhalefet derse bu seçimler baştan hâksiz, şaibeli bu yüzden biz bu seçime katılmıyoruz…
Ne olur???

Ya kör müsünüz?
Gitti bizzat Putin’in götünü yaladı…
Hadi Almanya, karşımızda kadın var olmaz…
Bir taraftan rehine alıp baskı oluşturdu öte yandan yolladı uşaklarını başka şekilde şirinlikler yaptılar…
Düşmez kalkmaz bir Allah…
Ve yine yalnızlık sadece Allah’a mahsus…
Anlasana be anlasana!

Bunun ilerisi, gerisi yokkk…
Muhalefet…
Demokrasilerin olmazsa olmazı!

Neden seçim deniliyor ya, neden???
Ortada seçim yapılacak bir şey kalmazsa ne olur?
TEKEL…
NOKTA!

A var B, C, D falan yok…
Seçebileceğin sadece A’sa, sadece A…
Buna seçim, tercih denir mi?
Sizler…
Demokrasiyi çocuk oyuncağı mi sandınız?

Al…
Amerika mesela…
Başkanlık mi başkanlık, demokrasi mi demokrasi…
Halk…
Ya tercihini cumhuriyetçilerden yana veya demokratlardan yana yapacak…
Seçenek var, tercih var…
Anla ya anla!

Açık mektup

Merhaba Soner Bey,

Kusura bakmayın Efendim yine rahatsız ediyorum sizi AMA konu önemli…
Yine size akil öğretmek veya herhangi bir telkin – tenkitte bulunmak haddim değil, yapmamda zaten böyle bir şey…
Salt tevazuu içinde bir bilgilendirme…
Bırakalım “KulturKampf”’ ı bir tarafa, papayı, Bismarck’ı…
Arşivlerim meydanda…
Doğru hatırlıyorsam kapsamlı bir şekilde işlemiştim konuyu AMA bakış açım ve yola çıkış noktalarım başkaydı. Yine yazınızda sormuş olduğunuz sorunun cevabini vermeden önce…
Hatırlamıyorum…
Sizi bu konuda bilgilendirdim mi hatırlamıyorum. Üç yaşımdan beri Almanya’dayım, okumadım…
Lise terkim ama özelimde olsun, mesleki açıdan ve siyaseten genelde çok yüksek pozisyonlarda olan insanlarla, üniversitelerde geçti ömrüm. Alman tarihini kendi tarihimiz kadar iyi bildiğim kanısındayım.

Almanlar…
Zaten kendi başına binlerce sayfalık ansiklopediler doldurabilecek bir millet…
Her yönden…
Sanattan tutun, bilime, bilgisayar değerli dostum bilgisayarın, kullandığınız bilgisayarın bile mucidi bir Alman (Konrad Zuse). Almanlara…
Demokratik tahammülleri…
Yine Almanları Alman edip bir yerde 1848’de yaşanan > Alman Devrimine < vesile olan Napolyon Bonapart’tir (1806) Sizin yazınızdaki sıraladıklarınız ondan sonraki gelişmelerdir. LÜTFEN yanlış anlamayın beni, rica ederim, lütfen. Biri iki eleştirdim sizi AMA size sevgim ve saygım hele araştırmacı gazeteciliğinize, bedel ödemeye hazır halinizle bakidir, bilgi hazinenize, deneyimlerinize takdirim sonsuzdur. Haddim olmayarak size dostum diyorum. Gelelim sormuş olduğunuz sorunun bence cevabına… Yine insanlık ve siyaset tarihi öğretir bize… Maalesef rahmetli Gazi Mustafa Kemal Paşanın ömrü buna yetmedi… O… Bu kapasiteye sahip bir insandı. İnsandı, bir insan evladı! Tecrübe, bilgi birikimi, olayları doğru, yerinde ve zamanında değerlendirebilme… Öngörü yetisiyle bir devlet adamıydı. En azından halkın büyük denilecek kadar bir desteğine sahipti… Ömrü yetmedi!!! Nedendir, nedenlerde biri… Benim bu zihniyete ve O kişi diyemeyeceğim, insan hiç… O yaratığa karşı durmamın nedenlerinden biri budur Efendim… Büyük bir halk desteğini, hadi sevgi demiş olalım ve güvenini alan bir kimse… Vatanini bir cennet bahçesine çevirebilecek güce sahiptir… YAPMADI… Çaldı, çırptı, kandırdı, dolandırdı ve kendi ikbali için YALAN söyledi, söylüyor… Evet… Bazen bir insan, küçük bir insan grubu… Öyle bir güce sahip olabilir ki ülkesinin kaderini değiştirir. İnsan… Tabiatı itibarıyla alışkanlıklarının esiridir. Tembeldir, yeniliklere pek açık değildir… Ancak… Kin ve nefretten bile güçlü olan bir dürtü… Sevgidir, aşktır… İnsana neler yaptırmaz ki? Bu… Çetenin ve çete başının elinde inanılmaz fırsatlar vardı, kötüye kullanıldı, hala kullanılıyor… Hazin olan… Maymunun gözü hala açılmadı. Bizler daha bir süreliğine böyle yaşamaya > mahkumuz <
Ya bu doğrultuda gerçek bir lider karşımıza çıkıp bizi ister şefkatle ister zorla doğru yola sevk edene kadar VEYA halk…
Özünü hatırlayıp Anadolu medeniyetinin getirilerini hatırlayıp kendi içinden bu dürtü ile hareketle doğruyu bulana kadar…
Bizler mecburuz, mahkumuz beklemeye!

Saygılarımla Efendim

Önder Gürbüz
Almanya


15 Mart 2018
Kulturkampf…
Kavram Almanca, “kültür mücadelesi”/”kültür savaşı” anlamına geliyor.
Siyaset literatüründe ge¬nellikle Almanca kullanılıyor. Örneğin…
Fransızca, “le Kulturkampf”…
İspanyolca, “el Kulturkampf”…
İtalyanca, “il Kulturkamp”…
Peki, bu kavram nasıl doğdu?
Avrupa’da esmeye başla¬yan aydınlanma rüzgarı, dinin toplumdaki rolü ve top¬lum-kilise arasındaki ilişkiyi tartışmaya başladı.
Kral ile birlikte ülkenin sahibi olan kilisenin kamu¬sal alanının dışına çıkması istendi. “Din ile devlet işleri birbirinden ay¬rılsın” deniyordu. Laiklik gündemdeydi…
Katolik kilisesi direndi. Ve…
Yeni kurulmaya baş¬layan -Almanya-İtalya gibi- modern ulus devletler ile kilise arasında kültü¬rel güç savaşı başladı.
– Bir yanda, elinde büyük sermaye bulunduran, (evlilik, aile, eğitim gibi alanlarda) günlük yaşama nüfuz eden, devlet içinde kurumsallaşmış dogmatik/katı dinsel otori¬te vardı.
– Diğer yanda, insan aklı¬nın ve iradesinin özgürlüğünü savunan modernist, laisist, ulusalcı, liberal, sosyalist ay¬dınlanmacılar vardı.
Bu “kültür savaşı” en sert Almanya’da yaşandı.
Papa Pius IX liderliğindeki Katolik kilisesi, Bismarck ön¬derliğindeki Prusya’nın Alman¬ya’yı birleştirerek modernist-laik ulus devlet kurmasına karşı çıktı. Başaramadı.
Bismarck, -mali kısıtla¬ma, medeni nikah, ruhban eğitiminin denetimi vs.- ko¬nularda 22 kanun çıka¬rarak Katolik kilisesinin gücünü doğradı. Vatikan’la ilişkiyi bile kesti! Cizvitleri yasaklattı. 1.800 papazı hapsetti ya da sürgüne gönderdi. Bunlar yüzünden suikaste bile uğradı. Uzatma-yayım.
Tarih: 17 Ocak 1873.
Kulturkampf kavramı…
Bismarck’ın 1871-1878 yılları arasında Katolik kilisesi ve onun gölgesinde¬ki Merkez Parti’yle yaptığı “kültür mücadelesinden” doğdu!
Gelelim meselenin Türki¬ye boyutuna…
200 YILLIK ÇATIŞMA
Almanya’daki kulturkampf sadece yedi yıl sürdü!
Daha sonra Bismarck, -gelişen sosyalist dalgadan çekinip- kilise ile anlaştı. “Azaltma Yasası” ile bazı kanunları yumuşattı…
Türkiye tarihinde ise kulturkampf -Tanıl Bo¬ra’nın “Zamanın Kelimeleri” kitabında belirttiği gibi- bit¬meyen bir cenk’tir!
Modern Türkiye tarihini Tanzimat ile başlatırsak ka¬baca şöyle bir değerlen¬dirme yapabiliriz:
– Tanzimat’a karşı II. Ab¬dülhamit…
– II. Abdülhamit’e karşı İttihatçılar…
– İttihatçılara karşı Hürri¬yet-İtilafçılar…
– Hürriyet-İtilafçılara karşı Kemalistler…
– Kemalistlere karşı Gard¬rop Atatürkçüler…
– Gardrop Atatürkçülere karşı Refah Partisi…
– Refah Partisi’ne karşı 28 Şubat…
– 28 Şubat’a karşı AKP…
Tablo böyle ne kadar daha sürüp gidecek?
200 yıldır süren kultur¬kampf/”kültür savaşımız” ne zaman-nasıl son bulacak?
Bir gün AKP iktidarı yıkıla¬cak. Sonra…
Sonra yeni bir “kültür sava¬şına” mı başlayacağız?
Ne zaman son bulacak bu kültürel cenk?
Kültürel meselelerimizi “intikam alma” boyutundan ne zaman çıkaracağız?
200 yıldır siyasi mücade¬leyi sadece “kültür eksenli” yapmak aslında büyük hata değil mi?
Ne zaman kavuşaca¬ğız toplumsal barışa? Salt kendi politik görüşümüz iktidar olduğunda mı?
Tek boyutlu kültürel hegemonya anlayışı¬nın ülke olarak bizi büyük ayrışma noktasına getirdiği/ kamplara böldüğü görülmü¬yor mu?
İki örnek vereceğim…
DİLE-TAVRA YANSIYOR
İşte 28 Şubat Davası…
Hepimiz biliyoruz ki, hukuki anlamda böyle dava olmaz.
Hepimiz biliyoruz ki, davanın ana konusu, “kültür savaşı”/kulturkampf’tır!
28 Şubat’ın yaptığı ha¬tayı bu kez AKP yapıyor; “intikam” açıklamalarında bulunuyor!
Maalesef 200 yıldır gördü¬ğümüzün benzeridir bu dava; tıpkı -II. Abdülhamit’in Yıldız Sarayı’ndaki mah¬kemede Mithat Paşa’yı yargılatması gibi- bu dava da “güç savaşı” haline dönüş¬türüldü… Peki ya sonra?
AKP iktidardan düştüğü anda -kulturkampf nede¬niyle- yeni davaların açılaca¬ğını söyleyen bugün büyük kitle yok mu Türkiye’de?
Benzer tarihsel kültür çatış¬malarını daha kaç kez yaşaca¬ğız peki?
28 Şubat askerleri, Er¬bakan iktidarının ekono¬mik-politiğine değil, salt kül¬türel yönüne bakarak büyük hata yaptı. Ve fakat…
Benzer hatayı AKP de yaptı; FETÖ’nün Türk Ordusu içinde yuvalanmasına gözünü kapadı, darbeye maruz bıraktı ülkeyi!
Vereceğim ikinci kültü¬rel çatışma örneği daha sancılı…
Bir çevrenin sırf kendi kültürlerinden olmadıkları için, uçak kazasında ölen gen¬cecik kızlara ağır sözcüklerle saldırdığını bilmeyen kalmadı sanırım…
Kulturkampf sadece siyasi çatışmanın konusu değil; top¬lumsal yaşamda da büyük yaralanmalara sebep olu¬yor. Şanlıurfa/Suruç, Ankara Gar ya da İstanbul Reina’da IŞİD tarafından öldürülen insan¬lara en ağır küfürlerle sal¬dıranları unuttunuz mu? Tüm bu nefret dolu dile-tavra yol açan da kulturkampf değil mi?
Peki, tekrarlıyorum:
Ne zaman son bulacak bu topraklardaki 200 yıllık kültü¬rel çatışma?
Kültürü, çatışma konusu olmaktan kim- nasıl çıkara¬cak?
Bu konu üzerinde çok dur¬mak-tartışmak gerekmiyor mu?
Yoksa… Birbirimize laf sokmaya devam mı etmeli¬yiz?
Hani… Mevzubahis olan Vatan’dı…
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/yetmedi-mi-artik-2287942/

Cambridge University Press

Passau üniversitesi

Appeasement politics*

Siyasette ve dolayısıyla ticarette yeri olan bir kavram…
Trump gibi…
Bizim velet-i zina gibilerine karşı izlenebilecek en son yöntem!

Bizde…
Bilişimde de-escalation yöntemi de denir, bir sorun karşısında öncesinden düşünülmüş, planlanmış yol ve yöntemlerin birbiri ardına işleme konması, mesela bir hacker saldırısında.
Bilişimin bir dalı ve askeri bilimler birbirine kimi paralellik içerir…
İkisi de önemli, ikisi de güvenlikle ilgili.

Siyaset ve ticaret iç içe olduğuna göre ve yine siyaset hayatin her alanını kapsadığı için ciddi devletler, devlet gibi devletler, adam gibi yöneticiler zamanında önlemler alır, bu gibi durumlarda izlenecek stratejiyi çok öncesinden belirler.
Avrupa Birliği ekonomik gücü olan ama dişsiz bir kaplan…
Kaldı ki çok fazla liberal, gerginden fazla…
Çin mesela öyle değil, Rus değil…
Birisi, birileri…
Bu iki zibidi gibilerinin hayalarına şöyle oldukça güçlü bir tekme indirmeli…
O çirkef ve iğrenç sesleri…
Fare sesi gibi fip, fip fip çıksın…
Veya daha güzeli kesmeli fazlalıkları, yok hadım etmemeli, doğrudan ameliyatla kadın etmeli…
Zaten yok bir farkları kötü yola düşmüş kadından…
Birde ses tellerinde de yaparsan gerekli müdahaleyi en azından haberlerde falan tırmalamaz zırvaları insan beyni!

* Yatıştırma siyaseti.

Evet kadın

Kadın uğraşma benimle, deşme yaramı, deşme!
Kızdıramazsın gülümmm, kızdıramazsın…
Hani anlattım ya geçenlerde kardeş küçükken çok kızardı diye…
Kesinlikle kabul etmiyordu tekerlemeyi…
Kabaramasın, kabaramasın kel Fatma…
Annen güzel sen çirkin(!???)
😊
Tabii ki benim kalbimin kraliçesi…
Güzel bir kadın…
Kendi güzel, ruhu güzel…
Biraz fazla manyak ama mesleğine vermek lazım…
Neticede…
Her gün delilerle uğraşırsa insan, hani üzüm üzüme baka baka derler ya…
Uğraşma benimle kadın uğraşma!


Bunu mutlaka izle

Işıkta bir delik

“90 senelik reklam arası” denmişti ya…
Hani hep diyorum, göstermelik…
Deneme, yanılma yöntemi. Bilgi yok, bilinç yok, bunlar olmayınca fikir hiç yok…
Hep dedim mi, demedim mi?

Evet…
Işık…
Bilinen en hızlı doğa gerçeği, aydınlatır etrafı…
Dün…
Sekiz gibiydi eve geldiğimde, tüm gün sadece bir sandviç, çok acıktım AMA yemeye bile hal yok…
Üst baş leş gibi, saç – sakal yine birbirinde…
Yok ne Oma’sı, eve zor attım kendimi. Telefon açtım kadına, iyi çok şükür…
Üstümü başımı değiştirmeden, yıkanmadan uzandım oturma odasına, uyumuşum…
Sabah dört buçuk gibiydi uyandığımda…
Dün…
Şahsi > ıstırabımı <, siyasi ve bilimsel gelişmeleri düşündüm…
Kızı öyle görünce ilk göz ağrım geldi gözümün önüne, canlandı tüm hatıralar…
Hayal ettim o hanım hanımcık halini, o güzel yüzünü…
Aklıma geldi babamın sözleri, “git bak civcivlere”
Elimde zaten “doksan dokuz tane”
Günün birinde aklıma geldi, vakitte vardı gittim baktım…
Aman Allah’ım bu ne?
Belli…
Mutaassıp bir kızcağız, nasıl çalarsın böylesinin yüreğini?
Oğlum…
Çalıştır gaz tenekesini!

Bildik yöntemler, klasik yaklaşım bu kızda işlemez…
Düşün ulan düşün, çalıştır kafayı!

Bakkal dükkânları vardı ve ben…
Pastırmayı severim…
>>> Her gün <<< gittim yanına istedim pastırma…
Yokkk…
Var mı öyle makine ile kesmek, elle, elle…
Bilmem hiç kestiniz mi el ile, zordur, çok zor…
İlkinde sesimi çıkarmadım kesti kalın kalın…
😊
Ondan sonra incecik, incecik istedim…
Bayağı bir uğraştırdım onu böyle, her gün ama her gün…
Tabii kıza hiç pas vermiyorum, sulanmıyorum çok ciddiyim, resmi…
Geçti böyle günler, gitmedim bir süreliğine AMA her sabah dükkân kapısına bir kırmızı gül bıraktım…
Geçmiş zaman, hatırlamıyorum…
Bir iki hafta görmedi beni, bir sabah gittim yanına…
Görünce beni yüzü asıldı, pastırma korkusu…
Dedim korkma, pastırma istemiyorum senden, seni istiyorum, kaç günüdür o güller kimden geliyor biliyor musun?

Gerisi malum…
Tüm bunlar ve fazlası dün gözümün önünden geçti, anılar, acı veren anılar!

Yine dün bir haber geçti ajanslardan, dikkatinizi çekti mi bilmem…
Amerika…
İncirlik üssünden çekilmeyi düşünüyor…
Yok bunun Türk milliyetçiliği ile ilgisi – alakası…
Almanlar gibi herifler gördü, bunlar orospu karıdan beter…
G.t kıvırıyorlar, devlet ciddiyeti ile yok ilgisi alakası.

Güneşteki patlamaları geçelim…
Basit kelimelerle nasıl anlatsam bilmem, dokunmatik diyelim…
Güneş panellerini bilirsiniz, güneş yolu ile enerji üretme, çok önemli bir gelişme…
Bilim…
Panellere “dokunmatik” bir filim çekti, bir nevi tabaka…
Böylelikle yağmurlu havalarda bile paneller enerji üretecek, panel üstüne düşen her damla enerji üretecek.

“Bizim” zibidiler düşüne dursun niye diye…
Trump…
Kerhane kapısına döndürdü Beyaz Sarayı, giren – çıkan belli değil…
Dışişleri Bakanı Tillerson ve ihracı…
Ekonomi danışmanı gibi, hani çeliğe falan vergi…
Bu da bir ihtimal Kudüs’te elçilik açılışı öncesi sözde değil Tayyipistan gibi, gerçek aktörlerden biri olan Irana yönelik bir hamle, atom programı ve yaptırım gücüyle dize getirme.

Falan filan işte…
Tüm bunlari düşündüm bu sabah. Yine…
Bu sabah tüm bunları aklımdan geçirirken Alman kanlarından birinde bir sanatçı röportajı ilgimi çekti.

Gölğe oyunu…
Millet nelerle uğraşıyor…
Hayran kaldım, bizler ise ucubelerle…
İnsan demeye dilim varmıyor, yaratık ucubeleriyle…
Görseniz sanat eserlerini önünde kırk sekiz sene düşünürsünüz bu ne?
Diye…
Vakıf olursunuz eserlerin sırrına…
>>> Lambaya (aklımda ampul ama) <<< püf deyince…
Ve işin ekstra özel yani tutuğunuz işliği >>> beli <<< bir açıyla yaklaştırdığınızda esere… Duvarda…
Bir göğe, mesela bir boğa veya antik çağlardan kalma bir tanrıca.

Reklam arasını falan bilmem AMA…
Seviniyor kerizler…
SIHA ihraç ettik diye, kime?
Arap’a!

Satabilirsen > kendi < teknolojini…
Beğendirebilirsen teknoloji pirlerine, mesela ABD veya Rusya’ya, Uzakdoğu’ya…
Görürüm ben seni yalama ve yalaka!

Uzun lafın kısası arkadaşlar…
Işığa, aydınlığa bur zibidiler ile birlikte kocaman bir delik açıldı!

Not: çıkacağım yine…
Özür dilerim hanımlar, sizler için hazırlamaya başladığım makalede geciktirme yaşattığım için…
Mümkün olan en kısa zamanda…
Ve onu da bitirmem lazım popülizm, lobi meselesini…
Anlayacağınız…
Benim kaçıp gitmem lazım, en güzeli ısız bir adaya, anca orası paklar beni.


izle

Bak unuttum yine…
Yorgunluk kardeşim yorgunluk, makarna süzgeci…
Gitmeden evvel, çıkacağım şimdi, bu adi, zibidi…
Diktatör özentisi, zübük…
Hiç…
Gücü paylaşmak ister mi?

Şüphesiz istemez neydi geçenlerde gözlemlediğim, özellikle gençlere yönelikti konuşması…
Saflar bayağı bir seyrelmiş…
Mecburiyet kardeşim mecburiyet, g.t korkusu…
Hani ISLAMIN GÜNCELLEŞMESI, Allah söyletti…
Kalkamıyor altından bu sözlerin, sadece bu yüzden değil ama kaçıyor millet, kaçıyor gençler…
Gündem değiştirmek için ISTIKLAL MARŞI…
Deniz Bey beni yine yalıtmadı, karşı çıktı AMA Hakan yine o bicim g.t yaladı.

Kanma…
Allah Peygamber aşkı için aldanma…
Ver seçimlerde ağzının payını…
Götür ve teslim et ipe, hepsini, hepsini…
Her biri aynı yorgan altında, sözde s.kiyorlar birbirlerini AMA en çok da milleti!