Kendimi Kızılderelerin eline düşmüş beyaz gibi his ediyorum

Bağlamışlar işkence direğine…
Yakmışlar altımda ateşi, ufak ufak kızartıyorlar…
Tabanlarımın altında kor ateşler, kor – kor, köz – köz yanıyor…
Üstümde ateşten bir gömlek, cayır cayır yanıyorum. Yok ağrı yok çok şükür ama feci, tarifsiz bir duygu. Karıncaların istilası, ateş karıncaları, ısırıyorlar küçük küçük. İğneli fıçı benzeri…
Deprem çantası…
Almanya hali, Türkiye’de kısmetse, konserve, >>> kadın naylon çorabı, kilotlu çorap mi diyorlar ne <<<
Gerisi, tarifi yarına, nasıl „kirli suyu basit“ yöntemlerle temizler, içecek hale getiririm falan (…)

Dikkatinizi çekerim, çantada daha yer var!

Üsküdar vapur iskelesi

Her şeyin yavrusu bir başka güzel…
En azından bu memeliler için geçerli, bilmem hiç böcekleri mikroskop altından gördünüz mü?
Başka gezinecek, girecek yer bulamamış!

😊



Bunlarda bizim evin kedileri, YEMINLE…
Bir kahvaltı ettirmediler bana, ne kadar salam, sucuk, sosis varsa onlara.

😊

„Bebekler daha bebek, küçücük“
Fırfırlı don ile yürüyen kız çocukları var ya, çok benzettim onlara…
Paytak paytak…
Yalnız bunlar donsuz geziyor etrafta…
Utanmazlar, beni görünce vınnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn anında araziye uyuyorlar!

Kuledibi

Bir bilsen, bir bilsen ne dolaplar dönüyor…
Önder…
Enayi ya, saf – salağım AMA aptal değil!

Üstü kapalı yazarım bir ara, annem gelsin de hayırlısıyla. Şifreli, senin anlayacağın şekilde!

Dün itibarıyla, ilginize teşekkür ederim

Bir ilk daha…
Dünyanın binden fazla yerleşkesinden…
Düşüncelerimi paylaştığınız için yürekten teşekkür ederim, özellikle siz gençler…
Üniversiteli gençler…
Aydınlık geleceğimiz, bu zifiri karanlıkta bizleri aydınlatacak meşaleler…
Yok…
Elektrikli değil, hep birlikte lambaya püf diyeceğiz çocuklar…
Hep birlikte, Elele!

Rahmetli…
Aklıma neler geliyor bir bilseniz(!)

😊

Exedos’u izlediniz mi bilmiyorum?

Anlatmışımdır…
Çocukluk arkadaşımı, Yılmaz’ı…
Beraber okula gitmiştik onunla. Ben Türk O Ermeni’ydi…
Yoktu aramızda fark, arkadaştık, arkadaş!

Ta ki…
“Aklımız başımıza gelene kadar”
Daha doğrusu ikimizde aklımızı yitirene kadar!!!

Delikanlı olmuş, kimi şeylerin farkına varmıştık…
Yine…
Doğrusu telkin ile farkına vardırılmıştık!

Birden O oldu Hristiyan, bir Ermeni…
Ben, Türk, bir Müslüman…
Sıkı bir ASALA sempatizanı ve partizanı oluvermişti…
Ben…
Bir Atatürkçü, bende solcuydum, ne Marksist – Leninist ne Maocu…
Sadece solcu, hoşuma gidiyordu eşitlik fikri, hala öyleyim, özünde, te köklerinde Atatürkçü…
Ulusalcı…
Kökü – kökeni, inancı ne olursa olsun…
Ben Türk’üm, Atatürkçüyüm diyen, ben bu vatanın evladıyım diyen benim kardeşim, benim yurttaşım!

Türkiyeli değil kardeşim…
Al bayrağı benimseyen, istiklal marşımızın ezgileri kulağında çınlayan…
BIRLIKTE bir geleceği görebilen, arzulayan…
BIRLIKTE acısıyla tatlısıyla her türlü sorunun üstesinden gelebileceğimize inanan…
INSAN, en güzeli insan evladı olan, görmüş – geçirmiş insan.

Karin…
Bir Ermeni kızı…
Nasıl unuturum onu?
Gönül…
Türk, Kürt, Ermeni, Hristiyan, Müslüman, Yahudi dinler mi?

Ve iki çocukluk arkadaşı, can ciğer kuzu sarması…
Biri Israil’i diğeri Arap…
Yollar ayrıldı!

Yok aramızda bir fark…
Köklerimiz bu topraklar kardeşim, her birimiz bir ayva, bir elma ağacı…
Her birimiz farklı farklı birer kır çiçeği, bu farklılıklar kırın güzelliği…
Kök toprakta…
Ve yine, son nefesimizi verdikten sonra gireceğimiz…
Ebediyete iştirak edeceğimiz toprak, aynı toprak…
Ataların kan ile emek ile ter ile suladığı o toprak…
Güzel vatanımız Türkiye!

O sahneye geldim, yolların ayrıldığı…
Aklıma Yılmaz geldi, ben…
Unutmadım seni!