Derdim gençler, çocuklar Almancanız varsa bir ### MUTLAKA ###

Dedim ya hafızam, doğru hatırlıyorsam rahmetli Turgut Özakman’da etraflıca bu konuya değinmişti…
Hani Almancanız olmasa bile, eskisi gibi sesini kısın, sesiz sınama izler gibi…
Tabii ÇOK ÖNEMLI bilgilerden yoksun kalacaksınız ama izleyeceğiniz görüntüleri de görmüş olmanız, bu üç bölümden oluşan belgesel içen değer doğrusu.

Osmanlı…
Araplar…
Atatürk…
Emperyalist güçler VE EN ÖNEMLISI doğuda olduğu gibi, sözde entelektüeller >>> “doğruları” <<< söylemekten çekinmiyorlar!
Batılılarda sevdiğim ve takdir ettiğim bir yöndür, bence doğru olan da budur…
Doğruya doğru, yalana yalan, hırsıza hırsız denmesi!!!

Bu belgeselde izleyeceğiniz görüntüler VE bilgiler Arapların her şeye rağmen Osmanlıyı “sırtından bıçakladığı” (T. E. Lawrence) VE çağımızda bile Osmanlıya karşı besledikleri kin ve öfke gerçeğini yadsınamaz kılar. Buna rağmen içlerinde Osmanlıya sadakati ve bağlılığı ile can vermekten geri durmayan insanları saygı ve sevgiyle anmak ve peşlerinden Allahtan rahmet dilemeği bir “görev” ve borç bilirim. Unutmayınız lütfen…
Uçlar…
İster din açısından ister milliyetçilik açısından bakacak olun hep insanlara olumsuzluklar, acılar yaşatmıştır. Kutsal topraklarda atadan kalama, Osmanlı yadigârı kaleyi yıkıp yerine otel diken “din kardeşlerimin” YERINE…
KENDI GÖZLERIME GIDIP GÖRDÜGÜM…
Israil’de, İsraillilere ve hükümetlerine teşekkürü de aynı zamanda bir borç bilirim.
Onları kimi Arap’a yeğlerim. Hatırlıyorsunuz değil mi neye önem verdiğimi?
İnsana ve kaliteye…
Kalite insanda ve eşyada, Osmanlı yadigârlarına verdikleri ehemmiyet ve değer yüzünden.

Devam edecek…



EVET…
Türkçesi!!!



Aklımdan çıkmaz doksan Tayyip Lirası

Kafam allak bulak, başa gelen çiğ tavuğun başına gelmez…
Bayramın birinci günü müydü, arife mi hatırlamıyorum…
Kafa gitti, hafıza makama süzgeci…
Her şey o kadar üst üste, seri halinde üstüme geliyor ki…
Kendimi, kafamı toparlamaya fırsat olmuyor…
Haberlerde bir kadıncağız gösterdiler, evladı ağır hasta, 90 Lirayı tamamlayamıyor ki bebeyi doktora götürsün.

Bu sabah haberlerde yer aldı…
Bir anne, beş çocuk…
Bayram günü çöplükte yiyecek arıyor!!!

Kendimden >>> iğreniyorum <<<
İnsan mıyım ben???
Şüphesiz merhamet sahibiyim, şüphesiz vicdanım var yoksa bu satırları yazmam…
AMA…
Merhamet başka bir şey, vicdan bambaşka ve yardım eli uzatmak yine çok farklı bir konu!

“Ufacık tefecik” şeyleri kendimize dert ediniyoruz…
DERT…
Evladın ağır hasta olması…
DERT…
Ağza atacak lokmayı bulamaması, soğutan tir tir titremesi…
Ne desem bilmem ki?
Hayırlı, mutlu, sağlıklı, sırtı pek, dört duvarınızda ve tok…
Pazarlar!

Hayatımda böyle „bayram” yaşamadım

Her şeye rağmen herkesin bayramını kutlarım…
Lütfen…
Çok rica ediyorum, başımdaki dertler bitmek bilmiyor…
Birde sen tuz – biber ekme, bitten çoktan bitti, kalbime gömdüm seni.

Murphy kanunları gibi…
Ters gidebilecek her şey ters gidiyor ve benim ne maddi ne manevi gücüm kalmadı artık…
Sinirler gitti, sadece huzur istiyorum, KIMSE ilgilendirmiyor artık beni!

Senede bir gün, sadece bir gün ya, bir gün

Adım Önder Gürbüz…
Namı diğer gamlı baykuş, yarım g.t, mutsuz eşek, vesaire vesaire…
Bir gün…
Sadece bir gün, istediğim sadece bir tek gün!!!

Hem sana hem bana bu şarkı sevdiceğim…
Ruhu sapığım, manyak psikoloğum…
Deli doktorum, güzel kuşum, bir tanemmm!

Neyse…
Almanya saati on beş…
Otuz suları…
Saat birde almam gereken uyuşturucuyu henüz aldım…
Diğer ilaçlarımı da!!!

Yok vaktim yok…
Kovalıyorlar beni, peşimi bırakmıyorlar. Biri bitmeden diğeri başlıyor…
On dakika oluyor geleli, sabahın ikisinden bu yana anca oturttum popomu koltuğa…
Yok gün geçmiyor ki başıma bir felaket gelmesin…
Kendimi RTE “yönetimi” altında Türkiye gibi his ediyorum…
Bir bunalımdan diğerine, bir felaketten diğerine yatay geçiş yapıyorum…
Hayatım yalan, ben yalan…
Sadece bir gün, senede bir gün yeter bana…
Nefes almam lazım, bir soluk alacak kadar…
Hayat dediğin çok gördü, bari sen çok görme…
Mutluluğu sende bulamadım gülümmm, bari huzur ver bana!

Not: Komalardayım dersem inanır misiniz?
Bak hep unutuyorum sevdiceğim…
Yalnız adam…
Bir diğer adım, yalnızlığım…
Sensizliğim!

Allah var yukarıda, bugüne kadar Hatçe Hatundu…
Sen onu her yönüyle geçtin, arkada bıraktın!
😊

Tayyip Silahlı Kuvvetleri ve İbram Ağa rezilliği

Evet, nefesimi kesin…
Kadın…
Ben seni çok sevdim!

Aslında bu konuda söylenecek iki okkalı söz var ya…
Canım istemiyor yazmak, aklım sende…
Hem siyasetten hem kalben söylenecek çok sözüm var…
Benim manyak psikoloğum, kalbimin, aklımın ve ruhumun doktoru…
Ama unutmayacağım Ağa konusunu.

Bu saate kadar ne mi yaptım?
Bilmez misin beni sevdiceğim, bilmez misin beni?
İnsanın kendini övmesini…
Yok…
Ben övmem kendimi, hani Almanlar der ya “Mädchen für alles”, onun gibi…
Kardeşin kapısı bozuktu ne zamandan beri, koca kadın, kocası…
Onlardan bana ne?
AMA…
Çocuklar, Allah belamı versin yalanım varsa, kale kapısı gibi oldu…
Yok vallahi billahi Önder işi değil, son derece profesyonel, çok sağlam bir iş oldu…
Çocuklar gülüm, çocuklar sevdiceğim, çocuklar.

Evet, nefesimi kestin güllüsü…
İçli köftem benim, güzel Adanalım…
Nefesimi kestin, damarlarımda dolaşan olmasan…
Bana hayat veren, bu kalp daha atar mı?
UNUTAMIYORUM seni!!!

Penelope

Yunanca, sadık olan anlamında…
Sadakat…
Kadında, bir mutlaka!

Homer’in Ilya destanı…
Odysseia’nin eşi, onunda ismi Penelope’ydi.

Yapma gülümmm, yapma papatyam…
Yapma…
Biliyorum, biliyor…
Hep yanımdasın, hep etrafımda…
Onca kadın sevdim, okşadım…
Kalbine, ruhuna ve bedenine dokundum, sahip oldum…
Bazen bir tüy kadar hafif…
Bazen aç bir kurt edasıyla sarıldım, sarmaladım, parçaladım, özümsedim, benimsedim…
Ben bildim, benden bildim…
Sayısını sen biliyorsun, benim bildiğim onca kadın arasında ilk göz ağrım…
Ortası, evladımın anası…
Ve sen gülüm, sen papatyam, sen…
Son göz ağrım!

Biliyorsun değil mi, biliyorsun…
Sözüm sözdür benim, ne dedim hep sana son göz ağrım, son kalacak olanım…
Ve yine sen biliyorsun halimi, ne yapsın hatunlar bundan böyle beni?
Elim ekmek bile tutmaz oldu, çok sevdim seni…
Aşk ile sevdim aşk, büyük, çok büyük ve tertemiz bir aşkla…
Biliyorsun değil mi?
Yapma gülümmm, yapma papatyam…
Yapma…
Ne sen beni unut ne ben seni…
Yaşadığımız, birbirimize yaşattığımız güzellikler anısına…
Ama bitsin artık, bitmeli!

Kedi gibi yedi canlı

Sanırım artık sadece bir canım kaldı!!!

Hayaldi…
Artık gerçekleşecek gibi…
Koy masaya, koy…
> Yirmi tane < kesme şeker…
Bir kesme şeker 3,5 ile 4 gram arası…
Koy masaya koy ve gör, anla!

Kadın bilmiyor, sadece tahmin ediyor Doktor…
“Kanındaki yağ, sekiz yüz üzeri olmalı …”
Üçüncü kez kan vermiştim, yeminle…
O kadar ağır ilaçlarmış ki, o denli etkili ve ağır…
Gerçi, üçüncüsünde kan değerlerim okunabildi…
Bu değerin neyi ifade ettiğinden haberim bile yok…
“Şimdi beş yüz”
Peki, normali nedir Doktor Hanım?
“Yüz!”

“SON KEZ deneyeceğim, SON! Vereceğim ilaç ile >>> her gün <<< vücudundan > yetmiş < gram şeker atmamız lazım, yoksa …”
20 tane kesme şeker aşağı yukarı yetmiş gram!

En başta Cumhuriyet Tarihi Kronolojisi…
Başlayıp tamamlayamadığım onca makale, bitirmeliyim, bitireceğim yeni bir şeye başlamadan!

Belki inanmayacaksınız bana, belki…
Ama yeminle doğru, gerçek…
Her doktor sorar:
“Sen neden yaşıyorsun, neden ölmedin”
“Sen nasıl şeker komasına düşmedin?”
Onca kaza, onca yüzde yüz ölümle sonuçlanması gereken olaylar…
Yedi candan altısını harcadım galiba…
Ben neden yaşıyorum hala?

Kedi gibi yedi canlı…
Sanırım artık sadece bir canım kaldı…
Hayaldi…
Gerçekleşecek gibi!

Not: kendinize, çoluk çocuğa, özellikle sağlığınıza değer verin…
Önem verin dostlar…
Giden geri gelmiyor bir daha!