Ekonominin çarkları, vahşi kapitalizm, küreselleşme, kazanan ve kaybedenler BIR KESIT




Ortadoğu’ya, halklarına, toplumlarına hâkim olan bir kişi veya bir kisve tarafından ezilerek yönetilmenin aksine, coğrafyamızın alışık olmadığı bir durumu…
Atatürk, TÜRK TOPLUMU sayesinde ki bu hayat anlayışının temelinde Anadolu medeniyeti, hoşgörüsü yatmaktadır, Atatürk…
Bu coğrafyaya demokrasiyi, parlamenter sistemi getirerek yeni bir vaziyetin, anlayışın mucididir…
Evet…
Bir zamanlar Ortadoğu’da, demokrasiyle yönetilen, hukukun egemen olduğu tek ülke Türkiye’ydi. Ülkenin teminatı kişiler değil, yasalar ve hukuk olduğunu düşünürsek, Atatürk ‘ün ne denli öngörü sahibi olduğunu anlar, kurduğu devlet ile mazlum ülkelere bir model teşkil ettiğini idrak ederiz. Bir modeldi Türkiye…
Ta ki bademler gelip BOP denilen ne olduğu belirsiz manzumeyi ortaya koyana kadar. Gel gör ki bu coğrafyanın halkları kadir – kıymet bilmez birer numunenin örneğidir. Anlayamadılar, önemseyemediler, TALEP ETMEDILER, tepki vermeyerek egemen güçlerin onları ezmeye devam etmesine müsaade ettiler.

“Gelinen noktaya bakınca, bugün asla müsaade edemeyeceğimiz garip olaylar gelişmektedir. Tüm topluma eşit mesafede durulamıyorsa, yasalar önünde makamı ve mevkisi ne olursa olsun, herkesin eşit olmadığını düşünmeye başlamışsak, devletin namusu sayılan bayrak yere düşmesine göz yumuyorsak, Terör örgütleri kendilerine devleti muhatap kabul etmeye başlamışsa, medya gözetim ve baskı altına alınmaya, konuşma ve düşünce özgürlüğü kıskaç altına alınıyorsa, devlet veya özel sektördeki yaşanan insan odaklı kayıpların hesabı sorulamıyorsa, nerede hukuk, nerede adalet, nerede kaldı demokrasi…

Alparslan Türkeş’in çok güzel bir sözü vardır:

“Becerisizlikle ihanet arasında, kıldan ince bir çizgi vardır. Beceremediğin halde makam, mevki işgal etmek, en büyük ihanettir”.”

Kaynak: http://www.oncevatan.com.tr/ortadoguda-teror-orgutleri-makale,31789.html

Önce Vatan Gazetesi



Girin bakin arşivlerime…
Göreceksiniz hep iddia etmişimdir coğrafyamızda, ülkemizde terör denilen belanın, cehaletin temellerinde eğitim, gelir adaletsizliği, sosyo – ekonomik, tarihi, kültürel sebeplerin yattığı aşikârdır.

KADIN…
Ve eğitimi, kadının kendine olan özgüveni bu bağlamda yaşamsaldır ya hayatidir. Coğrafyamızın ama özellikle ülkemizin kadınları ivedilikle kendine gelmelidir. Bati örneğinde olduğu gibi bir Feminizmden söz etmiyorum, uymaz…
Ne kültürümüze ne hayat anlayışımıza uymaz AMA coğrafyamızın kadınları kendine özgü, has…
Yol ve yöntemler geliştirmelidirler bu sorunun altından kalkmak için.

Kara Mediha’m gelir aklıma…
Annem, anneciğim…
Bana…
Kadını tanıtan, kadını öğreten, kadının erkekten aşağı bir varlık olmadığını anlatan insandır…
EGITEN, ÖGRETEN…
Bir “Mediha” modelini hayata geçiremez misiniz hanımlar?
Çocuklarınızı eğitirken, kız olsun erkek olsun bunları anlatsanız, çocuğun ruhuna işlese…
Bir başlangıçtır, sadece bir başlangıç!
Bu bilince…
Erdiniz mi, erebildiniz mi?

Yine hep yazdığımdır…
Sağlıklı ve sağlam, geniş tabanlı bir “orta direk” toplumun emniyet sibopudur…
Düdüklü tencere misali, ortam çok fazla ısınmaya başlarsa ötmeye başlar zil gibi.


Bana bak hoca, önce tamir diyorsun ama

Hemen parlamenter sisteme dönemeyiz miş…
Bu ne özgüven eksikliği?

Sonra…
Bahçeli hesapları, pis kuvit söylemleri…

Ben mi öğreteceğim sana bir öğretmene eğitimin değerini, temel ilkelerini…
Çağdaş zamanda, DÜNYADA?

İlk okul diye bir şey kalmadı…
Eskiden nasıldı? 5 sene…
Sonra temel öğrenim UNESCO – ISCED ilkelerine göre Level 2…
4 sene daha orta öğrenimde derler buna Level 3 ile birlikte…
TÜMÜNÜ UNUT…
Ekmek yok artık bu öğrenimle çocuklara…
Lise altı ki kalitesi olmalı en azından Anadolu lisesi – Galatasaray lisesi ayarında…
Unutma nicelik değil niteliğin önemini…
EGITIM…
En azından 12 sene sürmeli, en azından ya en azından…
Temel eğitim, artık “ilk okul” düzeyi…
Milletin kafasını karıştırma!

Not:
İki günden beri yine şehit, yine şehit

Gözünü seveyim kültürün, görgünün. İşte siyaset, satranç!!!

Öyle bir hamle ki…
Hacı, hoca, molla dersin…
Iran…
Haberlerden geçti, Viyana’da ilgili atom kuruluşu açıklama yaptı…
Amerika anlaşmayı bozmuştu ya, Iran anlaşmadan “milim” şaşmıyor…
Hadi bakalım Trump >>> efendi <<< görelim seni!

Sanki…
Dünya ABD’den ibaret!

Efendiyi bilerek küçük yazdım…
Adilere saygı göstermek gibi bir alışkanlığım yoktur!

Anla ya anla…
Akil varsa, bilgi, görgü, kültür…
KIMSE yıkamaz seni. Bak Tayyipistana dolar ile Euro ile sikecekler bu zibidileri!

Yandaş medya

CNN, Hürriyet satıldı ya…
Gülay Hanımı kaybettiler, hani çok beğeniyordum ya, tam bir milliyetçi…
Kadroda görünmüyor artık, sabah haberlerinde yok ne zamandan beri…
Gülay (Özdem) Hanım kalbimizde, aklımızdasınız…
Allah yardımcınız olsun Efendim.

Ve kapanış Dolar 4,77, Euro 5,60

Elini vicdanına koy ve söyle…
Orospu karıdan ne farkları var?
Ne biri ne öteki ne bu tip insanlar, pardon…
Yaratıklar!

oku

Dinlediniz mi pezevengi?
Öfff neler neler vaat etti, ne hayaller neler ya neler

Biliyor musunuz dini cehaletin kötü olan tarafı ne?

Demin tarif ettim ya sıkma başları…
Dapdaracık pantolonlar…
Bluzlar…
Adamlar, hani erkek dediklerimiz zaten onların saçına bakıyordu…
Saçlarının teline…
Daracık pantolonlardan, bluzlardan meydana çıkanlara değil(!)

Allah belamı versin yalanım varsa…
İtiyor böyleleri beni…
Erkek gözüyle bakmıyorum bunlara, bakamıyorum…
Sadece acıyarak, başımı bir o tarafa bir bu tarafa sallayarak bakıyorum, bakabiliyorum.

Gecenin kraliçesi

Yok pinokyo…
Sen kalbimin kraliçesisin. Sana atfedilen bir yazı değil bu…
Yine Kaktüs türü çiçekten de bahis etmiyorum, gecelerin kraliçesi…
Ve yine Mozart’ın sihirli flütü (Zauberflöte) de değil olan…
Söz konusu!

Aş erdi Önder hamile hatun misali…
Yemeliydi, yumulmalıydı, dalmalıydı içine…
İçli köftesine!

Gittim Wiesbaden’e…
Desem, söylesem, sorsam siz de istiyor musunuz diye…
Olmaz…
Valide niyetli, eh hanımda yanında yarı “oruçlu”

Bilirsin gönül yönünden…
Kadın benim için çiçektir, bir kelebek…
Yataksa mesele, olmalı ceylan gibi…
Baktıkça ona, içim geçecek, canım çekecek

Vallahi hatun cinsinden midirler bilemedim…
Anlayışla karşıla ne sorabildim ne açıp bakabildim…
Yok vallahi, billahi değil türbanlı şırfıntı, şule baş değil…
Yumurta kafalı…
Tümü, hepisi ya hepisi sıkma başlı…
Bele bunu kadın belle…
Hemcinslerin okumaya başlamadığı sürece…
Kalacaklar karanlıkların kraliçesi, gecelerin sultanları…
Olmayacak…
Düze çıkamayacak bu vatan bu millet kadın denilen varlık değişmedikçe, kendini yenilemedikçe!

### MUTLAKA OKU ###

Uğur Beyi ve değer verdiği arkadaşı düzeltmek gibi bir niyetim yok…
ANCAK…
OKU, aç tüm hak dinlerini oku…
Tabii önce kendi kitabini, Kur’an-i Kerimi…
Bak kardeşim…
Allah seni diğer yaratıklarından üstün kilmiş, şeytan, meleklerinden biri…
Ya şeytan bile isyan etmiş buna…
Allah…
Seni, beni, onu yaratmış.

Ben…
Emanete bu açıdan ihanet edenlerdenim, hiç kendime bakmadım…
Bedenimiz emanet…
Oruç…
Ve insan bedenine tıbbi faydaları üzerine çok yazmışımdır. Ve yine…
Cihat üzerine…
Hani küçüğü ve büyüğü ile…
Büyüğü…
Nefsine hakimiyet. Allah vermiş sana bu cani, ambalajı…
İyi bak emanetime demekte, ihanet etme.

Neyse…
Evet, insan bir sosyal varlık. Yalnızlık Allaha mahsus…
Selam ederim yalnız kadına, yalnız adama
Yine hep yazarım bilirsiniz yârdim ulu orta ilan edilmez…
“Evlat edindiğim”
Yazarım ki belki bir başkasını teşvik ederim!


Bak unuttum, çok yorgunum…
Ah bir okusan, bir okusan…
Allah…
Kuluna hiç işkence eder mi?

Okusan, O her türlü kolaylığı gösterdi…
Namazdan tut, oruca…
Seferisin değil mi, yolcu…
Oruç tutma, döndüğünde tut yine, telafi et “kusuru”
Allah bu Allah, bizleri yaratan, OKU der OKU…
Kanma din bezirgânlarına, din tüccar ve tellallarına!

Hiç gelmeyen ramazanlar!..
24 Mayıs 2018

Şu soruyu sormak için ekonomi uzmanı olmaya gerek yok!
Hangi iktidar ülkesi için son derece önemli bir seçim öncesinde parasının değerinin adeta paraşütsüz düşmesini ister?
Eğer bu düşüş önlenemiyorsa, o ülkede ekonomi kötü yönetiliyor, ya da dış müdahaleler önlenemiyor demektir.
Çünkü üretimi ithalata dayalı ekonomilerde para biriminin değerinin düşmesi, iğneden ipliğe her şeye zam gelmesi, enflasyon yani hayat pahalılığının artması, buna karşılık kişi başına düşen milli gelirin azalması anlamını taşır.
Bu süreçlerde yatırımlar durur, iflaslar olur ve yoksullar daha da yoksullaşır.
* * *
Oysa ben, dün olduğu gibi başka bir konuyu yazmak, başarılı sanatçılığının yanı sıra en üst düzeyde dini eğitim almış deniz ressamı Mustafa Günen’in ramazan ayı ve oruç konusunda paylaşmaya değer gördüğüm düşüncelerine değinmek için bilgisayarın başına geçmiştim.
Ama dövizde, yaklaşık 40 dakika içinde kırılan rekorlar, yukarıdaki satırları yazmamı zorunlu kıldı.
* * *
“Halk arasında orucun amacıyla ilgili açların halinden anlamak içindir” diye bir yorum üretilmiştir. Bu da Kuran’da geçen “Oruç tutamayanlar yoksulu doyursun” hükmünden yola çıkarak dile getirilmiştir. Ancak orucun, açların halinden anlamak gibi bir amacı yoktur. Çünkü bu mantıkla gidilirse, hastanın halinden anlamak için hasta, yoksulu anlamak için yoksul olma gibi tuhaflık ortaya çıkar. Kaldı ki oruç tutarak açların halinden anlamak pratikte de mümkün değildir. Çünkü oruç tutan kişi, akşam iftarda tıka basa yemek yiyebileceğinden emindir. Oysa aç, ne zaman yemek yiyeceğini bilmez. Hatta yiyip yiyemeyeceği bile belli değildir. İşin özü; oruç bir irade kontrolü kazanmak içindir. Zaten ülkemize, amaca uygun ramazan hiç gelmemiştir. Bu üzücü gerçeği birkaç örnekle açıklayayım:
* * *
Yüzde doksan küsuru Müslüman olan ülkemizde “Oruç niye tutulur” diye kime sorsanız, alacağınız cevap: “Oruç, Allah’ın rızasını kazanmak ve yoksulların, açların halinden anlamak için” olur.
Ne var ki gerçek, trajikomiktir. Yoksul ve açların halinden anlamak için oruç tutulan bu ülkede ne hikmetse her ramazan ayında yiyeceklere zam gelir! Yani ramazanda ucuzlaması gereken yiyeceğe tam tersine zam yapılır. (Hele bu seneki zamlar, gerçekten dayanılacak gibi değil-UD) Bundan Allah’ın rızasını beklemek, İlahi sistemle alay etmektir!..
* * *
Her ramazanda yoksullara paketlerle yiyecekler dağıtılır. İftar çadırları kurulur. Güzel de, diğer 11 ayda bu yoksulların ne yapacakları hiç sorgulanmaz! Neredeyse bütün yıl “oruç“ olan insanların, karınlarını doyurabilmeleri için gelecek ramazanı beklemek zorunda kalacakları pek düşünülmez!
* * *
Sosyal düzen, insanlar arasında kaçınılmaz olarak sınıf farkları ve imkân eşitsizlikleri yaratır. Dolayısı ile yoksullar, açlar, kısacası yardıma muhtaç insanlar oluşur. İşte oruç, bu eşitsizliği gidermek için harekete geçme bilincini hakim kılmayı amaçlar. Bu bilinci de, hemen hiçbir canlının
yapamayacağı, yemek, içmek ve üremek gibi en temel ihtiyaçlarından vazgeçerek, belirli bir süre yasaklayarak sağlar. Böylece oruç tutan kişi, şartlar gerektirdiğinde, en temel ihtiyaçlarından bile vazgeçmeyi veya fedakârlık edebilmeyi öğrenir. Bu bağlamda kişi imkânı dâhilinde yardımlaşarak, samimi olarak orucun amacını yerine getirir.
Yoksa yalnızca oruç tutarak Allah’tan rıza beklemek cahilliktir. Günde elli vakit namaz kılsanız, tüm aylarda oruç tutsanız, her sene de hacca gitseniz, yine de Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanamazsınız. Bunun böyle olduğu Kuran’da çok açıktır. AL-İ İMRAN-92 “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe zafer ve mutluluğa asla ulaşamazsınız. Yani mutlaka ihtiyaç sahiplerine yardım etmelisiniz” der.
* * *
Elbette ramazan ayında yoksulu kollamak güzel bir gelenektir. Ancak insanın yemek ihtiyacı süreklidir. Biyolojik yapısı günde birkaç öğün yiyecek şekilde dizayn edilmiştir. İnsanı böyle programlayan yaratıcı, yoksulu kollamak, açı doyurmak işini sadece ramazan ayı gibi belirlenmiş sürelere indirgememize izin vermez. Siz ne zaman yiyorsanız açı da o zaman doyuracaksınız. Bu da bir Kuran hükmüdür. Örneğin; ZARİYAT-19-“Mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.” BAKARA-3-“Ve kendilerine rızk olarak verdiklerimizden, başkalarına pay çıkaranlardır.” Bir başka ayet; TEKASÜR-8-“Sonra, yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten sorulacaksınız.”
Dikkat ettiyseniz son ayet yeminle başlıyor. Onun için bu konu çok ciddi ve önemlidir.
Aklınıza şu gelebilir: Yoksulları devlet veya kurumlar da kolluyor. Doğrudur! Hatta zamanın şartlarında en iyi yöntemdir. Ancak unutmayın ki insan sosyal bir türdür. Yaşamı yardımlaşma ve paylaşma üzerine kuruludur. Dolayısıyla insanın yapısı gereği, oruç ve yardımlaşma, edene de, edilene de hem biyolojik, hem de psikolojik olarak çok faydalıdır. Huzur ve mutluluk verir. Yaratıcı insanı böyle programladığı için, bireyin yardımlaşmaya katılmasında ısrar eder…” (Mustafa Günen)
* * *
Yazımızın başına dönersek…
Hayat pahalılığının dayanılmaz boyutlar aldığı şu süreçte, gücü yetenin yoksul ve muhtaçları her zamandan daha fazla düşünüp kollaması, vazgeçilmez bir insanlık görevidir…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/ugur-dundar/hic-gelmeyen-ramazanlar-2425863/