Çok, çok, çok dikkatle izle bunu, sandalye kapmaca

Bilir misin?
Bir çocuk oyunu, çocuk sayısından bir az sandalye olur…
Kim ayakta kalırsa…
Dünya siyaseti de böyle bir şey, boşalan yer anında doldurulur…
Sıra çoktur…
Akil ister, dikkat, çeviklik.

Bu Cin, gerçek bir dünya lideri…
Rus’u anlatırım bir ara…
Büyük devlet, bir dünya lideri böyle olunur!

izle

Çıkacağım biraz sonra, dönüşüm koma…
Saat dört buçuk gibi kısmetse…
Buradan 20 Km evlada gidip gelmek zorluyor…
400 Km, bakalım ne olacak…
Nasıl olacak. İster inan ister inanma, gençliğimde 2600 Km, yani buradan Türkiye…
26, 27 saate!

NOT: çok dikkat et donanma kısmına…
DENIZ…
Üç tarafı deniz olan yerde bir tek Türk limanı bırakmadı OROSPUNUN çocuğu!

Amerika neden Amerika…
Rus, neden Rus…
Çin?

Askeri…
Donanması…
Teknolojisi…
Ekonomisi…
Türk’ün askeri, Mehmetçik oldu onların döneminde sanki yabancı Asker…
Din simsarları, hayal pazarlayıcıları…
Sanki düşman, ben bunların anası, avradını sikeyim be…
Midem kaldırsa, hal olsa!

Platon (Eflatun) olsam, Atlantis’i arasam bu kadar yorulmam

Bir akşam…
Sadece bir akşam eve gelsem, post kutusu eylemese beni perişan!

Eyyy babaannesinin koca kafalı Önderi…
Ne bitirebildin ömrü ne çileleri…
Bilmem nesini bilmem ne ettiğiminin feleği…
Ulan kahpe, çarpığı seni neden hep bulursun beni?

Dün…
Kulüpte, işkillendirdi beni birisi…
Sanki…
Türkiyelinin kendisi, yeni geldi…
Sözde tanrı misafiri!?

Mümkünmüş böylesi, herifin tipi…
Ve bana, sanki kırk yıllık dostmuş gibi sırnaşıklığı bulandırdı midemi…
Önder, Önder kapa gözleri…
Öyle yorgunum ki…
Kapa ve uyanma bir daha, bekler ya eşek cenneti ya cehennem seni…
Belki…
Tayyip itinin mahpushanesi!?

Paranoya mı diyorsun?
Bilmiyorsun Önderi…
Bugün yazacaktım aslında >>> gizli kamera <<<
Kadın bahane, anlayana…
Gizli kameraları nasıl tespit ederim, gözlüyor mu birisi beni?
Kayıt ediyor mu görüntümü, sesimi…
Belki bu satırlar, bir ay kadar son yazacaklarım olacak…
Vaktim olur mu, yorgunluktan parmak oynatabilir mi Önder…
Bilmem, bilemem.


Kayıp Kıta Atlantis

!

Var bir “el altı bilgisi”
İnternette yok, buldum birisi yapmış rar arşivi…
YÜKSEK…
Uluslararası siyaset, Rus…
Ve dışişleri, aklin durur ne oyunlar ne planlar…
Bizans…
Halt etmiş yanlarında, yasaklı…
Hani demiştim ya…
İstersem kendi DarkNet’imi kurarım, “bildiğin internet aslında”
Belki oradan yayınlarım, SANA…
Ve kimi özel seçilmiş kişilere. Arama motorlarına yasaklı…
Öyle TOR mor da gerekmez, adresi bil yeter…
Sahi…
Ya arkadaşım deli ediyorsun beni, deli…
Bırak şu DuckDuck işleri!

Ben daha DarkNet’e düşmedim…
Onlardan korkan onlardan beter olsun…
Hani derler ya…
Gerçi ben yiğit değilim, korkağım…
“Yiğidin mali meydanda”
Ben bir çeyrek, adim, adresim “her şeyim” meydanda!

Lise mezuniyet balosu, ah gençlik. Kızı – erkeği

Her sene dolar, taşar…
Zaman ne kadar çabuk geçiyor…
Tosun aklıma geldi, aman ne alkış almıştı!

izle

Bizim Gymnasium’dan ilk mevzun Türklerden, galiba bir de kızcağız vardı. Hatırlamıyorum, yalan olmasın ama öyle bir şeyler vardı. Bir göreceksiniz, oğlanlar sümüklü böcek, takım elbiseli…
Kızlar çiçek, kelebek!

😊

Bizim zamanımızda ne benim ne kardeşimin Gymnasium (Galatasaray, Anadolu liseleri ayarında) yoktu bizim burada, benzemez İmam Hatibe…
Ya Wiesbaden’e veya Bad – Schwalbach’a gidecektik…
O…
İlk öğrencilerindendir, yeni açılmıştı okul…
BILIYORDUM…
Bile bile yolladım, >>> çok zor <<< olacağını biliyordum. Neden mi?
Hayatin her alanında olduğu gibi her okul isim yapmak ister…
O şikâyet ettikçe…
Bir tekmede benden yedi!

Bakmadım gözün yaşına…
Gerçi Alman mürebbiyesi, kardeşim ama tıpkı Dada ve DayDay’da yaptigim gibi…
Başka bir örnek, sen karar ver diye…
Bize çok yakın, gerçi bana olabildiğince uzak ama bize yakın…
Bir kız bir erkek…
Bak buraya DIKKAT ET, Alman her çocuğu yolamaz Gymnasium’a…
Çocuk…
“Beşikten mezara” kontrol altında…
Yani eğitmenleri tarafından notlanıp yönlendirilir. Dediler ikisi de Gymnasium çocuğu…
Yolladı anası babası…
Bir duydum ki altı ay kadar sonra çocuklar okuldan ayrılmış…
Niye???
“Çok zorlanıyor, çok yıpranıyorlarmış”
Öyle dedi.

Paspas gibi silkerim be, paspas gibi…
Bozuk para gibi harcarım…
Verebileceğim en iyi…
En kati eğitimi veririm, verdiririm!

Gelelim paralı okullara…
AMAN HA…
Yıllarca çalıştım (bilgisayarlar ile ben ilgileniyordum) yıllarca gördüm…
Bizim buraların en ünlü özelidir, sözde en iyisi…
Para kardeşim para konuşur, torpili…
İstiyorsan iyi bir eğitim, herkes gibi gönder ortaokula kadar herkesin gittiğine…
Çocuk çocuksa, adam olacak çocuk bokundan belli olur ya…
Dene iyi bir lise…
Çocuk aradaki farkı görecektir, iyi bir üniversite…
Ama bir çokların yaptığı gibi kıçında bez gönderme paralıya!

Çok mu kati davranıyorum?
Hayatta zaten tozpembe, elmaşekeriydi…
Yetiştireceksen çocuğu, istiyorsan iyiliğini…
İleride hayat ona ne gösterecek, eğit bastıbacak…
Arada göstereceğin şefkatin…
Daimî sevgin başka…
Ama elini korkak alıştırma!

Hep derim…
Anne ve babanım bana sağladığı maddi -manevi imkanlar ile başka çocuklar Amerika’ya veya başka bir ülkeye başkan olurdu. İnan öyle, yeminle öyle…
Ben fos çıktım o başka…
ZORLAMA…
Ama bu demek değil ki boş geçti hayatim, oldum “amele”
Kendime göre…
Kaliteli…
Yaşadım ve yaşattım, arkamdan bırakabileceğim birçok şey var, inan buna!

Meraklı köfteci

Hep derim, HEP…
Çünkü tecrübeler ile sabit…
Çok fazla merak iyi değil, ölümü ardından getirebilir!

Demedim mi ruhum diye, ta başından beri?

“The ghost” diye tanır kimi cevreler beni…
Saklamam ki kendimi…
Ama…
Benim ben olduğumu bilmez ne polis…
Ne herhangi bir istihbarat örgütü!

😊

Karda yürür, izimi belli etmem…
Sen…
Manyak psikolog sen açık ettin kimi şeyimi…
Olmasa özlem olmasa hasret sende edemezdin ya, bakma…
Merak etme beni!

Senin gibi neler elimden geçti…
Gel gör ki abayı sana yaktım, senin şansın…
İçli ve de meraklı köftem, hadi ben kaçtım!

14:41 / 13:41

Dolar 6,05
Euro 6,78
Çeyrek altın 410,19
Borsa 86304

16:18 / 13:41

Dolar 6,02
Euro 6,74
Çeyrek altın 406,11
Borsa 87311

Bir “duyum” var, bir bilgi akışı…
Perde arkası…
Te steplerden gelir bilgi, uçsuz bucaksızdır bozkırlar değil mi?
Operasyon yapıyor birisi…
Piyasalardan ters tepki…
Ülke şehit üzerine şehit verirken, kimin eli kimin cebinde, taşak kebabı yapar teki…
FETÖ, metö derken uyuturlar milleti.

Neo – Osmanlı hayaleti…
Kör eder gözleri…
Haberi yokmuşçasına uçak gemisinden, yapar gövde gösterisi…
INAN…
Hak ediyor bu millet sikilmeyi*

* Affedersin

Ya hangi birini anlatayım size, hangi bir yalanlarını göz önüne sereyim?

Resmî gazete…
Ve yine resmî sitesinden bir doküman…
Adnan Menderes…
Tabii o günün Türkçesi, yani lügatin geniş olacak, kelime dağarcığın…
Ki…
Orijinal yazılanı anlayasın.

Adnan Menderes > hak ettiği için asıldı <
YEMINIYIM…
Yanlış çeyreğe çattı bademler…
Bir nebze nefes alabildiğim sürece karşınızda olacağım…
Yalanlarınızı bir bir gün yüzüne çıkaracağım!

“Günümüz Türkçesi ile” oku Sayın Çölaşan’i…
Sonra incele belgeyi…
VE ANLA!

>>> Bu belgede girecek Cumhuriyet Tarihi Kronolojisine, ki gelecek nesiler gerçekleri bile <<<

Osmanlıcadan önce, Farsça…
Sen insanlara Türkçe öğret, Türkçe!

27 Mayıs ve idam sömürüsü
28 Mayıs 2019

Sevgili okurlarım, dün 27 Mayıs 1960 darbesinin (ya da ihtilalinin) yıldönümü idi. 27 Mayıs, öncesi ve sonrasıyla ilginç bir süreçtir. Darbe, yüzbaşılar dahil 38 Milli Birlik Komitesi üyesi tarafından yapılmıştı. Sonra öyle bir düzen oluştu ki, Komite üyesi olmayan generaller, Komite üyesi olan yüzbaşılara selam durmak zorunda kaldı!
1950 yılında iktidara gelen Adnan Menderes 10 yıllık iktidarında giderek yoldan çıkmaya başlamıştı. “Listeme odunu koysam seçtiririm” diyor, “Ben bu orduyu yedek subaylarla da idare ederim” diyor, üniversite hocalarından “Kara cüppeliler” diye söz ediyor, “Vatan cephesi” kurup insanları birbirine düşürüyordu.
★★★
Dedem, (annemin babası) Refik Şevket İnce ilk Meclis’te milletvekili, 1921 yılında Atatürk’ün Adalet Bakanı, 1950 yılında ise ilk Menderes hükümetinde Milli Savunma ve sonra Devlet Bakanı. Komitacı Celal Bayar’ın Milli Mücadele cephelerinden yakın arkadaşı.
1955 yılında vefat eden dedem, gidişin kötü olduğunu, sonunun iyi gelmeyeceğini ilk gören ve bu konuda Menderes’i mektupla uyaran kişi. 1 ağustos 1952 tarihli mektubunu özetliyorum:
“Muhterem Adnan Menderes Bey, görüyorum ki sizin gibi düşünmeyenlerin fikir açıklamalarına bile tahammül edemiyor ve bunu uluorta her yerde gösteriyorsunuz.
Muhterem Adnan Bey, size eski bir arkadaş diliyle hitap ediyorum.
Bugün çok kuvvetlisiniz. Sakın ona güvenerek icraatınızda keyfiliğe, baskıya ve hele intikam almaya kalkmayınız. Zira bunlar büyüklükle yan yana gelmez.
İktidarların yolunu sapıtınca uğrayacağı akıbet (başına gelecekler) sizce de malûmdur.
(Menderes gerekirse bin kişiyi partiden kovacağını söylemişti.) Diktatörlüğü kökünden sökmeyi görev bilen, diktatörleri asla sevmeyen Demokrat Parti Başkanı nasıl olur da böyle bir hareketi uygun bulabilir?
Buna da kızarak tekrar mutadınız olan (her zaman yaptığınız gibi) küfürleri savurmaya başlarsanız, Adnan Bey’i yeni yüzüyle gördüğüm için derin bir hayal kırıklığına uğrarım.
Bu sözlerimde asla bir tehdit yoktur. Fakat sizi bu memleket hesabına lâzım gördüğüm için bir uyarı vardır…”
Dedemin endişeleri bu mektuptan sekiz yıl sonra gerçekleşti ve sapıtan Demokrat Parti iktidarı 27 Mayıs darbesiyle son buldu.
★★★
Sapıtıp şımaranların başında ne yazık ki Adnan Menderes geliyordu. Ruh sağlığı iyice bozulmuştu, teselliyi burada sözünü etmek istemediğim başka yerlerde ve evlerde arıyordu.
Diktatörlüğe soyunmuştu.
Örneğin kendisine oy vermeyen ve her seçimde muhalif Osman Bölükbaşı’nı seçip Meclis’e gönderen Kırşehir ilini yasa çıkarıp ilçe yapmıştı!
★★★
Menderes ilginç bir adamdı, çapkınlık yapardı. Alkol kullanır, yobazlığa karşı çıkardı.
Ancak giderek diktatörleşip hukuk dışına çıkıyordu.
Onu en çok kızdıran, muhalif gazetecilerdi!
Bazı hakimler gazetecilere hapis cezaları yağdırırdı. Ancak Menderes açısından bu da yetmiyordu.
Günün birinde ne yazık ki kendi sonunu hazırlayan bir kanunu Meclis’ten geçirdi.
Meclis’te, üyeleri Demokrat Partili milletvekillerinden oluşan bir Tahkikat Komisyonu kurdu.
Olacak şey değildi.
Tutuklama dahil yargının temel yetkilerini kendi milletvekillerine devrediyordu.
İşte size 28 Nisan 1960 tarihli, darbeden tam bir ay önce Resmi Gazetede yayınlanan bu kanunun geniş bir özeti:
★★★
“TBMM Tahkikat Komisyonları, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Askeri Muhakeme Usulü Kanunu, Basın Kanunu ile diğer kanunlarda Cumhuriyet savcısına, sulh ceza hakimine ve askeri adli amirlere tanınmış olan tüm hak ve yetkilere sahiptir. (Tutuklama ve hapis cezası verebilir.)
Komisyonlar tahkikatın selametle yürütülmesi amacıyla her türlü yayının (gazete ve dergilerin) basım ve dağıtımının yasaklanmasına, yayının toplatılmasına, yayınlanmasının durdurulmasına veya matbaanın kapatılmasına, her türlü belge ve eşyaya el konulmasına, siyasi nitelikte olan toplantı, hareket, gösteri ve benzer faaliyetler hakkında tedbir ve karar almaya ve hükümetin bütün vasıtalarından yararlanmaya dahi yetkilidir.”
★★★
Sonra cezalar geliyor:
“Bu kararlara muhalefet edenler bir yıldan üç yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Bu kararların yerine getirilmesi ve infazında ihmali veya suiistimali (kötüye kullanımı) görülen görevliler altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Tahkikatlar gizlidir…
Bu kanun yayın tarihinde yürürlüğe girer. 28 nisan 1960.”
Kanuna bakın siz!..
Yargının yetkileri yasamaya, yani iktidar milletvekillerine devredilmiş ve anayasa açıkça çiğnenmişti.
Demokrat Parti milletvekillerinden oluşan siyasi bir komisyon, muhalif yayınlar, onları çıkaranlar ve toplantı yapanlar için her türlü kararı alacak ve gerekirse tutuklayacaktı.
Komisyon kuruldu, başkan ve üyeleri seçildi. Ama gelin görün ki uygulama tam başlamak üzere iken 27 Mayıs 1960 darbesi oldu.
★★★
Demokrat Parti’nin bütün milletvekilleri ile önde gelen kadroları için Yassıada’da yargılama görevi yapacak olan Yüksek Adalet Divanı kuruldu.
O mahkeme de en kısa zamanda sapıttı!
Bebek davası, köpek davası, külot davası gibi saçma sapan işlerle uğraştı…
Ve son olarak Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu hakkında verilen üç idam kararı infaz edildi.
Menderes ve Polatkan duruşmalar sırasında zaten çökmüştü.
Zorlu ise mert adamdı, son dakikaya kadar kendini aslanlar gibi savundu, idam sehpasına bile en ufak bir ödün vermeden gitti.
★★★
Keşke darbe olmasa, keşke asılmasalardı.
Ancak çeşitli cezalara mahkûm edilenlerin başını asıl yakan işte bu Tahkikat Komisyonu Kanunu idi.
Anayasayı ihlâlden (çiğnemekten) suçlu bulundular.
O dönemde anayasayı ihlâlin cezası idamdı.
★★★
Şimdi yıllardır 27 Mayıs ve idamlar sömürüsü yapılıyor, Türk Milleti bin bir yalanla kandırılmaya kalkışılıyor.
O dönemde muhalefet lideri olan İsmet İnönü, Komite’den idamların yapılmasını istemiş!
Kocaman bir yalandır ve gerçek bunun tam tersidir.
İnönü, Devlet Başkanı Cemal Gürsel’e yazdığı mektupta idamların mutlaka önlenmesini istemiştir.
Adeta sonraki yılları görmüş, aksi takdirde bu olayın gelecekte sömürü düzenine alet edileceğini söylemişti.
Ancak o dönemde Gürsel’in de sözü tam geçmiyordu. Ordu içinde çeşitli gruplar idamların hemen yerine getirilmesi için baskı yapıyor, hatta tehdit ediyordu.
Size çok kısaca, ülkemizin çok önemli ve ilginç bir döneminden söz etmeye çalıştım.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/27-mayis-ve-idam-somurusu-4951075/

Yetişemiyorum, af edin. İnanın denedim…
Z Kuşağı ama anlatacaklarım, yazmam gerekenler o kadar çok ki!

Ve yine bir önceki yazı, Israil, Avusturya…
İnşallah, maşallah…
Bilmiyorum yani!!!

Resmi gazete, resmi belge!

Not:
Her şey gibi bunu da arşivledim, silmenin faydası yok yani!