Ya kadın derdin ne?

Uğraşma benimle…
Uğraşma papatyam, uğraşma karam…
Uğraşma Karagözlü, karakaşlı yâr uğraşma benimle, didişme…
Kızdırmaya uğraşma, bırak bitsin böyle…
Uğraşma elin “garibiyle”
Görmeyeyim, duymayayım diyorum, giriyorsun ta gözümün içine.

Zalim dilber…
Allah sonra hesap sorar!

Allah biliyor ya

Bir azizden, ermişten…
Bir günahsızdan başka her şeyim…
Hele yanlışlarım…
Buradan aya köprü olur.

Ama bunu hak etmedim!

Neden beni bunula itam ediyorsunuz anlamadım…
Kimi insan günahlarının kefaretini bu dünyada öder…
Çalmadım – çırpmadım, kimseyi dolandırmadım. Tamam girdiğim kanlar…
Ödedim, çok ağır ödüyorum bedelini…
Ve öyle görünüyor ki daha da ödemeye devam edeceğim.

Cennete kardeşim, cehennemde bu dünyada olmalı…
Başka türlü izah edemiyorum kendime, baktıkça halime, etrafıma…
Buna rağmen şükür düşmez dudaklarımdan, çünkü biliyorum, gördüm…
Beterin beteri var!

Bir insanlık mücadelesidir, çağdaş insan olmanın gereği…
Hukuk, adalet hepimize gerekli…
İnsanlık onuru, Türk’ün ki YOK Kürdü, Türk’ü, Ermeni’si…
Yok kardeşim bu işin Müslümanı, Hristiyan’ı, Yahudi’si…
Bu…
Bir ulusal varoluş mücadelesi!

Kendimiz için, evlatlarımız için, torunlarımız için MUTLAK gerekli…
Bu mücadelenin sürdürülmesi!!!

oku

Sayın Başsavcım,

Ne mutlu bana ne mutlu bize ki ülkemizde hala sizin gibi değerli hukukçular var.
Bir konuda araştırma yapıyordum, Sayın Emin Çölaşan’ın yazdığı bir makale konusunda…
GIZLI Bakanlar Kurulu Kararı ile alınan ve ülkemizin, milletimizin aleyhine olan davranış bütününü sergileyen MAHKEME KARARLARININ UYGULANMAMASINI (…)
REZILIGINI…
Açığa çıkaran bir yazıydı. Bir korku imparatorluğu içeresinde yaşıyor olsak bile sizin gibi…
DOGRU BILDIGINI
Yazıp insanlarımızı aydınlatan hukukçuların hala olması…
Gençlerimizin her halükârda hala ve ivedilik ve içtenlikle Atatürk…
Onun ilke ve inkılapları diyebiliyor olması…
İçimde filizlenmiş ama bir türlü büyüyemeyen umutlara tekrar güç kattı.

En içten, yürekten teşekkürlerimi lütfen kabul ediniz.
Şahsen…
Bu zihniyet ile 2007 yılında mücadele etmeye başladım ve Allah ömür verirse daha “77” sene…
Ölene kadar…
Son nefesime kadar da mücadele etmeye kararlıyım.

İyi ki varsınız Efendim…
Başarılarınızın devamını dilerim.

Önder Gürbüz
Almanya

oku

On üniversite, dört devlet

Yeminle kaşınmıyorum, bela falanda aradığım yok…
Doğrudan devlet kurumları, Tayyipistan da var aralarında AMA…
En çok sevindiğim Türk üniversiteleri…
Hangisi veya hangileri bilmiyorum. Genel adresten giriliyor, olsun…
Önemli olan insanlara bir şeyler verebiliyor olmam.

İlginizden ötürü teşekkür eder…
Sizlerden rica ederim, YOK YALVARIYORUM…
Birlik olalım, dirlik olalım…
Ve bu beladan kurtulalım!

Birilerin çıkıp bana bu anlayışı izah etmesi lazım

Dün…
Altı gibiydi eve geldiğimde. Hanımı Wiesbaden’e bırakmıştım öğleden sonra oradan dükkâna.
Birinin canı hamının dolmalarından çekmiş…
Hanımın sarmasını, gitti sarmaya. Hem ziyaret hem ticaret misali, misafirliğe. Yeminle…
Başımı yastığa koyar koymaz uyumuşum. Yok çocuktan, bebekten farkım. Bir ara uyanmışım, yaktım bir sigara televizyon izliyorum. Birden…
Holde otomatik ışık yandı, annem için yapmıştım. Korkuyorum gece bir yerlerde ayağı takılacak, yine bir yerlerini kıracak. Sensörlü anlayacağınız. Saate baktım dokuz gibi, dedim daha erken hanım gelmiş olamaz. Umursamadım…
Birkaç dakika sonra yine ışıklar yanıp sönmeye başlayınca, hele aynadan gölge görünce…
Fırladım ayağa, masada duran boş viski bardağını kaptım çıktım hole…
Ali gibi ilk aklıma gelen…
Ulan evi cinler mi bastı. Hırsız falan olsa bir şekilde ses duymam lazım, silahlar holde, oltaların, bilgisayar dolabının yanında, duvarda asılı. Korkmadım desem yalan olur, hay ben senin erkekliğine deyip kendime kızdım, dediğim gibi fırladım hole. Mutfakta sensörlü ışık yandı…
Normal ışıktan daha loş. Hah, dedim orada…
Daldım mutfağa hanımmış. Ya kadın deli misin nesin. Ne o sessiz, sedasız ruh gibi dolaşıyorsun evin içinde…
„Uyuyordun!“ dedi.

Yerli demek…
Yurt içinde yapılan, imal edilen ve yine bu bölgeye özellikler, nitelikler taşıyan veya yetişen demek…
Milli, yerli gibi yine ulusal veya yerel özellikler taşıyan demektir, kabaca(!)

Arkadaş…
Yerli ve milli piçler…
Yine yerli ve milli tank üretecekler…
Veya bu sabah olduğu gibi denizaltı…
Kendi bilgisine, teknolojisine, birikimine güvenmeyerek…
Çünkü >>> yetersizlik paçalarından akıyor <<<
Neden Alman işbirliği ile?

Bunun neresi yerli ve milli?

Allah rızası için birisi çıkıp bana lütfen izah etse!

Bu dünyada bir yerde bir insan öldürülüyorsa, bundan yine başka bir yerde bir insan sorumlu

Eskiden böyleydi…
Artık algoritmalar karar verecek bu insan(lar) ölsün mü, ölmesin mi, tehlikeli mi değil mi diye!??

UNIC…
Birleşmiş Milletler silahsızlanma ve silah kontrolü teşkilatı…
Teşkilata bağlı 89 devlet…
Ahlaki bir konuyu görüşüp, karara bağlama niyetindeler.

Yapay “zeka”
Bilgilerin güvenliği, sistemlerin…
Eksiksiz, güvenilir şekilde ve uyum içinde çalması…
Plan, proje, hayata geçirme, denetim ve bittikten sonra tüm sistemin en geniş anlamda uluslararası çapta çalışabilmesi, bu konuyla ilgili ahlaki, kanuni durumların göz önünde bulundurulup…
İnsan ekseninde ve tabii ticari kâr güderek çalışabilmesi(!)
Tüm bunlar ve daha fazlası sorumluluk alanımdaydı…
Çıkar çatışması, konun yine kendi içinde tezatta düşmesi ve bir şekilde bunun üstesinden gelebilmek…
Bazen…
Olağanüstü gayret ve caba gerektirdiği gibi…
Her daim bir orta yol bulma, konsensüs denileni sağlama cabaları gerektiriyordu…
Haytamda çalışmadım, hobimin peşinden koşturdum üstüne birde para aldım!

Yaptığımı…
Severek yapıyordum, aşk ile!

Medeniyet…
Bugün bildiğimiz ve bati medeniyeti diye tabir ettiğimiz olgu…
KI…
AKP ve zihniyeti, anlayışıyla TAM BIR ÇELIŞKI IÇINDE…
Deminde dile getirdiğim konsensüs arayışı içinde bulunan ve kendini sürekli tartışarak, fikir teatisinde bulunarak yenileyen, güncelleyen bir süreçtir…
Evet, bir süreç…
Mükemmeliyetten uzak, ancak mükemmeli yakalama azminde olan bir süreç…
Biat bilmez, susmak bilmez, padişahim çok yaşa bilmez…
Eşitler arasında eşit, çoğulcu bir anlayıştır…
Kapsayıcı, eşitlikçi…
Dedim ya mükemmelden oldukça uzak ama sürekli bir gayret, insan tarafından…
Yine insan için sarf edilen bitmez, tükenmez bir gayret içindedir.

Ülkenin siyasi olduğu kadar kültürel ve düşüncesel bir Rönesans’a ihtiyacı vardır. Ne demek mi istiyorum?
Öncelikle pembe rezilliği ile başlayalım, gündem değiştirmemi yoksa Türk’ü, Anadolu medeni anlayışını hiçe sayarak, Araplaşmayı neye mâl ulursa olsun hayata geçirme inadından mı kaynaklanıyor bilinmiyorum. Dikkatinizi çekmiştir, bademler…
Milli ve yerli piçler pembe vasıtaları gündeme getirdiler. Pembe, sadece kadınlar için…
Kadın sürücülerin direksiyonda olduğu ve yine sadece kadın taşımacılığında kullanılacak araçlar(!)

Bu düşüncenin kaynağı nereden geliyor biliyor musunuz?
Mısır’dan!
Bu konuda yapılan bir sosyal araştırma Mısırlı kadınların yüzde yüzünün özellikle taşımacılıkta AMA genelde erkek tarafından tacize uğradığını koydu ortaya. Peki…
Bu Mısır gerçeği olduğu gibi, bire bir Türkiye’ye yansıtılabilir mi?
Yansıtılamayacağını sizde biliyorsunuz bende, Türk kadını, Türk’ün kadını…
İffetini pekâlâ koruyabilecek haldedir bir, Türk erkeği Arap erkeği değildir iki!

Rönesans’a mimari açıdan yaklaşarak siyasete bakalım…
Eskiden…
Yani batı medeniyeti Rönesans çağına geçmeden evvel, mimarlar inşaat plan ve projelerini aklında tutar, yapı bu mimara her yönden “zimmetlenirmiş”. Mimar öldü…
Her şey sil baştan. Statikten tutun ki dikkat…
Try and Error o zamanlar mimarlıkta vazgeçilmez bir ögeymiş, şimdi Türkiyeli siyasetinde vazgeçilmez olduğu gibi. Mimarlıkta Rönesans demek birincil olarak bir yapıya ait plan ve projelerin kâğıda dökülmesi ve her an, gerek duyulduğunda üçüncü şahıslar tarafından incelenerek bu yapının devamlılığı, istikrarlı bir bitişi sağlanmıştır.
İşte…
Benim açımdan ülkemizdeki en büyük sorunlardan biri. Bir zihin, hastalıklı, çağdışı…
Kör cahil, organize bir suç örgütünü yönetiyor…
Onlarda örgütlü cehalet ile el ele ülkenin ağzınsa s.çıyor!

Bu zibidi ne bir dünya lideri ne bir Filippo Brunelleschi…
Bilgilerinize…
“Çağımızın”, modern çağ başlangıcının ILK PATENT sahibidir kendisi…
Kendisine, özellikle mimari açıdaki üstün başarıları ve buluşları yüzünden, özel izin ile ilk vinçli gemi yapımına izin verilmiştir. Bir mucit, mühendis, mimar ve bir sanatçıdır kendisi. Anlayacağınız…
Allah’ın…
Her halde kaza ile yarattığı bir insan müsveddesi, bir insan ucubesi değildir kendisi.

Konuya yatay geçiş yapmadan önce sizlere bir soru yöneltmek istiyorum:
Bir insansız hava aracı, bir bomba imha makinesi, sınır hatları boyunca veya özel güvenlikli yerlere yerleştirilen FULL OTOMATIK silah sistemleri, gözlem ve gözleme sistemleri, uyarı ve alarm cihazları bir insansız tank ve benzeri icatlar…
Genel anlamda nedir?

Bunlara robot diyebilir miyiz?
Bir robot nedir?
Yine…
Böyle bir “makine” tarafından bir canlının, bir insanın öldürülme kararını otomatik veya yarı otomatik verilmesini sizce ne kadar ahlaklı, insan onuruna ne kadar yakışık buluyorsunuz?
Yakışır mi bir insanın ecelinin bir makinaya emanet edilmesi diyemeyiz, bir makine tarafından karara bağlanarak belki infaz edilmesi, yakışır mi?

Üye 89 devletten, on dokuzu bu ahlaki soruya, ölüm makineleri, robotlar yasaklansın diyor…
Ego-Shooter, bilgisayar oyunu değil bu…
Gerçekten insanlar ölüyor, öldürülüyor. Irak savaşından hatırlıyoruz ki, dünya filim izler gibi, oyun oynar gibi bilgisayar ekranından izliyordu sanki, bombaların hedeflerini vurmalarını…
Düğmeye bas…
Öldür insanı, tetiği çeker gibi ama insan insani öldürmüyor, algoritmalar, matematiksel ve fizik kanunlarının yanılmazlığı ile katledilir oldu insanlar.
Bir insan bir çocuk karşında, bir kadın karşısında belki vicdanı ile boğuşup tetiğe basmayacakken, bir makine, bir sistem, bir algoritma bu vicdani soruyla karşılaşmayacaktır bile.
Collateral damage
Teminatlı, yani güvenceli, bilerek, hesaba katılan zarar. Eşyada, insanda…
Kaldırılabilir, katlanılabilir hasar(!)
Alooo…
İnsandan söz ediyoruz, insandan. Bir canlıdan. Tamam, insan hata yapar, kasten veya yanlışlıkla…
Bazen insan ölümüne sebep olur, benim olduğum gibi, canımdan can, kanımdan kan…
Nefes alan, sıcacık olan, bazen buz gibi olabilen, duyarlı veya duyarsız…
Duyguları, düşünceleri olan bir insandan. İnsan yanılabilir, hata yapabilir de…
Yine insan yapımı olan makine yapamaz mı?
Bana mı öğreteceksin algoritmaları?

Otonom silah sistemleri…
89 devletten yine 89’u olmak üzere, biri çıkıp da bu tartışmalarda demedi ki…
Science Fiction bunlar, demedi çünkü var…
Evet, bilmem biliyor musunuz Cyborg nedir, yok kurgubilim filminden bir terim değil…
Gerçeğin ta kendisi, Amerikan ordusunun elinde var, bir nevi “elbise”, çelikten. İnsana, giyene güç üstüne güç katıyor. En azından normal bir varlığın iki kati bir güç. Aslında tıp için geliştirilmişti…
Tekerlekli insanlar yine yürüyebilsin diye, ordu aldı bir nevi silah yaptı. Cyborg, yarı insan yarı makine demek. Biyolojik bir varlığın makine unsurlarıyla birleştirilmesi.

Konunun uzmanı bir bilim insanı diyor ki:
“Bu tür otonom silah sistemlerin yok edilebilmesi için öncelikle bilimi, kapitalizmi ve savaşın kendisini yok etmelisiniz”. Hatırlayınız lütfen bu konuda yazdım içerikleri, proved weapon ve değerini!

Beyaz saraya komşu, New America diye bir kuruluş var, bağımsız, gerçekten bağımsız…
Badem bağımsızlığına benzemiyor yani…
Orada görev yapan ve konunun “bir numaralı” uzmanı Peter W. Singer konuyu söyle yorumluyor:
“Artık durdurulamayacak, geri dönüşü olmayan bir süreç!”
Yasaklamak artık gerçek dışı olacak yani. Ve sözlerine devam ediyor:
“Yasaklamak yerine, bu gibi sistemleri kullananın, özellikle yanlış yerde kullananın, kullanılmasına izin verenin mümkün olan en sert şekilde cezalandırılması…”
Bilmiyorum…
Bana pekte uymayan bir teklif. Bir katliam yapabilecek “makineyi” üret ve sonra cezalandır. Atom bombası, hidrojen bombası manavlığına benziyor. Üret, yap ama satma, yeme, kullanma…
Amaç göz korkutmaksa…
Silahlanma yarışında olduğu gibi, birileri denenerek öldürülecek ve yine birilerinin cebine tonlarca, ayakkabı kutuları ile para yağacak(!)

DIKKAT, buraya dikkat

Vicdani bir soru; siz kumandansınız…
Yani söz sahibi, bir tank köyün içinde katliam yapıyor, tankın üzerinde çocuklar var…
O tanka saldırı emri verebilir misiniz?
Veya…
Bir keskin nişancı dikmiş önüne iki çocuğu, açtırmış bacaklarını…
Arasından ateş ederek insan öldürüyor. Siz bu keskin nişancıya saldırı emrini verir misiniz?
Bunlar…
Yaşanmış, gerçek örneklerdir. Somali’de ve Bosna savaşında yaşanmış örnekler!

Sakın yanlış anlama…
İnsansan bu iki sorunun cevabını verirken oldukça zorlanmış olman lazım…
Düşün…
Bu gibi bir kararı nasıl bir makinanın cevaplamasını istersin?
Yapay zekâ mi?
Evet, senin kafanda, zekanda yapay!

İnsanlık o günleri görebilmesi için daha kaç fırın ekmek yemesi lazım biliyor musun?
Ki…
O zaman bile ciddi şüphelerim olur, unutma…
Hiçbir bilgisayar dünyanın en aptal insan beyinden ileri değil VE bu daha uzun süre böyle kalacak…
Bilimi küçümsemiyorum…
Yapılabilecek, gerçekleştirilebilecek olanları biliyor, önümüzdeki zaman birimini kestirebiliyorum.

Şu bir gerçek ki ister inan ister inanma…
Uluslararası basını izlemen yeter aslında…
Recep Tayyip Erdoğan denilen iğrenç yaratık artık büyük çapta yurtdışından bile tepki almakta. Evet…
RESMEN BIR TEHDIT OLARAK GÖRÜLMEYE BAŞLADI

DARPA
Pentagon araştırma ve geliştirme merkezi…
Dronların büyüklerine “alıştık” değil mi?
Yakın zamanda nasıl anlatsam, “ev – el tipi” dronlar savaş alanlarına hâkim olacak. En korkuncu…
>>> Aralarında iletişim VE koordinasyonla <<<
FULL OTOMATIK, FULL OTONOM!!!

Ve bunu açık açık yapıyorlar…
Gizleme gereği bile duymuyorlar. Ahlaki değerlere sahip silah sistemleri, algoritmalar yapılabilir, geliştirilebilir mi?

SEN…
İnsan olan, kendine insan diyen…
SEN bile “er meydanında” tablonun tümünü görüp > doğru < değerlendiremiyorken, senin elinden çıkan bir makine bunu nasıl yapacak, nasıl “doğru” kararlar alacak?

Robotic dendiğinde…
American Institute of Technology’de görevli Ronald C. Arkin gelir akla…
Bir kapasitedir…
Ve kendisi bu konunun yapılabilirliğinden emin(!) Bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum insan denilen varlığın çözemediği bir konun makinalar tarafından nasıl çözülebilir olacağına dair şüphelerim var.

Bakın daha dün mü evvelsi mi, bir ÖGRETMEN…
>>> Atanamadığı için <<< girmek zorunda kaldığı, çalışmak zorunda kaldigi bir fabrikada, makine içinde can verdi(!)

Bir öğretmen kardeşim, bir öğretmen nerede can veriyor bir makine içinde…
Neden?
Atanmadığı için. Bizzat g.te ve kıllarına duyurulur. Bizim köpek, evet gerçekten bizim bir köpeğimiz var adı soylu. Komşunun ama hepimizi koruyor, iki ayaklısı onunda adi soyluymuş…
Ne diyor bu sabah haberlerde?
“Recep Tayyip’in neferiyim…”
Allah…
Belanı verin…
NOKTA!!!

HomoDeus
Homo, insan demek, aslında erkek…
Deus ise tanrıdır, yani tanrı olmak isteyen insan anlamında kullanılır, yayınlamıştım, aslında sevdiceğime yönelikti, dedim sana, kimseye engel olamam ki okumasına.
Homodeus, eleştirel bir eser…
“Bizim” homo ki burada eşcinsel anlamında kullanılmıştır…
Deyyusss…
Ki biliyorsunuz deyyus, pezevenk kelimesinin bir başka şeklidir, evet “bizim” HomoDeyyus…
O kadar atıp tutmakta ki, düşünmeden, sonuçlarını idrak edemeden, ağzından çıkanın farkında bile olmadan atıp tutuyor ki…
Yakalayabilene aşk olsun!

Evet, Sayın Arkin’e göre etik regülatörler programlanabilirmiş miş(!)
Efendim…
Etik, ahlaki değerler bile insandan insana, toplumdan topluma değişmiyor mu?
Ne demiştik?
Tarihi kazanan yazar(!)
Geleceği ve özellikle günü çağdaş teknoloji babaları, para babaları…
Bilgi sahipleri belirler, yön ve yordam belirler. Bilgeliğin bile…
Sınırları varken aptallığın, ihmalin sınırı, sınırları olur mu?

GÖRÜYORUZ YA, GÖRÜYORUZ…
Hangi çağda yaşıyoruz?
21. yüzyılda mı?!???
Bak AKP gençliğinin söyleyebildiklerine, bak g.t kıllarının söyledikleri ve yaptıklarına. Göstermelik çocuk korumasına, ulan sizler değil misiniz çocuk beceren?
Tamam, kabul ediyorum…
Bir erkek, bir kadından yaşça büyük olmalı, nedeni ise biyolojik…
Erkekler her ne kadar daha kısa ömürlü olsa bile…
Kadın…
Bir o kadar çabuk ihtiyarlıyor, çöküyor! Bu bir gerçek mi?
Evet, efendim bir gerçek AMA bu demek değil ki torunu yaşta bir çocukla bir erkek dünya evine girebilir, HAYIR bu demek değildir!

Olamazda…
Ne gerekçe ne neden, bu bir toplumsal ahlaksızlıktır. Zaten kendini bilen insan böyle bir girişime yeltenmez bile. Çocuk becerenler…
Pedofil, sübyancı pezevenk ve ahlaksızlar!

Yine…
Sayın Arkin’i zan altında bırakmamak için şu ifadelerinde bu yazıma eklemeliyim, diyor ki:
“Bu süreci yavaşlatmalıyız, EMIN olmalıyız bu sistemlerin güvenliğinden, savaş alanlarında kullanılmadan önce iyice denemeli emin olmalıyız, emin… Hep demişimdir, bu sistemler kullanıldığında sivil kayıpları önleyemeyiz, azaltamadığımız takdirde bunları yasaklamalıyız”

Bak kardeşim, bu satırları okuyan…
Silah oldum olası var ve bir yerde gerekli…
AMA…
Nasıl ki kitle imha silahları HEPIMIZI tehdit ediyorsa, yine bu gibi sistemlerde hepimiz için bir tehlike arz etmekte.

Bilim insanın dediği gibi kapitalizm, birilerinin ölümden para kazanması ki bak ülkemize…
Başka insanların sefaletlerinden, ölümünden para kazandığı sürece daha çok insan ölecek…
Hep kaşıyacaklar, hep birileri yaraları kaşıyıp kanatacak…
Evet, silah demek para demek. Tüm silah üreten ülkeler başta olmak üzere ki sözde karşılar böyle sistemlere…
Bir tek Rusya, onlar…
Açık açık bu gibi sistemlerin yasaklanmasının karşısında duruyorlar. Bence daha mert bir davranış…
Dili ile yasaklayalım derken eli ile bu makineleri üretendenler den çok daha mertler.

Tabii…
Her madalyonun iki yüzü vardır. Bir de öteki tarafına bakıp sözlerimle devam edeyim…
IHA’lar mesela, bomba imha robotları, insansız savaş araçları…
Deniliyor ki, haklılar, yerden göğe haklılar…
Belki…
Ardında art niyet olmasa, haklılar…
Bir kolluk kuvveti bir bombayı imha ederken şehit düşmesin, insan zayiatı vermeyelim. “Ölecekse”, makine “ölsün”
Veya istihbarat, mayın arama gibi…
Mehmetçik yerine, paradan olalım. İyi de…
Gerçek neden bu mu acaba?
Kameralar, olmadığı yer yok artık…
Sürekli gözetleniyoruz, sürekli kontrol altında. Kim veya kimler tarafından?
Sen biliyor musun, ben biliyor muyum?
Bu dünya…
Küreselleşme denilen çığırından çıkmış olabilir mi acaba?

Yine Sayın Arkin’e dönüş yapalım:
“Öyle veya böyle bir yol bulmalıyız, bilimsel araştırma gerekiyor bu konuda… Bilim, sivil kayıpları önlemenin teknolojik bir yolunu bulmalı!”

Buna kim hayır diyebilir ki?
Cyborg’ları hatırlayalım…
Kimler için ne için araştırılmış, geliştirilmiş ve üretilmişti…
Ne oldu?
Her şeyden evvel şu soruya yanıt bulunmalı:

İnsancıl, insanca, insan onuruna yakışan bir savaş olabilir mi?

Rahmetli, Allah gani gani rahmet eylesin…
Allah Onunda, arkadaşlarının da, geçmişten günümüze tüm şehitlerimizin ruhlarını şad ettin…
Ne demişti rahmetli?
“Yurtta sulh, cihanda sulh” ve yine bu sözleri ne kadar anlamlıdır:
“Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Ulusun yaşamı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir”

Ya düşünebiliyor, hayal edebiliyor musunuz Birleşmiş Milletler silahsızlanma ve silah kontrolü teşkilatında konuşulan, tartışılanları…
Seksenli yıllarda görüşülüp, tartışılmış, insanları öldürmeyelim, tamam…
Peki, ne edelim?
Kör edelim, ışık bombaları, lazerler ile(!)
Hani badem haberlerinde deniyor ya hep “etkisiz hale getirildi”
Bunun üzerine heyete doktorlar davet edilir. STK’lar…
DIKKAT
Sensorik, yani duyular ile insan algısının yüzde sekseni gözler üzerinden gelmekte!!!

Başka bir ifade şekliyle, insan çevresini yüzde seksen oranda gözleriyle algılamakta…
Bunun neresi insancıl, insan onuruna yakışır, bu bir vahşettir diyerek konuya nokta koymuşlar…
VEEE…
Bu konsensüs günümüze kadar gelebilmiş, hiç kimse böyle bir silah üretmemiş!?

Gelin sizlerle konuya birde “telif” hakkı yönünden yaklaşalım…
Mimari yaklaştık, hukuki açıdan bir “değerlendirme” yapmaya kalkalım…
Öncesinde bir hatırlatma, hukukçu değilim, insanı duygular ve mantık ile yaklaşıyorum konuya…
İnsan…
Reşit bir insan, akıl sağlığı yerinde yaptıklarından mesul, yani sorumlu mudur?
Gayet tabii…
Peki, bir makineyi, bir robotu nasıl sorumlu tutacağız, hiç mi teknik ariza yapmayacak bu gibi cihazlar?

“Mal sahibi, mülk sahibi… Hani bunun ilk sahibi”

Kimdir bunun sorumlusu???


Offf, kafam şisti. Şimdiye kadar tam sekiz sayfa yazmışım ki konuya henüz giriş yapıyoruz!
Bugünlük harç bitti, yapıya paydos!

😊

Devam edecek…

Tanrının nefesi, SANA dokunuşu

Belki…
Yok belki değil dünyanın en çok kopyalanan, çoğaltılan sanat eserlerinden biridir…
Benimde çalışma odamda mermer üzeri vardır ayni eserin kopyası…
Bundan düz hesap 500 sene önce bir insan, bir sanatçı anlatmaya çalıştı…
Allah her bir insan içinde, her birimiz onun takdiri ile varız…
Onun alnımıza yazdıklarını yaşıyor, görüyoruz…
Michelangelo…
Tanrının, Hz. Ademe hayat vermesi…
Dokunuşu…
Sevgi dolu, şefkat dolu…
Bir annenin evladına dokunuşu, bir babanın evladına şefkat ile yaklaşması…
Bir erkeğin…
Bir kadına, ruhuna, bedenine aşk ile dokunması…
Bir tüy kadar hafif ama bir o kadar şevk ve aşk ile.

Ne demek sefer?
Nereye, kime karşı ve kendi evlatların askerlikten kaçarken…
Bu milletin evlatlarıyla mı çıkacaksın sefere, kendi misak-ı milli sınırların içinde…
Sen ve zihniyetin başta olmak üzere VATAN HAINLERI dururken, onları temizleyememişken…
Kandil…
Tehdit olarak dururken neyin seferi, kime karşı sefere çıkacaksın…
Padişah özentisi?

Tanrı…
Yüce Mevla’m nefesi ile vermiş sana hayat, akıl vermiş…
Göz vermiş, kulak vermiş, düşünme yetisi…
Daha ne versin ki?

Günaydın Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık yüzleri…
Size de günaydın ayağı çarıklı, takunyalı, kıçı şalvarlı, çarşaflı ve sarıklı…
Göbeğini kaşıyan Allah’ın bir garip kulları sizin de gününüz aydın olsun…
Örümcek kafalılar, beyni…
Beş karış toz tutmuşlar!