Biliyorsun değil mi?

Sen…
Anlayamasan bile…
Ben hayallerimi yaşarım!
Ve yine biliyorsun, Allah benim ve sevdiklerimle…
Anla…
Hala dualarımdasın.

Allah…
Çoğu insanın hayal dahi edemeyeceği şeyleri yaşattı bana…
Bırak sigara almak için gereken parayı, ekmek almaya cebimde para olmadığı günleri bilirim…
Gül mü, sigara mı?
Biliyorsun değil mi?
Ve yine, affedersin b.k gibi para…
Dünyanın en büyük acısı…
Evlat acısı…
Hepsini yaşadım gülüm, hepsini gördüm!

Yok canı ile

Allaha çok şükür…
Ben olayım, aile fertlerim olsun, Türkiye’de ve burada yuvarlanıp gidiyoruz.
Hayat şartları zorluyor tabii.

Arabam tamirde ya, kardeşin arabasını aldım. Kızı işe götürdüm geldim…
Dükkâna döndüğümde hanım dedi “hırsız…”
Türkiye’ye gitmeden birkaç gün öncesiydi, küçük dayımın evine, köyde, hırsız girmiş. Kirada, kıracı hırsızın farkına varmış, öğretmen kendisi, tabii akıllı adam çekmiş yorganı başına beklemiş. Ata yadigârı ev, dört kardeşin dört dairesi. Kura çektiler, küçük dayımın ve bizim daire zemin katta, ana yadigârı olduğu için kardeşe düşündüm, ben payıma bu daireden çıktım. Böyle şeylere değer veririm. Kız çocuğuna anasının evi yakışır. Allah verede Dayday kıymet bilse. Yüz küsur senelik, komple tadilattan geçti. Dada biraz büyüsün anlatacağım ona neden Dayday’a yakışır. Köyün tam ortasında, merkezde. Önünde köyün kocaman parkı var, gerçekten güzel, ulu ağaçlar, çay bahçesi. Eskiden dedemin kahvesi vardı parkın “ortasında”. Bir süre küçük dayım çalıştırdı sonrasında devir edildi. Yanında zabıta, öte tarafta, hemen yanımızda köyün kültür merkezi, Camii hemen bitişiğinde…
Musalla taşı!

Fâni dünya, fâni…

Allahtan öğretmen müdahale etmemiş, hırsız evden çıkınca feryat, figan…
Gecenin bir yarısı, hırsızı park içinde insanlar çeviriyor…
Bıçak çekiyor soysuz, tabii insanlar çil yavrusu gibi kaçışıyor, herif arazi. Yakalanamadı da…
Tinerci olduğu söyleniyor. Mezarlıkta cirit atıyorlarmış…
Haliyle Türkiye’ye gittiğimde, köye, mezarlıktayım. Tembih üzerine tembih, millet korkar olmuş mezarlığa gitmeye, bıçağı takacaklar insana.

“Anneannemin evine hırsız girmiş”
Bizim eve yani…
“Evet”
Kızım delirtme beni bizim eve yani?!!!
“Evet, bizim ev desem yanlış anlayacaksın, korktum…”

Anlatmışımdır, Allah nasip etti, ata toprağına bir evcağız diktik. Onca mal, mülk içinde ki anne tarafı bir zamanlar “köy ağası” niteliğindeymiş, varlıklı yani, toprak gani…
İki evin arası yüz, yüz elli metre var yok…
Sadece bize nasip oldu ata toprağı üzerinde bir şeyler inşa etmek. Yürüyemiyorum ya, ayakta zor duruyorum, zemin katı benim. Kapıyı aç, bahçedesin…
Demir parmaklık istemedim, “kırılmaz cam”, kırılıyor ama içine giremiyorsun. Kapılar “kale”.
Kaç defa hırsız girmeye çalıştı, başaramadı. Kazığı bana, camlar dünya para.

Dedemin evi tarihi nitelikte, “aslına” uygun tadilattan geçti…
Küçük dayım ki yok canınla bu olaydan sonra evin pencerelerine demir parmaklıklar yaptırmak için harekete geçti, döneceğimin bir gün öncesiydi, parmaklıklar geldi, nostaljik, çok hoşuma gitti. Anneme “talimat” verdim bizde yaptıralım. Sipariş verildi.
Birkaç haftaya takılacak, hırsız girdi!

Yirmi bir yaşında kızcağız, küçücük bebesi var. Eşi gececi…
Allahtan dün gece işe gitmemiş. Genç kadın…
Allah korusun, burun buruna gelmişler hırsızla, sadece eski bir cep telefonu çalmış, kaçmış.

Hırsızlar cirit atıyor ülkede…
Baş çalan Ankara’da!