Çağdaş, zamane insanına kuş bakışı

Tepeden aşağı…
Bakmam insana…
Ama mesafeyle yaklaşırım, bakarım uzaktan uzağa.

Literatürden başlayalım…
Bestseller dedikleri, tekrar dünya Türkiye’den, Tayyip itinden ibaret değil…
Fantezi kitaplar, hayal ürünleri ilk on, hatta en ön sırada…
Yine mesela sinema…
Fantezi, hayal ürünü yapıtlar revaçta…
Keza…
Bakınız dünyaya, istikbalimizi emanet ettiklerimiz, medet beklediklerimiz…
Laf ebesi, hayal satıyorlar, sadece hayal pazarlıyorlar…
İnsanlar gerçeklerden kaçmakta…
Bir hayal aleminde yaşmakta, soyut, sanal, gerçek olmayan, gerçekdışı bir dünyada…
Virtual Reality…
Kendini koruyan bir balon, bir prezervatif içinde saklanmış, sinmiş halde etrafını izlemekte…
Balon zaten, ancak prezervatif bile patlar, korumaz çok fazla şiddetle, çok fazla şevk ile ileri…
Ve geri gidince!

Ayakların yere basın yine insan…
Uyan bu gaflet uykusundan…
Eninde sonunda her hayal her rüyadan uyanır insan…
Uyan, uyan, uyan, gör artık gerçekleri!

Yine saldırı

Ülkemizde iki şehit, Amerika’dan gelen haberlere göre en azından 20 ölü, 100 yaralı…
Seçersen zibidi, getirirsen başa basiretsiz, yeteneksiz itleri…
LAF ebelerini…
Olacağı bu, sakin yakınma!

Anlaşılan “terör” değil…
50 ölü, 200 yaralı

Necati Beye açık mektup

Efendim,
Yazdıklarınızı severek ve ilgiyle okuyorum. AMA…
Lütfen…
Bir daha, en azından bu zibidi sürüsü “iktidarda” olduğu sürece…
Türk ve Cumhurbaşkanı kelimelerini…
Onu kast ederek kullanmayınız, özellikle Türk kelimesini, özellikle…
Aklımıza, milli birlik ve bütünlüğümüze, duygularımıza…
Türk kelimesi, anlam ve önemine neredeyse her gün küfür eden, tecavüze yeltenen birisine karşı bu şerefli, anlamlı kelimeleri kullanmayınız. Lütfen…
Rica ederim sizden.

Saygılarımla

Önder Gürbüz
Almanya
http://wordpress.gurbuz.net

Okunması isabetli olur

Keep the moment and looks forward

Gazeteci zaten…
Atatürkçü Allah’ın emri…
Muhalifi, muhalefeti imha, çıkan sesi…
Yok etmeli!

Allah’ın…
Kasımpaşa’nın…
Ayısı gasp etti, rehin aldı memleketi ve milleti.

Kalem mi…
Kılıç mı, hangisi daha güçlü?
Ruhun, sağlıklı ama üzüntülü bir ruhun kaleminden…
Yokkk…
Salt kelimeler değil ki onlarda aslında sadece birer çizgi…
Kalemden dökülenin mi gücü daha etkili, kalıcı yoksa…
Can alan, kan akıtan kılıcın mı?

Allah’ın gücünden sonra gelen güç…
Su…
Ateş, deprem, fırtına – kasırga ve benzeri…
Ya kelimelerin ya o çizgilerin, insan zihninden, ruhundan dökülen güzelliklerin gücü…
Neden iyilik, neden güzellik, neden aydınlık insanlık tarihi boyunca, hep karanlığın, kinin ve nefretin önüne geçti?

Kadının…
Fendinin erkeği yediği gibi(!)

Eğitim…
Sanat ve kültür…
Birbirinin tetikleyicisi…
Biennial…
İki senede bir yine gelen, kendini iki senede bir yineleyen demek…
Soruyorlar sanatçıya:
“Korkmuyor musun? Siyasi görüşlerini, tarafını belli etmekten çekinmiyor musun?”
Sanatçı bu, ismi lazım değil…
Bir keramik – seramik sanatçısı…
Ruhunun ve düşüncelerinin inceliği, zarafeti ve nazikliği ile gösteriyor İstanbul’un değişik ama ILLA…
Beyoğlu civarlarında, sokak köşelerine, yüksek yerlerde “sergilediği” eserlerini…
Keramikten birer kamera, süslemiş, püslemiş ruhu ile, ruh ile…
Demek istiyor ki…
RUHSUZLAR…
Cahil, köhne kafalar…
Siz bizi değil, bizler sizleri gözlüyoruz!

Allah nasip kısmet ederse…
Gideceğim sergilere, cennet İstanbul’un altı değişik mekânlarında sergilenen eserleri…
Gidip göreceğim…
AMA mutlaka, fırsat olursa sanatçılarla konuşacağım, alacağım fikirlerini, düşüncelerini…
İnsan…
İnsandan beslenir, izin vermeyeceğim ruhumu öldürmelerine…
Düşüncelerime sahip olmalarına…
Hür doğdum, özgür öleceğim…
İnsan gibi yaşadım bugüne kadar, başım dik…
Utanmadım, utanmama vesile olacak bir şey yapmadım…
Ailem dedim, vatan – millet dedim, beni doyuran eli ısırmadım…
Kadın dedim…
İkisini kadınım bildim…
İnsana insan, hayvana hayvan, tabiata…
Çevreme Mevla’m yarattı değim, saygı ve sevgi duydum, sanatçıya ise…
İmtinala yaklaşmakla birlikte, kendisine, sanatına saygıyla yaklaşıp, anlamaya çalıştım…
Anlamadığım, bilmediğim “boka”
Ucube deyip geçmedim!

15th Istanbul Biennial

Not: şimdi fark ettim, kilitlemek, şifrelemek, saklamak, gizlemek, güvene almak öylesine içime işlemiş ki…
Lock…
Yazmışım, looks yazacağıma. Özür diler, düzelttiğimi bildiririm.

Analı kuzu kınalı kuzu

Gömlekler kolalı…
Pantolonlar jilet…
Geçen haftadan sarıldı yapraklar, dolduruldu dolmalar…
Ben…
Ortalıkta dolaşırım paspal paspal(!)

Yok arkadaş yok…
Yedeklemeli hanımı, yedeklemeli…
Hata ne olur ne olmaz…
Yedeği de yedeklemeli…
Canım çok fena çekti…
Bir tanecik dolma istedim…
Oğluna ayırdı ya…
Sen yedin hakkını dedi, vermedi!

Allahsız tospa…
Ulan ver bir tanecik, ya bir tanecik, şişecek bir taraflarım, yok vermedi…
Sen misin vermeyen…
Cuma’dan cumartesiye, doğru çarşıya…
Ana aldı çocukları yüzmeye, hanım tutu çarşı yolu. Kadın milleti ne varsa çarşı – pazarda?
Oturdum doldurdum koca tencere dolma…
Arap dolması, kuru patlıcan. Allah inandırsın, yalanım varsa akşama çıkmayayım…
Beş, altı tane yedim yemedim…
Tabii çok yoruldum, uzandım koltuğa uyudum.

Gözlerimi açtığımda bizimkiler gelmiş…
Uyku sersemi, mahmur mahmur annemin odasına giderken mutfaktan geçtim…
Açtım tencere kapağını, atacağım bir dolma ağzıma…
ANAAAAAAAAAAAAAAAAA…
Ulan tencerenin yarısı gitmiş ya…
Neyse afiyet olsun, yarısı da bana yeter dedim…
Annem…
Eline sağlık, bizden güzel yapmışın dolmayı(!)

İşlerim vardı, giyindim çıktım…
Geri geldiğimde, gecenin bir vaktinde doğru mutfağa…
Ohhh…
Çok şükür dolmalar duruyor yerinde!

Biraz bilgisayar, biraz televizyon, uyudum yine…
Sabah kalktığımda…
Tencerede kalan yarının yarısının ruhuna El – Fatiha…
Ulan bu ne diye içimden geçirdim, attım sabah sabah bir tane dolma ağzıma gittim ana yanına…
“Oğlum, sabah sabah dolma mı yiyorsun, biraz zayıfladın onu da geri alacaksın!”
Biliyorum hanımın huyu değildir, tek suçlu anam olabilir…
Anne, sen mi yedin dolmaları?
“Evet”

Kaldı üç – beş tane…
Kaçırsam bucak bucak, ayıp kaçacak…
Evin içinde, ev ahalisinden insan yiyecek saklar mı?
Saklamaz tabii…
Kalanı da hanım, öğlen yedi…
Ben…
Kaldım yine ortada…
Yok arkadaş yok, yedeklemeli hatunu yedeklemeli…
Bakamıyorum zaten kendime ne üstüme başıma ne ilaçlarıma ne gıdama…
Yok başka çaresi ille yedeklemeli!

Onu bunu bilmem…
Analı kuzu, kınalı kuzu…
Erkeğe, ona bakacak, onunla ilgilenecek kadın gerekli…
Hanımlar…
Kadınlar, bacılar, kardeşler…
Anlayışlı olun biraz…
Erkek dediğin kadına doyar mı?

Görüyorsunuz işte halimizi…
Üstünüzde bin bir türlü yük, kardeş kardeş paylaşın erkeklerinizi…
Hem sizin üstünüzden kalkacak yük hem bizlerin üzerinden, var mı daha güzeli?

Şaka tabii…
Ama…
Güzel olurdu hani!
😊

Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste

Ne demişti atalar?
“Gülme komşuna gelir başına!”

İngiltere’de…
Iranda, İskoçlar…
Fransa’da…
Korsika…
Yugoslav’a kalmadı, yediler birbirlerini…
İspanya’da…
Katalanlar(!)

Demokrasinin…
Yok, insanın zaafı: adil davranmak…
Bir ikincisi, geçmişte alınan ve şüphesiz birçok gerekçeli nedenler ile alınan kararların güncellenmemesi…
Unutkandır insan(!)

İnsan…
Maymundan öte, şaklaban bir taklitçi…
Döner dolaşır kullandığın yöntemler, dürtülerinin temelinde yatan düşünceler gelir kendi başına…
Zor tutarım kendimi dememek için, iyi oluyor sana.

Görmedin akan kanları, görmedin yaşanan sefaleti…
Yırtarsın kıçını gelince kendi başına…
Gülme, gülme komşuna gelir başına!