Milli orospu yerli pezevenk ile el ele verince

Öyle güzel kandırırlar ki milleti. Hatırlı okuyucularım bilirler beni. Kolumdakine, belimdekine, çocuğa, insana ve diline verdiğim önemi. Hele hele elin kavradığına, bilemeyeceğim sadece bir tahmin tabii…
Gerçi…
Yerli pezevengin yok bir farkı milli orospudan, taban birebir aynı. Sözde Türk’ün İslam’la birleşmesi…
Halbuki milliyetçilik farklı kul olmak bir başka. Fark etmez gerçi dedim ya yürek dediğin bin bir oda. İnsanoğlu birbirine zıt neler sığdırmıyor ki oraya.
Belki milli orospu zoruyla atılıyor kimi adım, Afrin ve bunu izleyecek muhtemel kimi gelişmeler…
Belki…
Bilmiyorum ANCAK bildiğim ve gördüğüm bir gerçek var ortada!

İnsan gibi dili de gittikçe yozlaşmakta…
Akıl denileni, sağduyuyu emanet etmiş bir başkasına…
Benim yerime onlar yapar, sorumluluk almak, sorumluluk taşımak, düşünerek, görerek tepki vermek yerine ne yaparlarsa güzel yaparlar demekte. Hadi öyle olsun kardeşte…
Hafızanı da mı yitirdin, amnezi mi yaşamaktasın bilemedim…
Geldiler, kondular koltuklara…
Ya Allah ya bismillah diyerek başladılar kurcalamaya, hani sen…
Kadını, sevgilini kurcalamaya başlarsın ya erir elinin altında mum gibi…
İnlemeye başlar önceleri mest ettiler seni…
Bir sana üç bana dediler, “kardeşçe” paylaştılar, ortak ettiler seni yaptıklarına…

Gir bak arşivlerime, dedim ya kolumdaki, belimdeki diye…
İlk yazdıklarımdan biriydi Türk Silahlı Kuvvetleri, savunma sanayi…
Teknoloji kardeşim teknoloji…
Ne tüketicisi be, üretici, üretici!

Ve yine dikkat çekmeye çalıştım Afrin operasyonunda, dedim gördüklerim haberlerde çapulcu, bir çete…
Hani nerede üniformalı, kahraman Türk askeri?
Ancak dün, acaaa…
Üniformalı bir asker, balkondan Türk bayrağı ile…
Yerle bir ettiler Türk’ün askerini. Ne subay kaldı ne er…
Er meydanında…
Hepsini tıktılar içeri. Ergenekon dediler, Balyoz dediler…
Ne pilot kaldı ne bahriyeli…
Ulan akılsız biçare Boğaziçi Köprüsünde kestiler “bitli piyademizin” gırtlağını…
Sözde darbe dediler, FETÖ falan. Kendileri pişirdi, kendileri yedi…
Hande gibi soytarılarla çıkardılar seni sokaklara…
A. ına koydular ulan a.ına hem de hiç çekinmeden söyleye söyleye, bağıra bağıra…
Kim?
Başına taç ettiklerin!

Durrr…
Daha bitmedi bu sadece girişti geliyorum sadette…
Salaksın ya(!)

Bak kardeşim Kim ne yaptı…
Hani Kuzey Kore?
Güce, güç ile karşılık verdi!

Oturacak Trump, Kim’in karşısına…
Göz hizasında. Alman haberlerinde bile dün yer aldı, Alman istihbarattı parlamentoyu bilgilendirmiş; Kim’in elindekilerle bizi bile vurabilir diye. Putin…
Ne açıkladı seçimlerden önce?
Füze ulan füze…
Balistik füze, dünyanın her yerine erişebilecek nitelikte…
Batının bir tarafları tutuştu, telaşta…
Bundan iki – üç gün öncesiydi…
Yazacaktım yazamadım, tepemi çok fena attırdı bir SÖZDE Profesör…
Enayi s.kiyor bile bile…
Yok efendim Türkiye bunu öngöremezmiş, falan filan…
ULAN GAVAT…
Profesör bozuntusu…
Düşünce kuruluşları, Think Tank dedikleri, istihbarat örgütleri niye var?
Porno izlesinler diye mi?
Yoksa Tayyip’in ÖZEL muhalefet izleme, dikizleme, nasıl salakları uyandırmadan daha çok hırsızlık yapabilirim kurum ve kuruluşları mi bunlar?

Geçelim, İngiltere…
Hani ajan, çift taraflı kahpe…
Biyolojik silah, hadi zehir diyelim açıldı araları Rus ile…
Dün kardeşim dün İngiliz atom denizaltısı buzulu kırdı yırtık dondan çıkan gibi…
Seyrettirdi kendini Rus’a…
Tehdit, kafamı bozma…
G.t kadar bir ülke koskoca bir ülkeye karşı…
Anla ulan anla demek istediklerimi!!!

Evet…
Milliyetçilik önce dil ile başlar, diline verdiği önemle…
Sonra silahlı gücüyle gerekirse…
S.ke, s.ke kabul ettirir kendini.

Sahi…
Türk’ün ordusu dağıtılırken, darmadağın edilirken…
Milliyetçi Hareket Partisi neredeydi?
Açılıp, saçılan, Türk’ün askerini kışlalarına tıkan AKP’e…
Neden birdenbire “milliyetçi” kesildi?

Korkarım Rus seçimleri 2019’un göstergesi

Görülmemiş bir oranla seçildiği söyleniyor…
Muazzam hile, hurda…
Afrin, taşeron falan derken (…)
Aradaki fark biri gerçekten ülkesini eski gücüne doğru götürürken diğeri laf ebesi…
Eğer O füzeler doğruysa ki doğuya benziyor, batı oldukça şaşkın…
Rus…
Hedefe doğru emin adımlarla yürüyor. Yok…
Tarih ispatı, hiçbir yıkılan imparatorluk bir daha eski gücüne ermedi…
Onlar Osmanlıyı hortlatalım derken eninde sonunda şeytan çarpacak!

Rus imparatorluğu yıkıldı, Sovyetler Birliği çöktü…
Rus canlanıyor…
Bizde Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı, Türkiye Cumhuriyeti ağır yara aldı ama hala bir şekilde ayakta…
Her ne kadar istiklal marşını bile değiştirmeye kalksa…
En başta Atatürk, andımız, marşımız hem yürekte hem akılda…
Arap’ın sol t.şağı alırsın babayı, g.tün sıra baka baka…
Döneceksin çıktığın yere, Kasımpaşa’ya!

Mesafe

Önemlidir hayatımda, severim Prof. Hans Küng gibi insanları…
Takdir ederim. Bir din bilimcisi…
Hristiyan…
Ama Müslüman, Musevi veya diğer dinler demez gider insanlar üzerine, mesafelidir…
Öyle ki kilisesiyle ters düşer ve yetkileri elinden alınır. İlkeleri için, inandıkları için bedel ödemeye hazırdır.

Böyle olmalıdır insan, böyle olmalıdır erkek dediğin…
Sorunun parçası, sorunun kendisi değil…
Sorunlara çözüm arayan bir insan, bu vasıflarıyla dünya çapında saygınlık kazanmıştır. Yanlış neredeyse yanlışın karşısındadır. Dedim ya…
Böyle olmalıdır insan…
Mesafeli bir duruş ki olayları doğru değerlendirebilesin ne güzel ne takdir edilecek bir hayat tarzı, gerçekçi olmak, gerçekçi kalmak, severim böyle insanları!

Sehr geehrte Damen und Herrn,
Ich bin der letzte Mensch der hinter Erdogans Politik stehen würde. Ich riskiere sowohl Leib und Leben meiner Person als auch die der meiner Familie um gegen Ihn und seine Mitstreiter zu opponieren.
Ich bin Familienbedingt öfters in Tayyipistan und um uns herum gibt es mehr als genug fanatische Anhänger. Was mich nicht davon abhält alles in meiner macht stehende zu tun, um ihn mit legalen Mitteln abwählen zu lassen.
Wobei ich mir sicher bin das, dass nicht möglich sein wird denn er hat mit ernsthaften Konsequenzen seines Handelns zu rechen. Er und seine Anhänger. Aber das ist nicht der Grund meines Schreibens.
Ich möchte sie höflich an ihre journalistisch – etischen Grundsätze erinnern.
Wenn auch sehr verspätet handelt die Türkei, ich spreche nicht von Erdogan der diese Operation mit Sicherheit für seine Wiederwahl ausschlachten wird, ich spreche von den Türkischen Interessen als Staat und aber auch von den Interessen des Volkes…
Und dabei spreche ich auch von den Kurdisch stämmigen Menschen. Bitte vergessen sie nicht das auch ein Großteil der Wehrpflichtigen kurdisch stämmige sind. Insbesondere die PKK terrorisiert auch die Zivilbevölkerung. Unabhängig von ihrer Abstammung. Einerseits die ANGST vor Erdogan andererseits die PKK…
Die YPG hat willkürlich mit Raketen türkische Städte angegriffen. Was sollte die Türkei tun?
Sich einfach weiterhin beschießen lassen?
Bitte meine Damen und Herrn, im Namen der Gerechtigkeit achten sie auf ihre Wortwahl…
Was heißt Angriff?
Seit wann ist Selbstverteidigung ein Angriff?

Mit freundlichen Grüßen
Önder Gürbüz
onder@gurbuz.de
01714213566
https://www.msn.com/de-de/nachrichten/welt/syrien-erdogan-zentrum-von-kurden-hochburg-afrin-„vollständig“-unter-kontrolle/ar-BBKmsXq?ocid=spartanntp
Mail an Berliner Kurier

Meskûn mahal çatışmasından “kurtulduk”

Doğruymuş daaa…
YPG…
Açıklama yaptı gerilla savaşı…
Rahmetli Levent Kırca geldi aklıma:
Ne olacak şimdi?
PKK’nin ardından YPG ve muhtemelen Tayyipistan içlerinde de eylemleri olacaktır!

Amannn çeyrek sende…
Milletin derdi seni mi gerdi?
En iyisi takma kafaya tokadan başka bir şey değil mi?


izle

Anlayana

Hannibal ante portas
Latince…
Romalıların Hannibal’a atfen bir deyişi:
“Hannibal, kapımızda”

Kendisi Roma kapı önlerine kadar gelmesine karşın Roma’yı zapt etmemesi üzerine kendi subaylarından biri yine kendisine şu cümleyi söylemiştir:
“Hannibal…
Zafer kazanmasını biliyorsun ama kazandığın zaferlerden gereken sonuçları çıkarmasını, almasını, zaferinden yararlanmasını bilmiyorsun”

Çok şükür, korktuğum olmayacak gibi

Gerçi…
Uluslararası basın tarafından teyit edilmedikten sonra bu zibidiler…
Allah birdir deseler inanmam…
Afrin şehir merkezindeymiş ÖSO…
Mehmetçik diyemeyeceğim çünkü benim televizyonlardan gördüğüm…
Sadece çapulculardı, resmi üniformalı Mehmetçik görmedim, ben görmedim…
Siz gördüyseniz bilemem. Askerlerimiz, Mehmetçik canından olmasında varsın böyle olsun…
Keşke böyle olmuş olsa!

İzmirlim, Sayın Doğru ve Sayın Çoksun…

Onu sona bıraktım ki çok dikkatli okuyun, çok dikkatli bakalım ayni sonuca varacak mısınız?


Çiftlikbank
17 Mart 2018
Yazarlar
Cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhurbaşkanlığı sarayında oturmadı.
Evi yok.
Eşine ait köy evinde oturuyordu.
Suyu kuyudan çekiyordu.
Maaşının yüzde 90’ını yoksullara bağışlıyor, yüzde 10’uyla geçiniyordu.
Makam uçağı kullanmadı.
87 model vosvos’u var, ona bindi.
Şoförü yoktu.
Meclise Vespa’yla geldi.
Koruması yoktu.
Banka hesabı yoktu.
Kredi kartı yoktu.
Üç bacaklı, topal köpeği vardı.
“Siyaset, para biriktirmek için değildir, halk olmaktır” diyordu.
Birleşmiş Milletler’de konuşma yaptı, “kalıcı olan aşk, dostluk, dayanışma ve ailedir, belirleyici olan hayat olmalıdır, tüketim değil” dedi.
Cumhurbaşkanlığı süresi bitti, illa gene seçileyim, koltuğa yapışayım, kazık çakayım, oyları çalayım filan demedi, emekli oldu.
*
Uruguay cumhurbaşkanı’ydı Jose Mujica.
*
Peki, Uruguay halkı evi olmadığı için, suyu kuyudan çektiği için, vosvosa bindiği için mi cumhurbaşkanı seçti onu?
Hayır.
*
Cumhurbaşkanı seçilmeden önce “tarım” bakanıydı.
*
Akılcı ve halkçı politikalarıyla beş yıl gibi kısa sürede Uruguay topraklarının yüzde 90’ını tarım yapılabilir hale getirdi.
Ülkesini buğday, pirinç, mısır, arpa, yulaf deposu haline getirdi.
Canlı hayvan varlığını, sığır, koyun, domuz, kümes, toplam 45 milyona çıkardı.
Ülkesindeki canlı hayvan nüfusunu, ülkesindeki insan nüfusunun 13 katına çıkardı.
Süt ürünleri sektörünü, beş katına büyüttü.
Topraktan elde edilen kazancın bir kısmını denize döktü, balıkçılık patladı, üç katına çıkardı.
Tarım ve hayvancılık sayesinde işsizliği azalttı, kişi başına düşen geliri arttırdı, maaşları yükseltti, köyden kente göçü durdurdu.
*
Hırsızlık yapmaması, paraya tamah etmemesi, sarayda oturmaması, vosvos’a binmesi, hayat felsefesi, elbette örnek alınması gereken davranışlardı ama… Cumhurbaşkanı seçilmesinin sebebi, tarım’dı.
*
Biz ise, dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biriydik.
Cumhurbaşkanımız kendine bin yüz küsur odalı saray yaptırdı.
Emrinde yedi tane filan uçak var.
Örtülü ödenekle yılda iki milyar liradan fazla kafasına göre harcama yapıyor, nereye harcadığını sorman bile yasak.
Şimdi yukarıdaki Uruguay’dan inek ithal ediyoruz.
Saman ithal ediyoruz.
Herifin biri internette “çiftlikbank” kurdu, beğendiğiniz ineğin üstünü tıklayıp, şahsi banka hesabıma parayı yatırın, ineğin etinden sütünden size kar payı ödeyeyim dedi, saman ithal eden ülkenin insanları bu teklifi çok mantıklı buldu, herifin şahsi hesabına tiko para 500 milyon lira yatırdılar, paraları balyaladı, Uruguay’a kaçtı.
*
Uruguay’da elçiliğimiz yok.
Suçluların geri iadesi antlaşmamız yok.
*
Uruguay’dan inek alabiliyoruz.
Çiftlikbank’ın sahibini alamıyoruz.
*
Tarımdaki muhteşem başarılarını takdir ederek Akp’yi 16 senedir iktidarda tutan sayın ahalimizi tebrik ediyorum, Çiftlikbank’ın imam hatipli sahibine 500 milyon lira ödeyen sayın ahalimizi en kalbi duygularımla kucaklıyorum.
*
Gerizekalı Uruguaylılar gibi en az üç inek yapmayalım.
İlerizekalılar olarak en az üç çocuk yapmaya devam edelim.
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/ciftlikbank-2293246/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Tıfıl tombul oğlan!
Uyanık, 80 bin kişinin 500 milyon lirasını çarptı, Uruguay’a kaçtı. Buldular bu tıfıl tombul oğlanı “Vay ahlaksız… Vay soysuz… Vay yalancı… Allah’tan korkmaz, Hz. Peygamberden utanmaz…” diye kızıp, eşini de sorguda konuşturarak öfke boşaltıyorlar. Bu tıfıl tombul oğlan, büyüklerinden neyi gördüyse onu yapmış. İktidar büyükleri, “memleketin tümünü çiftlik bank” yaptılar. Oğlan da büyüklerinden gördüğünü modelledi.
Milyon tane örnek var.
İşte bir güncel örnek.
Memleket büyüğü!
Memleketin en büyüğü!
Meclis Başkanı!
Meclis’i “Çiftlik Bank” yapmış. Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın iyi eğitimli polis korumaları var. Korumalar, Meclis Başkanı, 1 milyon 100 bin TL devlet parası sayılıp alınmış, yabancı ülkelerde üretilmiş Audi A8 lüks makam otomobiline arka koltukta oturmuş giderken onu dışarıdan gelecek her saldırıdan koruyacaklar.
Tamam korusunlar!
* * *
Fakat 80 milyon nüfuslu memleket Meclis Başkanı için bir “Çiftlik Bank” yapılmış. Korumalarına, yaklaşık 3 milyon TL devlet parası sayılarak yine yabancı bir ülkede üretilmiş her biri devlete 590 bin TL’ye mal olan 5 adet Toyota Land Cruiser Prado cip alındı. Türkiye’deki otomobil fabrikalarında Türk işçisinin ürettiği ciplerle Türk Meclis Başkanı korunamıyor!
5 tane 590 bin TL.
5 tane ithal cip.
Ne olacak?
Meclis Başkanı korunacak.
Meclis çiftlik bank olmuş!
İşte başka bir güncel örnek daha: Yüzde 99 hissesi devlete ait TÜBİTAK Marmara Teknokent’in genel müdürü ayda 32 bin TL maaş alıyor. Sayıştay müfettişlerinin tespitine göre, bu devlet müdürü bu kadar yağlı maaş almasına rağmen 23 bin TL kredi kartı harcamasını da devlete ödetti.
Devlet çiftlik bank olmuş!
İşte bir diğer güncel örnek daha: Hükümet bu yılın sadece 2 aylık döneminde örtülü ödenekten 334,5 milyon TL harcama yaptı. Kısa şubat ayında bile bütçe açığı 1.9 milyar TL oldu.
Bütçe, çiftlik bank olmuş.
Diyorum ya!
Yüzlerce örnek var.
Say say bitmez.
İşte bir örnek daha: 8 yıl önce (2010’da) 2.6 milyar TL olan Diyanet İşleri Başkanlığı Bütçesi, yıllar içinde katlanarak arttı ve 2017 yılında 6.8 milyar TL’ye ulaştı. Diyanet’in kasasına, 8 yılda Bütçe Kanunu ile harcasın diye 38.8 milyar lira devlet parası konuldu. Diyanet her yıl, daha fazla ödenek istedi.
Din, diyanet çiftlik olmuş.
Başka bir örnek: Başbakanlık makam uçağı havuzunda bulunan VIP uçaklara bir yılda 529 milyon TL devlet parası harcandı.
Milletin parası çiftlik olmuş.
* * *
Tıfıl tombul oğlan da Bursa’da bir lokantada bulaşıkçılık yaparken “olana-bitene bakıp, kendine örnekler” alarak; kimi zaman mehter marşı çaldırıp, kimi zaman “Allah yolunda, Rabbim hepimizi korusun…” diyerek kendine bir “Çiftlik Bank” yarattı. Sadece 27 yaşındaydı. Projelerimiz yüzde 30 devlet teşviklidir diye ilan etti. Adını “çiftlik bank” koydu ama aslı eski denenmiş, sonuçları görülmüş “keriz silkeleme” yöntemidir. Uyanık geçinen kimi insanoğlunun içindeki “avantadan zengin olmak, kimsenin yapamadığını yapıp büyük avı yakalamak” kurnazlık fıtratından faydalandı. Ava gidenleri avladı. Tavuklara, danalara, Konya’da arazilere yüksek paralar verme ve “1 koyanın 50 alacağını” vaat etme sürecini başlattı. Aynı politikacı büyükleri gibi…
Başardı!
80 bin kişinin 500 milyonunu çarptı.
Uruguay’a kaçtı.
Büyüklerine kaçış yolu açtı!
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/necati-dogru/tifil-tombul-oglan-2293202/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

İstiklal Marşı’nı Orhan Gencebay yapsın…
17 Mart 2018
“Güfte var, beste yok” dedi…
Böylece İstiklal Marşı’mızın da yarısı gitti mi?..
*
Cumhuriyetimizin 10’uncu yılıydı…
Görülmemiş bir zaferle kurulan cumhuriyet dünyada bir yıldız gibi parlıyordu… Çocuklarını, evini-barkını, ambarındaki buğdayını vererek, aç kalarak destan yazmış millet 10’uncu yılı gururla kutluyordu…
Evlerde şenlik, sokaklarda bayram vardı…
10’uncu yıl için bir marş lazımdı, bir yarışma açıldı… Cemal Reşit Rey, güftesini Behçet Kemal Çağlar ile Faruk Nafiz Çamlıbel’den alarak bir marş hazırlamıştı… Eserini alıp yarışmanın yapıldığı Milli Eğitim Bakanlığı’na geldi, piyano eşliğinde seçici kurula çaldı…
Çok beğenildi…
Ama seçicilerden birisi “Bu marş bize uymaz” dedi…
“Niçin?” dediler…
“Çünkü tam ‘cumhuriyet‘ derken majörden minöre geçiliyor… Minör küçük demek… Yani şimdi cumhuriyet küçük mü?..”
Ona müzikte minörün ne anlama geldiğini anlattılar, 10. Yıl Marşı birinci seçildi…
Biz ülkemize kara düşüncenin çöktüğü bu günlerde, her moralimiz bozulduğunda, o marşı söyleyerek direniriz…
*
Şimdi sıra geldi İstiklal Marşı’mıza…
Cumhuriyet’in tüm anılarını yıkanlar, bu kez de İstiklal Marşı’nda kusur buldular…
İstiklal Marşı; sadece sözleri ile değil, bestesi ile de mesaj içerir… Batı formatında, dünyanın her yerinde, müsabakalardan resmi-özel törenlere kadar, yabancı orkestraların da icra edebileceği kalıpta bestelenmiştir…
Yeter ki hisset…
Biz onu dinlediğimizde, hele yabancı bir ülkede duyduğumuzda, çocuklar gibi ağlarız…
*
Bir tek kelimesi anlaşılmayan Arapça dini eserleri elletmeyenler, iki hecesi yarım okunduğu için mi İstiklal Marşı okunurken oturdular…
Ve ayağa kalkanlara “Sap gibi” dediler?..
*
İyisi mi sen kendin için Orhan Gencebay’a bir marş yaptır…
İstiklal Marşı’mıza dokunma…
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/bekir-coskun/istiklal-marsini-orhan-gencebay-yapsin-2293209/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger