Özel hayvanat bahçemiz

Bir gün gelecek tepem atacak…
Yapacağım şöyle güzel bir horoz çorbası…
Her sabah, üürü ü, üürü ü…
Ardından şöyle güzel bir tavşan yahnisi…
Kedileri yakalayamadım, sürtük Hürrem gezdiriyor bir yerlerde bir tarafını…
Tarçın desen hepten yok piyasada…
Dama mı çıktı yine ne?

Tavsiyem…
İndirin tavuklu resmi bir yere, büyütün…
Ben ömrümde böyle güzel ve besili horozLAR görmedim…
Ali Bey özel yem alıyor, dükkândan arta kalan en iyi sebze – zerzevat…
Deli bunlar ya deli, MANYAK!

+

+

😊

Dedim ya Allah >>> hiç birinin <<< eksikliğini göstermesin, yaşatmasın bana.

Pis hırkız

Hep şikâyet ederim başımdaki manyakları…
Allah eksikliklerini göstermesin ama fazlası gerçekten fazla geliyor…
İrfan ağabey geldi, bizim eski çalışan. Varmış işleri, yapabilir miyim diye sordu…
Hiç sorulur mu?!

Sabahtan dükkânda bir şarj aleti, gıcır gıcır yeni, belli…
Sordum senin mi, yeni mi aldın?
Hanıma…
Kızacaktım, neden sormadan aldın, var doksan dokuz tane.

Yok dedi…
Dada…
Dayday’in televizyonuna kalk gidelim yapmış, evde kıyametler koptu…
Oğlum senin televizyonun ne oldu? Bozuldu!

Bakıyor öyle yüzüme yapayım diye…
Gel de yapma!
NEFRET ederim televizyon, ekran tamirinden…
Hem tehlikeli.

İrfan ağabey geldi yanıma “Önder böyle böyle oldu” dedi…
Ya adam madem bilmiyorsun kullanma, bu kaçıncı…
Basmış bir yere çıkmış porno…
Sordum çocuk mu?
“Yok” dedi, iyi o zaman korkma!

“Sıfırlar mısın her ihtimale karşı?”
Tamam dedim, yanımda, sıfırlanıyor şimdi…
Dün gittim ya Dada’nın, Dadyay’ın yanına…
İkisi de bakıyor yüzüme, ben unuttum gitti…
Yapmıştım, test etmem lazım birkaç gün. Dedim ya tehlikeli, yangın!

Pis hırkız…
Almış şarj aletini geri, ver dedim lazım…
Neyse aldım yoksa şarj aletlerini nereye koydum aramam lazım…
Kafa iyice gitti.

Arkadaş herkesin benden bir beklentisi var…
Benim kimseden yok…
Allah’tan başka…
Bu insanlar neden benden bekler?
Cevabi çok basit, insan eşek olmayacak!!!

### Ya Allah büyük, Allah büyük. Belki aklı başına gelir ###

Bak kardeşim hep derim…
ALLAH benimle ve sevdiklerimle…
Oruç tutmam, tutamam…
İki rekât namazı kılarım, Cuma’ya gitmem, aslında camiye SENEDE gittiğim bir elin parmakları kadar bile değildir. Gusül abdesti alırım, gerisini bilmem. YANI TOPTAN…
İçki içerim hem de nasıl…
Rahmetlinin öğrettiği dualar dışında dua bilmem…
Küfür ederim, hele son zamanlarda ağzım iyice bozuldu…
Kısacası…
Allah ne tavsiye ediyorsa, Peygamber Efendimiz…
Neredeyse her şeyin tersini yaparım(!)

AMA…
Allah hep yanımda…
Benimle birlikte sevdiklerimin yanında, dua düşmez dilimden, yürekten anlıyor musun yürekten…
İnan ağlayacağım neredeyse…
Hanim geldi yanıma, müşteri gelmiş demin anlatıyormuş doktoru…
Varmış uzakta bir akrabası, yaşı Oma ile hemen hemen ayni…
YALNIZ yaşıyormuş YALNIZ, ayni benim ki gibi…
O da bacağını kirmiş, doktor perşembe günü gidecekmiş yanına!

İlahî adalet mi desem, ne desem?
Belki…
Akli başına gelir, inan, Allah şahidim, en büyük şahit…
Ben elimden geleni yaptım, yapıyorum!


INAN, yazdıklarım harfiyen doğru…
Uydurma falan değil. İnan değil.

İnanılacak gibi değil, gırtlağımı, boyumu geçti. B.k çukurunun içine düştüm boğuldum, boğulacağım

B.kun içinde ya, b.kun içinde…
Allah razı olsun adam İsviçre’den doktora telefon etmiş…
Kadın konuşturmamış bile, gel demiş. Gelecekler Pazartesi…
Demiş adama:
“Kim bilir kaç saatten beri öyle yatıyordu orada!?”
Kırık bacak, Oma’nın bacağı kırıldı…
Ya kadın zaten başlı başına sorunlu, mecazi anlamda bile olsa cadı demek istemiyorum ama ona çok yakın. Laf, söz dinlemez cinsinden bir insan.

Doktor…
Resmen bana hem yalancı demiş oluyor hem zan altında bırakıyor…
Vazifeyi ihmal…
Çok kolay çürütebilirim bu tezi, hatta dört tane şahidim var diyebilirim…
Evet…
Büyük abdestini kaçırdı altına AMA…
Oma, yeminle öyle, abartarak yazıyorum…
Beş dakikada bir tuvalete taşınır, motorlar bozulmuş, küçük abdest yani çişine…
Kupkuruydu, yani saatlerce orada öyle yârdim beklemiş olamaz…
Tabii ilk yârdim ekibi, doktor dahil bu ayrıntıyı hatırlayabilirse iddiayı çürütmüş olurum.

Ne istiyor bu kadın benden?
Yaptığımdan fazlasını yapamam!

Her gün sabah akşam gidiyorum yanına, dün akşam almışlar istasyona, çıkmış yani yoğun bakımdan…
Kafa berbattı, renk sapsarı…
Bu sabah ikisi de iyi di, beni hemen tanıdı, konuştuk biraz.

Sadece O değil ki, sadece Oma değil…
İmtihana girmem lazım, evet bu yaştan sonra çocuk gibi imtihan olacağım…
Bu kafayla bu sağlıkla…
Kendime güvensem giderdim üniversiteye…
Birde…
Maddi yani var, nasıl söyleyeceğim, isteyeceğim bilmiyorum…
IMKANSIZ…
Eşek gibi cebimden vereceğim parayı, eşek gibi…
Yok arkadaş, yok…
HERKESE s.ktiri çekmem lazım AMA yapamıyorum ki!

Paranın dini- imanı yoktur, milleti, milliyetçiliği

Nasıl ki Alman turistlerinde yanıldım…
Yanılmadığım kimi konularda olacaktır elbette. Sadece bir çeyreğim, bir insan.

Bu konulardan biri ülkenin, milletin satıldığıdır…
Bu kesin VE…
Bu olguyu rakamlarla, kalın kalın puntolarla altını çizmek mümkün!

4,6 milyar dolarlık satış yapılmış…
Al malı, kap vatandaşlığı…
İndirdiler yatırım maliyetini 300 bin dolara…
Birde utanmadan gururla söyleniyor, ne satılmış?
Özel mülk…
Ev, daire falan. Kime?
Yabancılara!

Tabii en başta Arap’a…
İngiliz’e, Almana…
Euro beş liraya dayandı, el âlem senin karagözün karakaşın için hiç ülkeye gelip yatırım yapar mı?
YAPMAZ…
Topladı parsayı, topluyor. Hafta sonu gazeteler yazdı, İstanbul borsası sarsılıyor…
Üretim YOK, sadece mirasyedi bir satış var, sadece…
Satış üstüne satış, millet kâr topluyor!

Kimin parası bu?
BIZIM!
MILLETIN, çocukların, torunların.

Sadece 2017 yılı itibarıyla 6800 Alman şirketi faaliyet göstermiş mesela Tayyipistan da…
Ne yapıyorlar?
ALTYAPI…
Döşüyorlar “boruları” sana, bana!

Ey gidi benim akıllı geçinip…
Usulüne uygun, en ufak ayrıntısına kadar planlanmış…
Bir usta, ustalar tarafından, EVET açık açık yazacağım…
Sikilen milletim…
Ne zaman uyanacaksın?

Beylik ve Goodwill meselesi

YEMINLIYIM…
Çok büyük yemin çıktı ağzımdan!!!

Bundan yıllar öncesi…
Çok büyük bir yemindi. Beylik silahım yoktur benim
Biliyorsunuz, dilimiz ve Fransızca, artık Almancayı da katabiliriz arasına…
Özellikle İstanbul Türkçesi denilen olguya…
Fransızca ordonnance denilen, özellikle askere, subaya verilen silahtır Beylik Silahı…
Eskiden kılıçiken, ateşli silah icat olundu “erkeklik” öldü, oldu tabanca…
Beylik kim ben kim? Bu haldeyken, hep derim…
Milyon şahit lazım er, erkek demeye…
Yoktur yani beylik silahım ama beyefendi olduğum iddiasındayım!

Bakma ağzımı çok bozdum…
Üzgünüm…
Ama insan olana bir söylersin, olmadı ikinci bir kez hatta üç, dört…
Ama…
Söz anlamasa, lafı anlamazsa ya kaba kuvvete başvurursun veya ağır söze, küfre!

“Hata yaparım, insanim ama asla yaptığım bir hatayı ikinci kez işlemem!”
(W. Churchill)

YEMINLIYIM…
Çünkü biliyorum O gün gelecek…
Katılacağım aralarına, hangi tarafta olacağımı ayriyeten belirtmeme gerek yok değil mi?
Anton…
Yugoslav asıllı Alman dostum, balık arkadaşım…
Anne mi, baba mı Yugoslav hatırlamıyorum, Bosna savaşında gitti katıldı savaşa…
Bosna tarafında!

Yaşça benden büyüktü, çok sağlıklı…
Yaş idare eder, yani erkeğin en verimli olduğu yıllar gibidir elliler…
Şarap misali, geçtikçe seneler olgunlaşır, ağırlaşır erkek dediğin, lafı – sözü dinlenir olur…
Ama ya sağlık!?
Birkaç gündür bir uyutturucuyla idare etmeye çalışıyorum, katlanmaya çalışıyorum ağrılara…
Kendi kendimin kobayıyımdır, denerim yine kendi üstümde…
INANMA…
Doktor bile olsa inanma, Profesör falan…
ÖNCE SOR, ÖGREN VE ANLA…
İlaç veriyorsun, tamam, Allah razı olsun senden AMA önce bana >>> yan tesirlerini <<< anlat…
SEN…
Bunları MUTLAKA ANLA…
Bak çekiyorum çekeceğimi, çok şükür çoğu yan tesir geçti AMA kalanda kaldı!!!

Ben hiç sormadım ki anlayayım!

Yine sarılacaksan silaha…
ÖLDÜRMEYE hazır olacaksın, bir…
Belindekine…
Kolundakine, hele ellerinin kavradığına kadar en azından güveneceksin, iki…
Emniyetli olacak, güvenilir…
İtimadını sarsmayacak!

Benim uydurmam değil, benim veya insan hesaplaması…
Makine sayıyor, optik düzen daha güvenli, hatasız(!???)

Yokkkkkk…
Tabanca değil bu tüfek…
“İlk defa” tabanca denedim geçenlerde, arkadaş duruş başka, nişan başka…
Kol olabildiğince gerilmiş, dümdüz…
Silah bir, bir buçuk kilo ağırlığında, YETMEDI GÜCÜM…
Kasları mi incittim bilmiyorum bayağı bir ağrıyor kolum…
Söyle demiş olayım galiba en fazla on kez ateşledim…
😊
ilk atış kâğıdı vurdum, sonraları siyahi ama ucundan ucundan. Yukarıda gördüğün resim, her şerit beş atış, mümkün olan toplam puan sayısı şerit başı 50, gördüğün 48. Anlayacağın spor atıcılığı tamam ama sadece tüfek ile, ayakta zor duruyorum, duvara yaslanmak zorundayim. Geldi başkan soru ne yapıyorsun? Anlattım, güldü…
Yasak dedi, dedim başka türlü olmuyor. Bakacağız çaresine dedi. Bu heriflerin gerçekten niyeti var galiba beni yarışmalara yollamaya!?

BILINMESI GERKEN BIR ŞEY DAHA VAR
Şahsi silahlar değil bunlar, gez – göz genel ayarlanmış…
Ayarlamaman lazım, haksızlık olur, yoruldun ki bende süreklilik arz eden bir durum, “milim” silahın yerini değiştirdin…
Sil baştan. Ayarlı olsa, ayarlayabilsen böyle olmaz.

En azından bu kadar olmaz, kaldı ki spor kulüplerinde tabancayı tek elle tutmak zorundasın…
Alışık değilim bir, ikincisi kuvveti kim kaybetmiş ki ben bulayım…
Konuya giriş yapabiliriz artık…
Ama önce iki gazete konusuna değinmiş olmak istiyorum…
Birincisi Sayın Soner Beyin bir iddialı yazısıyla ilgili çünkü ikinci konu birincisiyle dolaylı bile olsa bağlantılı…
Bakın…
Soner Beyi, bilgisini, deneyimlerini veya düşüncelerini tenkit etmek niyetinde değilim…
Sadece ki öyle olduğunu sanıyorum, BILMIYOR, bilmediği için böyle yazıyor olmalı…
İşte G. Fuller, CIA falan…
F. Güllen ve örgütü bu ikisinin desteği ve yönlendirmesiyle ayakta olduğu iddia ediliyor bu yazısında…
G. Fuller, Kahpedoğanı piyasaya süren adam…
Deniz Baykal ve sonunu getiren görüntüleri hatırladınız mi?
Çok düşündüm bu görüntüleri Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisine dahil edeyim mi diye…
BIRAK…
Bırak kullanılan ekipmanı bir tarafa, BIRAK…
Son derece “ilkel” cihazlar, görüntü pozisyonu, ses kalitesi falan…
CIA…
Yardım ve desteği ile gerçekleşmiş OLAMAZ…
YAPMAZLAR YA, YAPAMAZLAR…
Ben biliyorum kimi imkânlarını…
Ya herifler hiç böylesine >>> tenezzül <<< eder mi?
Yine, okudunuz mu bilmem, yazdım bir makale, anlatmaya çalıştım yapay zekâ…
Ve robotları…
BEN, ne Türk Silahlı Kuvvetlerini ne Mehmetçiği hor görürüm ne imkan ve kabiliyetlerini…
UNUTULMAMALIDIR…
HER TÜRK, KADIN VE ERKEK…
ASKER DOGAR!

Ama…
Bir o kadar farkındayımdır teknolojik gelişmelerin…
Ve…
Bilgisayar oyunu oynar gibi uzaktan güdümlü füzeleri unutmadım. Yağdı Bağdat’a…
Unutmadım donanmayı, unutmadım haberleşme imkânlarını…
Bu yüzden pek şans vermiyorum Mehmetçiğe…
Neticede kahramanlık başka, kahpece vurmak başka!

Yine bilincindeyimdir sembollerin insan üstündeki etkisine…
KANDIL…
Bu yüzden yıkılmalıdır, yerle bir edilmelidir…
Nasıl ki Öcalan’ı asmalı, semboldür öyle asmalı Erdoğan denilen şerefsizi…
Sönsün umutlar.

Yapay zekâ değildir tehlikeli olan, aksine insanlığa çok faydalı olabilir…
BILGI – SAYARI…
Bilgisayar olarak kullanırsan mesela.

Yapay zekâyı birleştirirsen ne olduğu belirsiz makine ile…
Denetimi çıkarırsan elden, koymazsan “doksan dokuz” tane emniyet, sigorta…
Bırakırsan insana, denetlemezsen…
İşte o zaman görürsün göreceğini. Geçenlerde yer aldı yine gazetelerde…
Ya profesör, profesör değil, kıstas ve kısıtlama yapmamış VEYA yazan, “sözde gazeteci”
Gazeteci değil bilmediği konuda kafasına göre yazmış!

Goodwill…
İyi niyet, hoşgörü, saygı…
Sevgi kardeşim sevgi, en güzeli…
Aşk…
O kadar güzel, o kadar değerlerdir ki kaybedilmemeli!

Yapay zekâ ve ardında yatan algoritmalar…
Al sana Facebook, kampanya…
Facebook hesabını sil, ulan bu saatten sonra silsen ne yazar…
Milyarlarca insan vermiş bilgiyi. BENDE veriyorum buradan AMA…
Bilinçli ve çok kısıtlı. Bir oradan, bir buradan…
Aradaki bağı çoğu kez vermem.

İma…
Anlayan anlar ama kısıtlı anlar, şifreye hâkim olan anlar…
İma yolu öyleye veya böyleye acıktır. Şans yüzde elli!

İnanır misin bilmem…
İstesem o kadar önemli bilgiler veririm ki açık açık, çekinmeden…
Bir b.k anlamazsın, sadece anlaması gereken anlar.

Direnişte diriliş var…
Unutmadım…
Bir kuş haber uçurdu, anladı nereye sözü getireceğimi…
Şimdilik beklemedeyim, silahı elime alacağım günü beklediğim gibi.

Silah…
Kadın gibidir. Sana uyacak, sen neredeysen O da orada olacak…
Seveceksin…
Sahip çıkacaksın, bakacaksın…
İhtiyaçları neyse karşılayacaksın…
Vereceksin ki…
Alasın!

Güven ve güvenlik…
Öncelikli…
Silah tutukluk yapmayacak, yanlışlıkla ateş almayacak…
Uyacak sana ya, uyacak, gömlek gibi…
Ateşten bir gömlek gibi hem yakacak hem sarıp sarmalayacak…
Hayatta…
Yatakta…
Seni tatmin edecek, sende onu tabii…
😊
Her yönden, beden kadar beynine, ruhuna hitap edecek…
Elinde…
İşaret parmağın gibi olacak, parmağınla gösterdiğin yeri darmadağın edecek!

Tabancalar mesela…
Üçe ayrılır. Fullsize, Compact ve Subcompact…
Subcompact “kadın” tabancası…
Revolveri sevmem ki en büyük avantajı temizliği, bakımı…
Fullsize bana ağır ne kaldırabiliyorum ne kızağı çekebiliyorum…
Yok kardeşim yok, güç yok kuvvet yok…
Kalıyor Compact, yani ortası…
BILMEN GEREKIR, mutlaka bunu bileceksin…
Önemlidir eksersiz…
Askeri çap başka sivil yaşam başka…
NATO standartları KI standartlar çok önemlidir hayatımda…
Uzunluk…
😊
Önemlidir ama her şey demek değildir, dedim ya çap bambaşka…
Eskiden namlu uzunluğu çok önemliydi tabancalarda, Fullsize mesela 11 cm kadar…
İsabet ettirme açısından, teknoloji, üretim çok gelişti artık o kadar önemli değil. Kaldı ki tabanca bir “yakın dövüş” silahı, genelde 25 – 30 metre çapta çatışırsın onunla. Vuramazsın yani öyle kolay kolya 100 metre ötedekini tabancayla(!)

Benim tercihim 9mm…
Hem etki hem masraf açısından. Evet, masrafta önemli bir kalemdir tabanca alırken…
Araba misali, hatun gibi…
Kimi hatun vardır acayip masraflıdır, kimi, garibim olanla yetinir!

Unutma emi…
Amerikan, İngiliz normları…
.22, .45 falan…
Duymuşsundur, bilirsin kırk beşlik…
.45…
Yani nokta 45…
Tekrar…
.22×2,54= düz hesap 5,6 milimetre…
Buna göre…
Bir “kırk beşlik” 11,15 milimetre.

Çap ne kadar büyük olursa veya uzunluk o kadar çok barut…
Yani o kadar pahalı, masraflı…
Kurşun, mermi başı….
Yine çok önemli, mesela benim için. Dedim ya aldım pantolon kıyametler koptu…
Cargo hose diyorlar Almanya’da, askeri tip bir pantolon, kumaş çok hafif, rahat…
Yanda cepler var, aman ne rahat oluyor bu tip pantolonlar…
Tabii kumaşında önemi, gittim aldım bir tane daha…
Evet…
Amaç savunmaksa .22 yeterli, birde mermi ağırlığını hesapla, yedek şarjör, yedek mermi…
Etki ve tepki…
Anca durdurursun saldırganı o da belki…
Yapıştır 9 milimetreyi kesin durdurdun, belki öldürdün AMA en azından “ağır” yaraladın…
Kırk beşliyi ateşledin mi hiç?
Geri tepmesi çeyreği yere serdi, birde ağır kardeşim çok ağır, hele yedek kurşunlar aman Allah’ım…
Kısa keseceğim çok uzadı…
Daha çok anlatılacak şey var ama birde renge değinmiş olalım…
Affedersiniz…
Kerhane kapısı gibi parlak mı parlak mı ararsın, ten rengi mi ki çok önemli…
Gösteriş budalaları, böylesini gördün mü anla…
O “herif” adam değil, gösteriş budalası…
Mesela gümüş rengi, çelik gibi…
Çatışmada…
Güneşli havada hem yansır, yerini belli edebilir sen ateş etmeden VEYA ki bu esas önemlisi…
Güneş silahtan gözüne yansır ve sen hedef şaşarsın. Geceleri yine ayrı sorunlar böyle silahlarla.

Sivil hayata silahı üstünde taşıma…
Genelde yasak…
Çok olmadı ya FBI veya CIA’ydi galiba ihale açtı ten rengi silah diye…
Açıkçası bilmiyorum, okumuştum, unuttum. Evet, ten rengi…
En rahatı, hafifi Compact’tir, takım altında da rahattır…
Siyah veya gri en güzeli…
İnan bana, itimat et bana.

Arkadaşımın önerisi, BANA TAVSIYESI
Sig – Sauer p229 Legion

ÇOK ÖNEMLI
Kızağı ve yayı değiştiriyorsun, sadece iki kızak ve yay daha alacaksın…
Ayni silah ile…
.22
.45 ve 9 milimetre!

“Schwarze Hexe”

Hep derim
İspatlamayacağım, kaynak gösteremeyeceğim…
Doğruluğunu teyit etmediğim bir şeyi yazmam, yayınlamam, bir iddia da bulunmam…
Varsayımsa, bir hipotez olduğunu belirtirim…
Doğru bildiğimi…
ILKELERIM DOGRULTUSUNDA olan ve INANDIKLARIMI yazarım!
NOKTA

Çıkmıyor doktor aklımdan, çıkmıyor…
O kadar gücüme gitti ki…
Çok derinden yaraladı beni. İki insan, canımdan can…
Vicdanımda, aklımda, kalbimde…
Evet, kanunen bile ispatlandı bir kaza…
Sen…
Gel birde bana sor, vicdan azabımı. Kendimi nasıl suçladığımı…
Nasıl bir insanı, vebalini bu vicdana daha yükleyebilirim?

Elimden geleni yapıyorum…
Tüm sokakla “düşman”. Kimse konuşmuyor onunla…
Lakabı “kara cadı”
Ben…
Bu lakabı andıktan sonra daha ne anlatabilirim?

AMAAAAAAAAAAAAAA
Tanı…
İyi bir insan, idare etmesini bildikten sonra. Bakma bazen tepem atar…
Döner yaramazlık yapmış çocuğa, sus pus olur…
Bende, benim!

Gideceğim şimdi yanına, yine dün beni görüp algıladığında O tebessümü unutamıyorum…
Bana dürtü…
Çok büyük bir dürtü, akşama hanımla…
Telefon etmiştim oraya buraya, neticede kendi hayatim, sorumlu olduğum insanlar var…
Hapse gireceksem HAK ettiğim için gireyim…
Vuracaksa beni birisi…
Ya ADAM gibi ADAM veya KADIN gibi KADIN vursun…
Her ikisinin OROSPUSUNA yedirmem kendimi, prensip olarak yedirmem AMA insana…
ADAM veya KADIN olana…
Parmağımı oynatırsam ne olayım!

Adamcağız yazmış ta İsviçre’den, son kalan uzaktan akraba. Dayı oğlu…
Benim için çok büyük bir DELIL, nasıl rahatladım bilemezsiniz. Yarına doktordan randevu alacağım, hem gidip açık açık konuşacağım ne demek istiyorsun diye…
Hem kalbim, cayır cayır yanıyor…
Hemen Sitaryo’dan termin alsın, his eder gibiyim içimde bir şeyler oldu sanki. Göğsüm çok ağrıyor…
O doktordan altı aydan önce randevu alman mümkün değil, ancak doktordan doktora…
Hem kolum, sakatladım kendimi geçende kulüpte…
Gidip geleyim anlatırım.


+

Bu yazı makalenin bir parçası olacak, bir alıntı

Kadın…
Eyyy Türk kadını…
İffetini, imanını sorgulayanların ver cevabını…
Ağzının payını…
Ülkemizin umutları, gençler görün gerçekleri çocuklar…
Görün…
Yıkmadıkça Ak Sarayları, yıkmadıkça hilafet hayallerini…
Bu zihniyet başınızda…
Kâbusunuz olacak, bir karabasan, gırtlağınıza basan.




FATİH CAMİSİ’NDE KADINLARIN ZAFERİ

AŞAĞIDA anlatacağım olay bir süre önce Fatih Camisi’nin avlusunda meydana gelmiş. “Gelmiş” diyorum çünkü haberi Karar gazetesi yazarı Yıldız Ramazanoğlu’nun köşesinde okudum.
Bundan bir süre önce iki kadın akşam namazından sonra avluda kapıya yakın bir yerde durup camiyi seyretmeye başlamışlar.
Onlar bakarken iki kadın daha yanlarına gelmiş. Ama daha yerleşmeden güvenlikten biri gelip “Burada duramazsın” demiş.
Derken caminin imamı gelmiş… “Erkekler şikâyetçi oluyor buradan kalkın” demiş.
Onlar da “Hocam namaz kılmıyoruz, turistlerin geçebileceği bir yerde oturuyoruz” diye yanıtlamış.
Ama imam bağırmaya devam edince kadın da dayanamayıp “Hocam bu nasıl bir üsluptur, ben de ilahiyatçıyım” demiş…
İmam bu söze çok sinirlenmiş ve “Neyi ispatlamaya çalışıyorsunuz” diye bağırmış.
*
Peki sonuç ne?
Cami avlusundan kovulan kadınlar eyleme geçmişler.
“Kadınlar Camilerde” adlı bir grup oluşturup arkadaşlarının kovulduğu yere gelip hep birlikte namaz kılmaya başlamışlar.
*
Cemaatten hiç itiraz eden olmamış.
Herkes gayet sakin ibadetine devam etmiş.
Daha da güzeli caminin diğer bir imamı Bünyamin Bey, olayın muhatabından ve diğer kadınlardan meslektaşı adına özür dilemiş ve kadınların camide toplanmalarının öneminden bahisle sorunlara birlikte çözüm bulmayı önermiş.
Ramazanoğlu yazısını “Allah kendisinden razı olsun” deyip bitiriyor…
*
Ben de şunu ekleyeceğim…
Toplumun her kesiminde fanatikler var. Ama ister o mahallede, ister bu mahallede, bu fanatiklerin sayısı bir avucu geçmiyor…
Yani onlara pabuç bırakmamalıyız…
NEJAT İŞLER, MFÖ’YÜ DE ÇOK GÜZEL SÖYLÜYOR
– NEJAT İşler-Yıldız Tilbe düet…Vallahi çok yakışır…
İkisi de isyankârdır..
İkisi de müesses nizama
karşıdır.Bu arada Nejat
İşler’in “Kaybedenler Kulübü”
filminde söylediği
“Sen ve Ben”
de harika…



http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/danalar-serbest-sira-gazetecide-40780261